Amerikan demokrasisi bir kez daha test ediliyor.
Fakat bu sefer laboratuvar beyazı, steril bir ortamda değil; kurumların itibarının eridiği, anayasa kitapçıklarının diplomatik nezaketle değil, öfkeyle savrulduğu bir arenada.
Başkan Donald Trump, ikinci dönemine bir devlet adamı gibi değil; müteahhit refleksiyle, hesap kitap değil, hasım dost ayrımıyla girdi.
Şimdi o refleksin sarsıntıları yalnız Amerika kıtasında değil, küresel ölçekte hissediliyor.
KAVGANIN ADRESİ: HARVARD VE HASMANE ZİHİNLER”
Bakın mesela Harvard Üniversitesi'yle giriştiği kavgaya…
Bilim, özgür düşünce, akademik tarafsızlık gibi kavramların Trump için bir kıymet-i harbiyesi kalmamış durumda.
Federal fonları kesmekle tehdit ettiği Harvard, sadece bir üniversite değil; aynı zamanda Amerikan entelektüel omurgasının taşıyıcı kolonudur.
Bu kolona çekiç sallayan bir başkan, aslında kendi yönetim binasının temeline dinamit döşemektedir.
LİBERATİON DAY: ÖZGÜRLÜK MÜ, EKONOMİK TUZAK MI?
Yine “Liberation Day”...
Ne tuhaf bir ifade değil mi?
Kurtuluş, ama kimden?
Kimi? Neyden?
Trump, ithalata karşı açtığı ekonomik savaşın adını özgürlük günü koyuyor.
Tam da Orwell’in o karanlık ütopyasında olduğu gibi: “Savaş barıştır.” Lakin burada barış yok.
Sadece çelik, alüminyum, otomotiv ve tarım ürünlerinde gümrük duvarlarının yükseldiği, dünya pazarlarının daraldığı ve Amerikalı tüketicinin cebinin daha da hafiflediği bir dönem var.
GÖÇMENLİK: RAKAMLAR DEĞİL, İNSANLAR
Yetmedi…
Venezuelalı göçmenlere yönelik sınır dışı planları, Yüksek Mahkeme engeline takıldı.
Ama mesele sadece hukuki değil.
Trump’ın politikaları, "bize benzeyen" ve "bize benzemeyen" ayrımı üzerine kurulu.
Oysa Amerika’nın gücü, benzemeyenleri bir arada yaşatabilme kapasitesindeydi.
O kapasite şimdi her sabah yeni bir kararnameyle sınanıyor.
SOKAKLAR KONUŞUYOR: 19 NİSAN’IN SESSİZ ÇIĞLIĞI
Ve halk...
19 Nisan'da sokağa çıkan binlerce insan.
Sadece sosyal güvenlik kesintilerine, ticaret savaşlarına, göçmen politikalarına değil; aynı zamanda temsil edilmemeye, susturulmaya ve küçümsenmeye itiraz eden bir topluluk.
Bu, Trump’ın unuttuğu bir gerçek.
Halk bazen susar, bazen bekler; ama unutmaz.
DEVLET BİR TİCARETHANE DEĞİLDİR
Trump, kendisini tarih kitaplarında Reagan gibi, Lincoln gibi yazdırmak istiyor olabilir.
Ancak izlediği yol, onu ya bir dipnot yapacak ya da ağır bir fırtınanın adı.
Çünkü devlet, ticarethane değildir.
Akademi, inatlaşılacak bir düşman değildir.
Göçmenler, sayıları azaltılacak bir yük değil, medeniyetin ötesinden gelen vicdan sınavıdır.
TARİHİN NERESİNE YAZILMAK?
Ve unutmamalı!
Başkan olmak seçilmekle başlar, ama sadece devletin yükünü omuzlamakla anlam kazanır.
Şu an Amerika, omuzda taşınmıyor; sırt çantasına çevrilmiş, sağa sola savruluyor.
Bu gidişle bir “Liberation Day” daha yaşanabilir.
Ama bu kez Amerikan halkının kurtuluşu için.