Her ay sonu dış ticaret verileri açıklanıyor. Açıklanan verilerde eğer ihracatta bir önceki aya göre artış var ise bu durum medyaya hemen ihracatta rekor olarak yansıyor. İşin iç yüzünü bilmeyenler ise vatanseverlik duygusuyla ihracatta rekor artışa seviniyorlar. Ancak iş burada bitmiyor. Çünkü işin bir de ithalat boyutu var. Böyle olunca ihracattaki rekora rağmen dış ticaret hacmimizde açık artarak devam ediyorsa bunun sevinilecek bir yanı olmadığını sanıyorum söylemeye gerek yok. Bu arada söz gelimi mart ayı itibarıyla ihracatta da, ithalatta da, dış ticaret açığında da rekor kırılmış. Kısacası rekorlar ülkesiyiz. Ama sevinemiyoruz.

Bu arada açıklanan verilere göre memurlarda 3 ayda 2 bin 350, emeklide bin 422 alım gücünde gerileme olmuş. Bu yüzden sık sık emekliye, çalışana yapılan zamlar eğer refah derecesini yükseltmiyorsa, fazla bir anlam ifade etmediğine dikkat çekmeye çalışıyorum. Bu sebeple de fiyatları düşürün, enflasyonu kontrol altına alın, insanımızın rahata kavuşmasına böylece daha fazla hizmet edilmiş olur. Çünkü asgari ücret ve emeklilerin ücretlerine yapılacak zamlar daha piyasaya yansımadan fiyatlarda ortaya çıkan artışlar zamları alıp götürüyor. Yani olayların bir yüzünü gösterip diğer yüzünü gizlemek ekonominin düze çıktığı, 10 büyük ülke arasına girmek üzere olduğumuz anlamına gelmiyor.

Maliye Bakanı tarafından yapılan açıklamada, seçime kadar enflasyon tek haneye düşecek denilmiş olması, böyle bir gelişme olmamış ise gündem değiştirmeye yönelik bir hamle olmaktan öte gitmiyor. Çünkü TÜİK’in açıkladığı rakamlarda düşüş görülmesi, çarşıda indirimden söz edilmesi çarşıda, fiyatların sürekli artmasını engellemiyor. Kısaca TÜİK’in yıllık enflasyon rakamını yüzde 51 olarak açıklaması, gerçek enflasyonun yüzde 112,5 olmasını engellemiyor. Bu arada ihracatta kırılan aylık rekor dış ticaret açığını kapattığımız, ülkemizin, dövize duyduğu ihtiyacı giderdiğimiz anlamına gelmiyor. Böyle olunca da sürekli olarak verilen açıklar dışarıdan faizli alınan borçlar yüzünden ülkemizi daha da güç duruma düşürüyor. Çünkü ödemek durumunda olduğumuz faiz miktarı sürekli artıyor. Bu da borcun taksitini yeni borçla ödemeyi gündeme getiriyor. Sonuç olarak ülke imkânlarını küresel sermaye çevrelerine ödemek zorunda kaldığımız faize gidiyor. Aslında benzer bir durum içeride de sürdürülüyor. Ülke imkânları sürekli olarak birtakım tedbirler adı altında, bir başka ifadeyle dövizin yükselişini engellemek için kur korumalı mevduat hesaplarına gidiyor.

İktidarın mevcut rakamları sunuş biçimine bakarak ülkenin ekonomik bakımdan ilerleme kaydettiğini söylemek, durumun böyle olduğu anlamına gelmiyor. Kaldı ki, seçim ortamına girilmiş olmasından olsa gerek, rakamları farklı olarak topluma sunmak belki iktidar sahiplerine biraz zaman kazandırabilir ama içine yuvarlandığımız ekonomik çıkmazdan kurtulmamızı sağlamıyor. Çünkü ihracat rakamlarındaki rekor artış, yoksulluk sınırı rakamlarının 30 bini geçtiği gerçeğini yok etmiyor. Çünkü çarşıda pazarda insan etiketlere bakmak istemiyor. Hiçbiri ithal ürün olmayan pek çok sebze ve meyvenin fiyatı 80 yıllık hayatımda hiç görmediğim bir noktaya çıkmış durumda. Artık insanların tane ile sebze meyve, dilim olarak karpuz aldığı bir noktaya gelinmiş vaziyette. Durum böyle iken toplumun dış ticaret açığı sebebiyle giderek daha bunaldığı gerçeğini, bunun da ötesinde ihracatta kırılan rekora karşılık ithalatta da rekor kırıldığı gerçeğini yok etmiyor.