Her seçim öncesi partiler arasındaki karşılıklı laf yetiştirmeler olur. Hatta söylediklerine kitlelerin dikkatini çekebilmek için seslerinin yükseldiği de olur. Ancak, bu seçim kampanyasında özellikle de iktidar kanadı ekranlarda öyle bir görüntü sergiliyor ki, insan anlamakta güçlük çekiyor. Güçlük çekmenin de ötesinde kullanılan bazı cümleleri şaşkınlıkla izliyorum. Çünkü seçim kampanyalarında siyasi partilerin toplumun ihtiyaçlarını dile getirmesi ve bu ihtiyaçlara nasıl bir çözüm bulacaklarını açıklamaları gerekiyor. Bu yapılmadığı takdirde yapılmış konuşmaların bir anlamı kalmıyor.

Hemen belirteyim ki, özellikle muhalefet kanadı yayınladığı seçim beyannamesinde ve daha öncesi yayınlanan partiler arası mutabakat metninde ülkenin tüm sorunlarına dikkat çekildiği gibi bunlara nasıl bir çare bulanacağı da açıklandı. Kalın bir kitap halinde topluma sunuldu mutabakat metninde aslında söylenmemiş ve dikkat çekilmemiş bir konu yok. Şu anda muhalefet Anadolu’yu adım adım dolaşarak topluma izah etmeye çalışıyor.  Benzer açıklamalar AK Parti’nin seçim beyannamesinde de topluma sunuldu. Ne var ki,  özellikle AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, vaatlerinin topluma sunulmasından çok sürekli olarak ses tonunu artırarak, bununla da kalmayarak ayrıştırıcı bir üslup sergileyerek söylediklerinin etkisini artırmayı düşünüyor olsa gerek ki, üslup sürekli sertleştiriliyor.

Böyle olunca da ister istemez insan, “Savaşa değil, seçime gidiyoruz” demek zorunda kalıyor. Bunda sanıyorum AK Parti’nin 20 yılı aşkın bir süreden beri iktidarda oluşu etkili oluyor. Çünkü 20 yılı aşkın bir süreden beri iktidar olan bir partinin bugün vaat olarak dile getirdiği pek çok meselenin şimdiye kadar çoktan çözülmüş olması, ülkemizde böyle bir sorunun bulunmaması gerekirdi. İşte bu durum sanıyorum seçim kampanyasındaki söylemlerde dozajın kaçmasına sebep oluyor. Çünkü bugün vaat olarak sıralanan hususların şimdiye kadar niçin halledilmediğini de seçmen soruyor. Sormakla da kalmıyor, tek başına bunca zamandır iktidar olunmasına rağmen aynı vaatlerin bu seçim kampanyasında da tekrarlanıyor olması ister istemez inandırıcılığını zayıflatıyor.

Bu noktada bir hususa daha dikkat çekmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, sık sık muhalefete dönük olarak, “14 Mayıs’ta milletim bunlara dersini verecek” diyor. Belki seçimler siyasilere ders verilen bir ortam olabilir ama seçimlerin ders verme anlamına kullanılması ister istemez seçimlerin anlamını zayıflatır diye düşünüyorum. Çünkü seçimler toplumun siyasilere karşı beğenisini ya da beğenmediğini ifade ettiği bir ortamdır. Bunun da ötesinde seçimleri ders vermenin ötesinde siyasilere not verdiği bir sınav olarak düşünmek daha gerçekçi olacaktır.

Çünkü seçmen seçimlerde sadece muhalefete değil özellikle de iktidara ders verir. Çünkü muhalefetin yaptığı sadece görüşlerini açıklamakla sınırlı kaldığı için ders vermek olayı abartmak anlamına gelir sanıyorum.  Çünkü muhalefetin görevi icradan çok denetleme ve ikazdır.

Bu arada seçimleri mahiyetinden uzaklaştırarak ayrıştırıcı bir dil kullanılması toplumda uzun süre giderilmesi mümkün olmayan ayrışmalara, bunun da ötesinde kamplaşmalara yol açar. Bundan yarar umanlara da bir faydası olmaz. Çünkü ülkemizde ayrıştırıcılıktan çok kucaklaşmaya ihtiyaç var. Çünkü toplum yaşanan ekonomik sıkıntılar sebebiyle iyice bunalmış, hatta patlamaya hazır maytaba dönmüş durumda. Bunun için toplumun daha da gerilmesinde yarar ummak yerine kucaklaşmayı sağlamakta yarar var. Aslında Millet İttifakı ile bu yönde ciddi bir adım da atılmış durumda.