Türkiye’nin ısrarlı talebine rağmen parası karşılığı Patriot füze savunma sistemlerini vermeyen, daha doğrusu satmayan ABD, Türkiye’nin bu ihtiyacını Rusya’dan alacağı S-400 füze sistemleri ile karşılamak istemesine de karşı çıkıyor. Karşı çıkışı sadece sözlü olmaktan da öte geçerek tehdit içeriyor. Bununla da kalınmıyor, ortaklaşa üretimi gerçekleştirilen F-35 uçaklarının pilotlarının eğitimi durdurulurken parası ödenmiş uçakların tesliminin de yapılmayacağı açıklanıyor. Bu arada, yakın zamana kadar Türkiye’nin S-400 füze savunma sistemlerini alabileceğini söyleyen NATO Genel Sekreteri şimdilerde susmayı tercih ederken, NATO Avrupa Müttefik Komutanı Amerikalı Orgeneral Tod Wolters, “S-400’ler NATO’nun birlikte çalışabileceği bir sistem değil. Birlikte çalışabileceği sistemle aynı dili konuşuyor mu? NATO’da bulunan kaynaklarla iletişim kuruyor mu? Hayır. Bu durumda S-400 savunma sisteminin, F-35’le birlikte çalışması mümkün değil” diyerek NATO’dan çok ABD’nin düşüncesini belirtmiş oluyor. Çünkü bugüne kadar NATO’dan böyle bir açıklama gelmemişti. Bu arada, NATO’nun Amerikalı Avrupa Müttefik Komutanı’nın bu açıklamasının hemen öncesinde Washington’un, “31 Temmuz’dan itibaren Türkiye’nin F-35 savaş uçağı programından fiilen çıkartılacağını” ilan etmesi bir tesadüf olmasa gerektir.
Tüm bu açıklamalar birlikte düşünüldüğünde net olarak ABD’nin Türkiye’yi dış tehditlere karşı savunmasız bırakmak istediğini söylemek yanlış olmaz. Savunmasız bırakılarak Türkiye’nin bir güç olarak ortaya çıkmasını engellemeye çalışıyorlar. Bu arada elbette Türkiye’nin ABD eliyle savunmasız bırakılma çabalarının arkasında İsrail’in güvenliğinin bulunduğunu düşünmek yanlış olmaz. Bu arada Trump’ın başkanlığı ile birlikte İsrail ile ilgili açıklamaları da hatırlandığında görülür ki, bölgenin yeniden şekillendirilmesi planı gereği İsrail’in önü açılmak isteniyor. Çünkü önce Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ilan edilmesi, ardından, İsrail’in işgali altındaki Golan Tepeleri’nin İsrail toprağı olarak kabul edildiğinin ilan edilmesi, son olarak ABD’nin İsrail Büyükelçisi David Friedman’ın İsrail’in Filistin’in Batı Şeria bölümünü kısmen(!) ilhak etme hakkı bulunduğunu söylemesinin ardından bölgemizde ABD’nin başını çektiği tüm gelişmelerin ardında öncelikli olarak ABD çıkarları bulunuyorsa, ikinci olarak da İsrail’in güvenliğinin temini ve genişleme yönünde atılacak adımlar karşısında bir güç bulunmamasının sağlanmaya çalışıldığını söylemek yanlış olmaz.
Tüm bu gelişmeler karşısında yetkililerimiz yaptıkları açıklamalarda, S-400 alımı pozisyonumuzda bir değişiklik olmadığını ifade ediyorlar. Bu açıklamalara karşı ABD her geçen gün yeni bir adım atıyor ve gelinen noktada Türkiye tehdit ediliyor. Hemen belirtelim ki, bir ülke nereden silah alacağını, nereden alamayacağını kendisi belirler. Daha doğrusu bağımsız her ülkenin kendisinin belirlemesi gerekir. Eğer, atılan S-400 adımı engellenecek olursa ülkemizin bağımsızlığının tartışmaya açılması söz konusu olur ki millet olarak bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Bu arada, gelinen noktada millet olarak NATO üyeliğimizin ciddi olarak gözden geçirilmesi gerekiyor. Çünkü, bir yandan NATO Genel Sekreteri Türkiye’nin istediği savunma sistemini almasında mahzur görmezden Amerikalı bir general NATO adına, daha doğrusu ABD adına konuşarak S-400 alamayacağımızı ileri sürüyor ve bazı gerekçeler sıralıyorsa bu durum NATO’nun bir anlamı kalmadığını göstermez mi? Bu gerekçelerin gerçeği yansıtmadığını söylemeye bile gerek yok. Mesele, sahip olduğu güce güvenen ABD dünyayı özellikle bölgemizi istedikleri istikamette şekillendirmeye çalışıyor. Bu gerçeği tespit ettikten sonra yapılması gereken İslam dünyasının birliğini sağlama hususunda harekete geçilmesi şart görünüyor.