Hüznümüz acılar yüklüdür. Acılarımız nefsimizle ilgili değildir. Elbette insan teki acıları ruhunda yaşar. Her can ve her ruh kendini temsil eder. Temsil, içinde bulunulan hâl ve ortamla ilgilidir.

Karamsar değiliz, pesimist değiliz, asla olamayız.

Karanlık ruhumuzun özü değildir. Aydınlığa doğrudur yürüyüşümüz ve geleceğimiz. En karanlık zamanlar da bir ışık ruha düşer de gönüller aydınlanır, yollar aydınlanır, ufka doğru hızla yol alınır.

Hüznümüz var, insanlık için, medeniyetimiz ve düşünce dünyamız adına. Dünyanın ruhunu karartan insan, gülistana çeviren de. İnsan var insan var. İnsanın insan olduğu bir düzlemdeki insan dünyayı da geleceği de güzelleştirir.

Hüzün Peygamberi ne için yaşadı, neler yaptı, hangi saltanatı bıraktı, hangi manevî dünyanın kapılarını araladı. Biz manevî ve ruhu donandırıcı olanın peşindeyiz. Hüznü insanlık için olan Peygamber’in.

Bir insanın gönlü güzelliğe yöneliyorsa, onun elinde tutmak, yanında olmadır görevimiz. Bir insanı kapıya doğru geliyorsa onu kapının dışına itmek değil içeri almak içindir çabamız. Bir insanın niyeti ve düşünüşü nedir dıştan bakılınca anlaşılmaz. Ancak bir insanın niyeti olumsuz olmuş olsa bile güzellik kapısına yönelmişse orada içine düşen bir ışık ile birden çok şeyi değiştirebilir.

Bir insanın güzelliğe yönelmesi için duada ve niyazda bulunulur. Gelmesi arzulanır, çaba da gösterilir. Bir insanın güzellik kervanına katılması güç kazandırır. Bir insanın bir kervanda olması kendi nasibiyle bir zenginlik ve bir çeşitliliktir. Yerimi kaybederim derdinde olanların hedefi kapıları kapalı tutmak, başkalarının içine girmesi engellemektir. Onun amacı ve hedefi salt kendisidir. Kendisini itibarının azalacağını, imkânların başkalarıyla bölüşülmesinin rahatsızlığıdır.

İnsanın hüznünü kendine dert edinmeyenler sırtlarını duvara yaslarlar, gelenleri duvardan aldıkları güç ile dışarıya atmadır. Dünya saltanatı böyle bir şeydir.

Lokmasını bölüşmeyenler acıları bölüşmezler birlikte olmayı tercih etmezler. Yaptıkları dışa dönük farklı içe dönük farklı ise onlar bu ruhun dışındadırlar.

İnsanları nefret ve düşmanlık ile hedef alanların amacı, bir araya gelmenin yollarını tıkama, kapama ve kendi dünyalarında gönüllerince yaşamadır.

Hüzün Peygamberi’nin yanında siyahî ve üstelik köle olan bir insanın varlığı ve hatta hizmetinde bulunan bir kölenin bir evin farklı olmayan bir bireyi ise orada insanlığın acılarına sevgiyle yönelmedir. Hüzün Peygamberi hasta olan bir köleyi, efendisinin evinde ziyarete yönelmesi, o zengin için değil o siyahî olan köle içindir. Yani o insan içindir.

İnsanı küçümseyen ve kendine düşman görenler için başkalarına ve hatta o düşman gördüklerine kesinlikle kapalıdır. Hüzün Peygamberi iki Ömer’den birinin yanında olması niyazında bulundu. Allah Hattab Oğlu Ömer’i bağışladı. Diğerlerinin de olmasını diliyordu. Onlar düşmanlıklarını körüklüyorlardı. Saltanatları vardı bunun bozulmasını istemiyorlardı.

Bir ortamda insanlar bir dinin hesabını ve tartışmasını yapıyorsa bundan iyi ve güzel olan sonuçlar doğabiliyor. Yeter ki tartışılsın ve konuşulsun. Hakikat kendi üstünü örmez. Örtmek isteyenler istedikleri kadar çabalasınlar ondan da hayırlı sonuçlar çıkar. Çünkü hakikat kendisini mutlaka oraya çıkarır.

Hüznümüz acı çekme ise buna razıyız. Acı çekme insanı anlama ve bilme duygusudur. Oruçlu zamanda bunu fazlasıyla yaşıyoruz.

Gönülleri birbirine yakınlaştıracak hüzün dile ne acımadır, ne de vahlanmadır. Hüzün bir merhamet ve bağlanma duygusudur. Merhametsizlerden merhamet beklenemez.