Yıllar önce şimdi rahmetli olan sevdiğim bir kardeşimle sohbet ederken, çoktandır yeni kitabı çıkmadığını hatırlatmıştım. Hatırlatmam sadece bir merak neticesiydi. Çıkmış kitaplarını beğenerek okuduğum için galiba gönlüm yenilerini istemişti. Dostum son yıllarda niçin yeni kitabı çıkmadığını, “Konuşmaya başladık, yazmayı ihmal ettik” diyerek izah etmişti. Sık sık konferanslara gidiyor, koşturup duruyordu. Bu cevabını, konuşmanın düşünmeyi ve yeni ürünler vermeyi engellediği şeklinde değerlendirmiştim. Zaman zaman bu konuşma ile yazma arasındaki bağlantı kafama takılır. Zaman içinde yazmak için konuşmamak gerekmediğini de öğrendim. Çünkü öyle tanıdıklarım var ki, konuştukça açılıyorlar. Her ne ise derdim konuşmak ve yazmak üzerine tartışma açmak değil. Bir konuyu birlikte düşünelim istedim. Düşünmek istediğim konu ise İkinci Dünya Savaşı’ndan yerle bir olarak çıkmış Almanya’nın bugün bulunduğu noktayı ya da komünizmin yayılmacılığını engellemek için asker gönderdiğimiz böylece varlığını korumasına katkıda bulunduğumuz Güney Kore geçen zaman içinde gelişmişlik konusunda çok ileri noktalara gelmişken bizim gerek devlet, gerek şahıs bazından borca batmış olmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir adım daha atarsak atılan atom bombaları ile iki şehri yerle bir olduğu halde Japonya’nın bugün geldiği noktayı uzun uzun anlatmaya bile gerek yok.



Kısacası, onlar geçen zaman içinde gelişmede nasıl zirve yaptılar da bizler dış yardıma muhtacız? Bizde eksik olan ne? Onlardaki fazlalığı nasıl izah etmek gerekiyor? Bu sorulara farklı cevaplar vermek mümkün. Hemen belirteyim ki, insanımız sözünü ettiğim milletlerden akıl ve kabiliyet bakımdan geri değil. Buna rağmen özellikle yöneticilerimizin laf yarışından içinde bulunduğumuz durumu düşünmeye imkân bulamayışları söz konusu. Elbette suçu sadece yöneticilere atmak millet olarak bizleri sorumluktan kurtarmaz. Bu doğrudur ama toplumlarda belirleyici olan, son sözü söyleme, karar alma ve alınan kararları uygulama durumunda olanlar yöneticilerdir.

Devlet yönetimine talip olanların toplumun desteğini alabilmek için laf cambazlığını marifet sayar hale gelmeleri de sanıyorum oturup sorunlarımızı düşünmeye imkân vermiyor. Geçmişte bu milletin neler yaptığını biliyoruz. Dünya üzerinde belirleyici birkaç milletten birisi iken bugün neden bu noktadayız. Elbette sadece devletimiz değil insanımızda fert planında sürekli borçlanarak hayatını sürdürmeye çalışıyor. Bu bakımdan artık oturup hep birlikte bu çıkmazdan nasıl kurtulabileceğimizi düşünsek, aklımıza gelen çareleri toplum ile paylaşsak, ortak bir nokta oluşturulsa da millet olarak hep birlikte belirlenen hedefe ulaşmak için üzerimize düşeni yapmanın gayreti içinde olsak. Çünkü yöneticilerin elinde sihirli değnek yoktur. Çünkü başarılar milletçe el birliği ile sağlanabilir.



Bu bakımdan yazımın başında sözünü ettiğim rahmetli ağabeyimin sözünü ettiği konuşmaktan yazmaya fırsat bulmamak ya da konuşmak düşünmeye vakit bulamamak durumdan kurtulsak, biraz olsun kafa yorsak sanıyorum ülkemiz içinde bulunduğu durumdan kurtulabilir, yine yeryüzünde belirleyici olabilir. Çünkü bizim geçmişimizde belirleyicilik var, onun yabancısı değiliz. Sadece biraz olsun serinkanlılıkla düşünmeye ve el ele vermeye ihtiyacımız var.