Bir olimpiyat daha geride kaldı. Olimpiyat rekorları, yeni isimler, değişik stiller, farklı bakış açıları ve yeni branşlar yerine artık sosyal medya gündemde olduğu için başka mevzular, farklı algılar, değişik video çekimleri konuşuluyor ve konuşuldu.

Paris 24’ün açılışı neredeyse müsabakaların önüne geçti. Yusuf Dikeç pozu diye bir algımız, tanıtımımız oldu. Ülke için, tanıtımı için iyi mi oldu? Evet, iyi oldu. Paris’in en büyük artısı bu duruş oldu. Tabi o günlerde ve hatta şu günlerde bu pozu konuşmak, gündemde tutmak Türkiye açısından hoşumuza gitse de artık yavaş yavaş etkisi geçtiyse gerçeklerle de yüzleşmeliyiz derim.

Şimdi Yusuf Dikeç sporcumuz gayet yetenekli, başarılı, eğitimli ve kendini ispatlamış biri olarak seviliyor ve el üstünde tutuluyor. İyi de Yusuf arkadaş bu başarıyı tek başına yapmadı ki! Yanında bir kadın sporcumuz daha vardı. Şevval İlayda Tarhan da aynı poz ile atışlarını yaptı. Peki, pozitif ayrımcılık bu işin neresinde kaldı? Gelelim asıl konuya. Aslında tüm alamadığımız madalyaların, bir daha gerçekleştiremediğimiz başarıların ve bir türlü aynı standartları devam ettiremediğimiz ve kıramadığımız rekorların altında da bu neden yatıyor. Bu konu etki ediyor. Yusuf Dikeç ve Şevval Tarhan bu tarz atışlarıyla gündem olurken altın madalya kazanamadılar ki! Gümüş aldılar. Yani o kendilerine avantaj sağlayacak lens ve aksesuarları takmadan atış yaptılar. Bunları takanlar ise altın madalya aldılar. Bu durumda doğruyu yapan kimler ezeli rakibimiz Sırplar. Yani altını alan Mikec, efsane olan bizim Dikeç! Haaa bu kötü bir şey mi daha önce de belirttiğim gibi tabi ki hayır. Fakat altın yerine gümüş geldiği için doğrusu bu değil. Tüm branşlarımızda da işte bu tip sorunlar bizim sporda bir üst seviyeye çıkmamıza engel oluyor. Bir disiplin, konsantrasyon ve antrenman sorunumuz olduğu çok açık değil mi sizce?

Bu arada Yusuf Dikeç pozunu Bond James Bond ile yakıştıranlar oldu. Zaten en büyük tanıtım katkısı da buradan geldi. Bu bende yine bir tezat çağrışım yaptırdı. Benim bildiğim Bond her filminde birçok aksesuar yeni icat teknolojik araçlar kullanır. Hani Yusuf’a hiç aksesuar kullanmayıp orijinal atış yapan Red Kit, Şevval’e de Calamity Jane deseydik ikisini de onore ederdik. Ayrıca bir sonraki olimpiyatlar ABD’de olacağından 4 yıl öncesinden tanıtıma başlamış olurduk.

Neyse biz gelelim işin başarısız geçen olimpiyatlar kısmına. 40 yıl sonra altın alamadan evimize dönüyoruz. Bir önceki olimpiyatlar ile arada 3 yıl vardı. 3 yıl içinde bu kadar dibe vurmak çok mantıklı gelmiyor. Bir mantıklı açıklama bekliyorum. Fakat o da gelmiyor. Çünkü bunun izahı yok.

Evet, Filenin Sultanları ile sevindik. Alkışladık. Tüm sakatlıklara rağmen kürsü yapabilirlerdi. Olmadı fakat olacağının sinyallerini verdiler. Ersu Şaşma, Buse Savaşkan, Kuzey Tunçelli, Adem Asil, Ferhat Arıcan gibi isimler bir sonraki olimpiyatlar için bize iyi bir doneler verdi. Eskirim de keza öyle. Bunlar güzel işler. Sevindirici haberler. Fakat ille de olimpiyatlara gittiğinde o kürsüye çıkmalısın. Hatta kürsünün en üst basamağına çıkmalısın. Yazımızın başlığını Daha Hızlı, Daha Yüksek ve Daha Güçlü diye attık. Bu olimpiyatların sloganıdır. İşte amaç katılmaktır kazanmak değildir gibi güzel süslü fair play lafları da vardır. Fakat ille de madalya almalıdır bir sporcu. Şimdi ise bu sosyal medya sayesinde daha bir başka hal aldı bu olimpiyatlar. Açılışlar, kapanışlar, verilen mesajlar, dopingler, videolar vs vs…

Biz Türkiye bir yandan vadeden isimleri kalbimize yazdık. Bir yandan da kötü bir olimpiyat yaşadığımızı da tarihe kazıdık. Atın alan isimler Paris’te son tango yaptılar. Bu kendilerine yakışmadı. Karate, Halter, Tekvando, Judo, Jimnastik, Atletizm, Güreş nerede bu federasyonlar, nerede başkanlar. Hani tekvando 8’de 8 yapacaktı. Bir tek Nafia Akkuş bronz aldı. Boksta Hatice Akbaş ve Esra Yıldı Kahraman çıktı durumu kurtardı. Buse Naz Çakıroğlu bir tek istikrarlı bir şekilde yoluna devam ediyor. Güreşte Buse Tosun Çavuşoğlu çıktı. Allah’tan bu Buse’ler var. Kızlar var. Mete Gazoz takım halinde yaptığını tek olarak bu sefer yapamadı. Busenaz Sürmeneli gibi o da hayal kırıklığı idi. Nedeni çok basit reklamlar, o kanal senin bu kanal benim. Konsantrasyon yok. Sonra erkekmiş, bu lgbt imiş vs vs. elerken, yenerken erkek değil miydi? Sporcular, federasyonlar, başkanlar ile birlikte bence Spor Bakanlığı da sorgulanmalı. Meclis bir komisyon kurup araştırmalı. Bu kadar yatırım, altyapı, tesis, eğitmen, masraf eeee sonuç. Ortada gözle görülür, elle tutulur bir sonuç yok. Taha Akgül de bıraktı. Artık bronz da gelmeyecek. En azından bronz garantiydi. Rıza da dopingli çıktı. Rakibi Kübalı güreşe nokta koydu. Bakalım 2028’de ne olacak?

Madalya sıralamasını iyi incelediğinizde, ülkelere baktığınızda problemlerin yüzde 80 kısmını anlamış ve çözümün nerelerde olduğunu bulmuş olursunuz. Yetenek, disiplin, azim, çalışmak, plan ve iyi bir taktik bizi üst düzey ülkelerin yanına taşır. Çok zor değil. Avustralya’ya bakın. Kore’ye, Çin’e, Brezilya’ya, Ukrayna’ya, İran’a, Türki Cumhuriyetlere bakın. Hiçbir şey bilmiyorsanız taklit edin. O bile yok!

Özetle, spor kültürü, spor izleme kültürü, olimpiyat sevgisi, olimpiyat yapma isteği olmayan bir ülkeye, o ülkenin gençlerine sporu sevdirmek, antrenman yaptırmak gerçekten zordur. İşte ferdi birkaç yetenek çıkar, onlar da madalyasını alır, reklam, algı, şöhret, şov derken kenara çekilir. Sonra garibim millet de ağzı açık bekler birileri gelsin de sporu kurtarsın diye!