Şampiyonlar Ligi’nin efsane takımı Galatasaray İsviçre’nin Young Boys takımına elendi ve Şampiyonlar Ligi’ne Fenerbahçe gibi erken veda etti. Bu durum ne Fenerbahçe’ye, ne Galatasaray’a ne de Türkiye’ye yakıştı. Trabzonspor ise UEFA Ligi eleme turunda elediği takımla şimdiler de aynı kaderi paylaşıyor. Konferans Ligi gruplarına kalmanın hesapları yapılıyor. (Yazı yayına verildiği gün henüz rövanş maçı oynanmamıştı) Yani Karadeniz Fırtınası da hiç yakışmadı bu durum.
Galatasaray’a dönelim…
Bir takım kendinden daha üst düzey oynayan, daha değerli bonservislere sahip olan takımı eleyebilir. Futbolun cilvesidir bu ve bu yüzden çok sevilir, popülerdir. Fakat iki maçın analizine baktığınızda Galatasaray hiç bu kadar çaresiz bir futbol oynamamıştı. Rakip ise futbol adına doğruları yapan taraftı ve turu da atladı. Bu arada Young Boys’un İsviçre Ligi’ndeki şu anki konumu insanlara şu yorumu yaptırıyor; “İsviçre Ligi sonuncusu takıma elendi.” Y. Boys lig sonuncusu değildir. Bu takım bir şekilde yine ligin zirvesine gelecektir. Çünkü son yılların en iyi İsviçre takımıdır. Çünkü İsviçre’de yanılmıyorsam son iki yıldır şampiyonluk için maçların bitiminde bir play-off daha oynanıyor. Eskiden Y. Boys baştan işi sıkı tutuyor, haftalar öncesinden şampiyonluğu garantiliyordu. Şimdi ise başlarda Avrupa maçlarına daha önem veriyor ligi biraz rölantiye alabiliyor. Yani öyle çok da ızgara bir takım değil. Eğer Galatasaray teknik ekibi, futbolcuları boyalı spor basını borazancıları gibi böyle bir hafiflik algısına düştüler ise bedelini de ağır ödediler derim.
Her ne kadar iyi bir takım görüntüsü vermiş olsa da Y. Boys elenmeyecek bir takım değildi. En azından Galatasaray ayarında bir takım rahatlıkla eleyebilirdi. Haaa şu görüntüdeki bir Galatasaray’ın da Şampiyonlar Ligi’ne girip ne yapacağı da merak konusuydu. Belki de her şerde bir hayr var derler, isabet olmuştur. Gerçi bu formatta devam edecek Galatasaray’ın UEFA Ligi’nde birşeyler yapması da zor görünüyor.
Galatasaray acilen toparlanmalı. Acilen yönetim, teknik heyet ve kaptanlar toplanmalı. Değişim üzerine konuşmalı radikal karar alınmalı. Çünkü durum iyiye gitmiyor. Galatasaray her bölgesiyle sapır sapır dökülüyor. Kendi saha ve seyircisi önünde bir takım bu kadar çaresiz oynamamalı. Oynama hakkı yoktur da. Hırslı, hızlı, tempolu, teknik oynamak demek Barış Alper Yılmaz gibi oynamak demek değildir. Barış bilinçsizce oynamanın bir başka versiyonunu gösterdi bize. Ayrıca kendi sahasına gömülmüş, alan savunması yapan ve zaman zaman bulduğu konra toplarla hızlı çıkan bir takıma, yerden, uzun ara paslar atarak oynamak ve bunda ısrar etmek ve de kanatlara bu kadar kolay inilmesine rağmen iki santrfora isabetli ortalar yapamamak hiç de iyi bir görüntü değildi.
Bazı hayvanlar, yılan, kaplumbağa, timsah ve deniz kabukluları gibi hayvanlar deri, kabuk, pul değiştirirler. Halk arasında buna “gömlek atma” veya “gömlek değiştirme” denir. Amacı vücudun büyümesine olanak tanımaktır. Galatasaray’ın da “gömlek atma” zamanı gelmiştir. Hatta geçiyor diyebiliriz. Y. Boys maçlarında takım kaptanı Muslera’yı tanıyamadım. Takımı toplaması gerekirken adrenalini daha da yüksek seviyelere taşıdı. Tabi bunda sahaya sürülen takımın da etkisi fazlaydı. Teknik Direktör Okan Buruk, Sparta Prag maçındaki yenilginin faturasını bir kez de Y. Boys maçında ödedi. Takımın başında sahada değildi. Gerçi dersini iyi çalışan teknik adamlar bu dezavantajı bertaraf edebilirler. Maalesef lig maçlarındaki performans Avrupa karşılaşmalarında sahaya yansımıyor. Okan hoca Avrupa arenasında oldukça tutuk görünüyor. Değişiklikler ve ilk onbirler doğru yerinde olmuyor, olamıyor. Aynı takım ile yola devam edileceğine göre, idari, teknik ve takımın havası anlamında bazı gömlek değiştirmelere gidilmeli diye düşünüyorum. Menthal anlamda acil değim şart. Sosyal medyadan ezeli rakiplere göndermeler, video paylaşmaları vs gibi yeni teknolojik işler rafa kaldırılmalı. Ki bunu Fenerbahçe için de söylüyorum. Ve hatta Beşiktaş için de geçerlidir. Futbolcular daha stratejik davranmalı. Agresif hareketlerden kaçınmalıdır. Hırslı, tempolu, hızlı ve takımı için müthiş efor sarfetmek başka bir şeydir. Önüne gelene tekme atmak, yerden kaymak, bilinçsizce hava toplarına çıkmak, zamanlamayı ayarlayamayıp rakibe geçiş imkânı vermek, topu rakibe vermek ve kalesinde basit hatalar ile tehlikeli pozisyonlar yaşayıp goller yemek bambaşka bir şeydir.
O yüzden iç çekişmeleri, didişmeleri bir kenara bırakıp asıl konulara odaklanmak gerekir. Galatasaray önce bir toplantı yapmalıdır. Sorunları masaya yatırmalıdır. Sonra bunları çözüme kavuşturma yoluna gitmelidir. Bir an önce ve acil tarafından. Sorunlar bellidir. Bir kere şu agresif hava, negatif elektirik giderilmelidir. Birlikte takım bir sosyal projelere örnek olmalıdır. Tiyatro, sinema, müzik, konser vb. yerlere gidilmeli futbol mecrasından biraz olsun uzaklaşılmalıdır. Stres atılmalıdır. Doğru taktikler, doğru isimler ile rakiplere karşı oynama stratejisi üretilmelidir. Yaşı büyük isimler takımın abiliğini yapmalıdır. Alyapıdan isimler artık takıma adapte edilmelidir. Gerekirse futbolun ana kuralları, zamanlama, ikiye bir nasıl yapılır, alan savunması nasıl çökertilir, havadan ayağa, çapraz ve uzun pas nasıl atılır bunlar tekrar edilmelidir. Takımın felsefesi olmalıdır. Ve bu felsefe her yeni gelen isme öğretilmelidir.
Bu yazdıklarım sadece Galatasaray için geçerli değildir. Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor ve Türk futbolu için elini taşın altına sokacak tüm takımlar için yazılmıştır. İsteyen bu sütunlardan alsın.
Çünkü henüz her şey bitmemiştir. UEFA Ligi var. Burada kazanılacak maçlar ve puanlar takımlarımızın ve Türkiye’nin kaybolan prestijini geri getirebilir. Artık geçmiş geçmişte kalmıştır. Yeni bir şeyler söyleme zamanıdır. Yeni bir sayfa yazma zamanıdır. Bu da çok zor değildir. Birçok örnekleri mevcuttur.
Doğru ve güncel bilgi, doğru taktik ve motivasyon, iyi bir harmoni, konsantrasyon, disiplin, çalışmak ve pes etmemek bir takımı başarıya götüren yegane işlerdir. Tüm söylediklerim Türk futbolu için de uygulanmalıdır. Kurtuluşun reçetesi budur.