Soğuk savaşın sona ermesi ile birlikte 91 yılında Margaret Teacher batının yeni düşmanı olarak yeşil rengini işaret etmişti. Bir düşman olmadan kahraman olamazsınız çünkü. Kontrol edebileceğiniz bir düşman oluşturursanız kahramanlığınızı garanti altına almak daha da kolaylaşır. 91 yılından itibaren İslami kavramlar iğdiş edilmeye başlandı. Kendi elleri ile kurdukları terör örgütleri sayesinde tüm Müslümanları dünya ölçeğinde töhmet altına almayı başardılar. Düşmanı satın aldılar bir anlamda. Filmleriyle yazarlarıyla, bağıra çağıra yaptılar bunu. Bugün aynı şey başlarına gelecek diye korkmaları bu yüzden biraz da. İsrail kendisini bir din devleti olarak tanımlayıp vahşet ve katliamları ayyuka çıkınca bu durum otomatik olarak tüm Yahudileri töhmet altında bıraktı. Bırakmalı da! Kurunun yanında yaşın nasıl yandığını tecrübe etmeliler…

Azra Kohen’in soykırımın sekizinci ayında ortaya çıkması tesadüf değil. İsrail 70 yıldır yaptığından farklı bir şey yapmıyor aslında. Şimdiye kadar aralıksız katliamı en fazla 50 gün sürmüştü. Süre uzayınca dünya çapında satın aldığı sempatiyi kaybetmeye başladı. Şimdiye kadar yatırım yaptığı herkesi cepheye sürmesi anlaşılabilir.

Üzerinde düşünmemiz gereken bir konu verdi bize bu olay. Birden parladı bu yazar. Kitapları çok satanlara girdi, tv’ye uyarlandı. O zaman sormalıydık “ne oluyor arkadaş” diye. İçinde bulunduğumuz aşağılık kompleksi bize hatalar yaptırıyor. Bu yılın Oscarlarına bir bakın isterseniz. Hollywood’un Siyonizm’e desteği aşikar ama bu yıl belki yapmazlar demiştim. Fakat şaşırtmadı Oscar! En iyi film, yaptığı tek bomba ile dünya üzerindeki en büyük katliamlardan birine vesile olan bir Yahudi’nin hikayesi oldu. Yabancı dildeki en iyi filmde bilin hangi filme gitti. Zone of İnterest isimli bir Holokost filmine. Biliyorsunuz Yahudiler öldürülünce soykırım demiyoruz, Holokost diyoruz. Sinemaya bir tür olarak giriyor hem de. Kendisine özel. Bu filmlerde anlatılanların gerçekten ziyade Siyonistlerin bilinç altı olduğuna olan inancım arttı. Bence ikinci dünya savaşı tekrar incelenmeli. Bahsettikleri gibi bir soykırım gerçekten yaşandı mı? Yaşandıysa bile Yahudilerin Yahudileri öldürdüğüne inanıyorum. Kazmaya başlasak altından neler çıkar kim bilir.

Azra denen bu yazar açıklamasında diyor ki bombalanacağı anons edilmesine rağmen oraya çocukları götüren….cümleye bak. Bombalayan lütfedip insanlık gösterip bir de haber veriyormuş. Sebep sonuç ilişkisi kurmadan bir olayı anlamak mümkün değil. Yetmiş yıldır sistematik olarak işgal edilen yerden bahsediyoruz. Galip devletlerin kurduğu BM kararı ile meşrulaştırılmış bir işgalden. Burada şu dipnotu da vereyim. İkinci dünya savaşından önce Siyonistler Avrupa’daki Yahudilerin Filistin’e göç etmesini istiyor. Avrupalı Yahudiler ise rahatlarının iyi olduğunu ve gitmek istemediklerini söylüyorlar. Birinci dünya savaşında olmayan şey tesadüfe bakın ki ikinci dünya savaşında oluyor. Aklımda deli sorular...

Azra gibi çokları çıkacak. Sosyal medyada dezenformasyon çalışmaları başladı bile. 7 Ekim’i ve Hamas’ı suçlamaya devam edecekler. Ama 70 yıldır yaptıklarının üzerini örtemeyecekler! Çünkü artık bu bir kan davasına dönüştü. Zulüm aşikâr oldu. Bugün işbirlikçileri sayesinde işlerini yürütüyor gibi görünebilirler. Ama bu filmin sonu onlar için mutlu sonla bitmeyecek! Oscar da onlara gitmeyecek! Ne Amerika, ne BM bu selin önünde duramayacak. İnsanları kışkırtmanın ne demek olduğunu görecekler…

Hatırlatmakta fayda gördüğüm iki prensibi buraya bırakayım.

Cezalandırılmamış ilk suç kadar cesaret verici şey yoktur!

Kötüler cesur oldukları için değil cesaret buldukları için kötülük yaparlar!

Harekete geçmeyen devlet yetkilileri için ise seçebilecekleri iki seçenek kaldı. Bu soruyu mutlaka sormalıyız;

Korkak mısınız, işbirlikçi mi?

Eğer var olduğunu iddia ediyorsanız…kalbinizin sahibine emanet olun efendim…

Eyvallah!!