Acılar yurdunda ve acılı zamanda orucun manevî hazzı, duygusu üzerimizde. Bir bayram yaşıyoruz. Bayram, bir oruç sevinci. Bir manevî ziyafet. Bayram ise onun tacı.

Büyük Acı’nın yaşandığı ve etkisinin fazlasıyla sürdüğü şu zamanda burukluğun yoğunluğunda.

İnsan bir yanıyla çok merhametli, çok şefkatli ve çok verici. Eğer kendi doğasında olursa, olacaksa. Büyük acıyı yaşayanlar en derin sarsıntıyla  bu hâli yaşıyorlar. Henüz hiçbir şey yoluna girmiş değil. Asıl üzen ve sarsan bu manevî halin puslanması ve dağılması.

Siyasanın acımasız, merhametsiz, saldırgan dili acıların üstünü örtüyor, görmezden geliyor ve bambaşka bir alana çekiyor.

Acılar evinde en yoğun olarak yaşandığı bir süreçte bile bu yeterince yaşanmıyor. Yok sayılıyor. Genel anlamda ölüler ve acılar evinde yas uzun sürer. İstenmese de, bastırılmak istense de sürer. Bir kara yıl gibi olur onlar için. Acılarını bile ağız tadıyla yaşayamamak gibidir. Herkesin derdi ve acısı kendine.

Elin acı çekmesi bir süreliğinedir. Yüzleştiğinde, gördüğünde acır gibi yapılır, belki de gerçekten de üzünülür ama bu uzun sürmez. Ayrıldığında, uzaklaştığında etkisi yiter.

Acı evlerinde yıkılan evler, yiten anılar, ölen canlar bunlar insanda acısı uzun sürer. Toparlanmak öyle kolay olmaz.

Siyasal dil ve gerilim insanda tat bırakmıyor. İnsanın insan yerine konulmadığı, aşağılandığı, ötelendiği, bastırıldığı bir dünyanın içinde bulunuyoruz. Üstelik bu acılı zamanın hemen tam yoğunluğunun yaşandığı bir zamanda. Düşünenlerin, aydınların, aydın geçinenlerin bile artık konuşamadığı, konuşsa bile karşılık bulamayacağı bir ortam.

Orucun maneviliği ile Bayram duygusunun oluştuğu o ruh hâli bile bir anda yitiyor. Etkisini gösteremiyor. Bayram sevinciyle insanların bir araya gelmediği, gelemediği, gelse bile o ruhu yakalayamadığı bir gerçek.

Onların acılarının üzerinde bile kimi çıkarımlar için çaba gösteriliyor.

İnsanların düşünmelerine hem alan hem de zaman bırakılmıyor, fırsat verilmiyor. Bir aydın neyi ne zaman düşünecek, ne zaman uyarıcı ve yol gösterici olacak?

Ortamı ve durumu belirleyen düşünürlerin olmadığı siyasilerin ve onların PR’leri olunca hiçbir zaman Hakikat yerini bulamayacak. Çünkü siyasanın ve onları yapanların hayatı da reklâm üzerine kurgulu. Reklâm, yanı yanılsatma ve yönlendirme üzerine. Reklâmlar hiçbir zaman aslı, hakkı olanı göstermez. Reklâm kapitalist ve batıcı sistemin bir özü. Kazanca kazancın eklenmesinin bir aracı. Gerçek olsun olmasın ya da helal ve haram olması önemli olan birilerinin kazanmasıdır. O birileri gerçek olanı imal etmeyebilir, ya da en sağlıklı olanı gerçekleştirmeyebilir. Önemli olan birilerinin bunu istediği şekilde yerine getirmesidir.

Medya aracılığıyla olan yönlendirmeler asıl etkili olanı.

Acılar evindeki arkadaşlarla görüşüyoruz. Orada yaşananlar ile dışarıda anlatılanlar ya da söylenenler büyük oranda örtüşmüyor. Öyle anlaşılıyor ki anların çok da umursanmadığı. Bu büyük acının öyle ya da böyle unutulacağı. Asıl olan bugün kendilerine belli bir hedef oluşturmuş olanların amaçlarına nasıl ulaşacağı. Acılılar da onların propaganda aracı olabilir, bunda bir sakınca yoktur.

Üst üste yaşananların arından, gelen orucun ve bayramın manevî gücünün etkisi bile azalıyor. Karanlık, kaba, nobran, acımasız, insafsız ve merhametsiz bir dil var ortada. Zehirli bir dil.

Oruç insanın terbiye eder, doğası gereği. Bu bile insanda etki etmiyor ve edemiyorsa bu insanlarda ve bu Müslümanlarda bir sorun vardır.

Bir seçim sürecinde belki de ilk kez bu kadar uzak durmaya çalıştık. Ortam çok kirli, yorucu. İnsanın kaldıramayacağı kadar ağır ve incitici. Allah’ım orucun bayramını ve maneviliğini üzerimizden eksiltme. Bu ruhun sürekliliğine ihtiyacımız var.