İktidar kanadına bakarsanız ülke hızla kalkınıyor. Her gün yeni büyük projeler ya devreye giriyor ya da girecekleri müjdesi veriliyor. Elbette yapılan bir şeyler de var. Ancak yapılanlar insanımızın refah seviyesini yükseltmiyorsa o zaman bu işte bir terslik var demektir. Çünkü yapılan ücret artışları bir işe yaramıyor. Bunun yetersiz üretim sebebiyle olduğu ile izahı mümkündür. Çünkü fiyatlardaki artışlar sürekli olarak ücret artışlarının önünde gidiyor. Böylece emekli ve çalışanların ücretlerine yapılan zamlar, ücret artışları cebe girmeden alıp götürüyor. Aslında senede iki defa yapılan ücretlerdeki artışlar eğer fiyat artışları önlenebilmiş olsa bir süre sonra yoksullukla mücadelede bir ilerleme sağlanması mümkün. Ne var ki, emeklilerin ve çalışanların ücretlerine artış yapılacağının dillendirilmesi ile birlikte fiyatlarda ortaya çıkan artış, ücretlerdeki artışları alıp götürüyor. Kısacası dostlar alışverişte görsün misali ücret artışları sadece konuşmaya vesile oluyor. Hâlbuki lafla karın doymuyor.
Bu arada özellikle emekli aylıklarına yapılan zamların alt sınırın biraz yukarı çıkartılmasından ibaret kalması, ister istemez sanki insanımızın yoksullukta eşitlenmesi gibi bir sonucu doğruyor. Böyle olması, gerek asgari ücretin 8 bin 500 liraya, en az emekli aylığının 7 bin 500 liraya çıkartılmış olması karşısında ücretlilerin hiç olmazsa şu aylarda rahat nefes almalarını sağlamış olmalıydı. Ancak bunu söylemek mümkün değil. Hâlbuki emekli aylıklarında topluca bir iyileştirmeye ihtiyaç var. Çünkü en az alanın ücreti artırılırken fiyat artışlarının önlenememesi yapılan zammı alıp götürürken, fiyatlardaki artışlar sebebiyle alt sınırın üzerinde emekli aylığı alanları da yoksullar aransa katmış oluyor. Böylece insanımızı rahatlatmayan artışlar gündeme geliyor.
Peki çözüm ne? Öncelikli olarak asgari ücretin ve emekli aylıklarının açlık sınırı rakamının üzerine çıkartılması gerekiyor. Eğer bir ülkede çalışanların ve emeklilerin büyük bir bölümünün aylık geliri açlık sınırının altında kalıyorsa toplumu rahatlatmayan artışlar söz konusu demektir. Bu arada 30 bin lirayı geçmiş yoksulluk sınırından söz etmeye bile gerek yok. Çünkü ilgili makamlar gerekli araştırmayı yaparak ülkemizde kaç çalışan ile emeklinin yoksulluk sınırının üzerinde ücret aldığını açıklasalar toplumun büyük bir bölümünün yoksulluk sınırı altında yaşadığını görmek mümkündür. Çünkü bir evde 4 kişi çalışıyor olsa o zaman o aile yoksulluk sınırı üzerinde bir gelire sahip olabilecek. Böyle olunca özellikle en düşük emekli aylığının 7 bin 500 liraya yükseltilmiş olmasına rağmen yaklaşık 15 milyon emeklinin bu maaşla geçim mücadelesi verdiği, bu arada 8 bin 500 lira ücretle çalışanların sayısının ise 16 milyon civarında olduğu belirtiliyor.
Kısacası, az ücret alanların sayısını azaltabilmek için öncelikli olarak enflasyonun durdurulması gerekiyor. Çünkü fiyatlardaki artış durdurulamadığı sürece ücretlerde yapılacak artış bir işe yaramıyor. Emekliler ve çalışanlar adeta ücretler konusunda bir kısır döngü yaşıyorlar. Yapılan zamlara rağmen, bu artışlar insanımızın hayatını rahatlatmıyor. Sadece piyasaya biraz daha para sürülmüş oluyor. Sonuç olarak toplum giderek yoksullaşıyor, bu arada bir avuç mutlu azınlık biraz daha zenginleşiyor. Zenginleşsinler ama toplumun büyük kısmı sürekli olarak orta gelir seviyesinden düşük gelir seviyesine kayıyor. Yani yoksulluk halkası genişlerken, aradaki fark zenginlere kayıyor. Kısacası sistem zenginler için işliyor.