Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Zafer gelip Filistin feraha erene kadar ana gündem meselemiz olmaya devam edecek. Cumhuriyet rejiminin ikinci yüzyılına girdik, bu konuya dair bazı tespitleri düşünce özgürlüğüne binaen ifade edeceğim. Her hangi bir milletin var oluşundan başlayarak bu ana gelinceye kadar bir bütün olarak ele almak gerekiyor. Yani devlet ve milletimizin varlığı yüz yıl öncesine dayanmıyor. Dört bin yıllık bir geçmiş olarak okuyoruz. Osmanlı ve Selçuklu da olduğu gibi tüm tarihimizde farklı isimlerle var olmuş devlet ve milletlerin tecrübesini kültürünü yüklenerek varlığımızı devam ettiriyoruz.

Her ne kadar devlet yönetim biçimi değişip yenilense de millet olarak birbirinin devamı olan ülkemizi öncekilerin temsilcisi kabul ediyoruz. Bu yüzden tarihimizi bölmeden birbirinin bütünü olan tek bir millet anlayışını söylemek daha doğru olur kanısındayım. Tabi imparatorluklar kurmuş ecdadımızın egemenliği altında özgür bir şekilde varlığını sürdürmüş ve milletimize karşı başkaldırmadan bizimle yaşamış farklı milletleri de bu bütünün içinde kabul ediyoruz. Bizi bir arada tutan en önemli mayanın inanç birliği olduğunu kabul etsek de farklı inanışta olan toplulukların da kendi inancına uygun olarak bu birliğin altında adil bir şekilde yaşadığını görüyoruz.

Özellikle 16. yüzyılın başlarında, 1517 yılında, Osmanlı Devleti padişahı Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethedip Memlûk Devleti'ne son vermesiyle birlikte halifelik makamı İstanbul'a, Osmanlı Devleti'ne geçmiştir ve dört asır aradan sonra, 3 Mart 1924 tarihinde, yeni kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmıştır. Osmanlı Devleti bayrağı altında üç kıta üzerinde birçok milletin bulunduğunu biliyoruz. Bugün Müslümanlar için kutsal saydığımız Mescid-i Aksa ve bulunduğu şehir Kudüs ve onu muhafaza eden halkı Filistinliler, dağılana kadar Osmanlı Devleti’nin himayesi altındaydı. Hatta kutsal şehirlerimiz Mekke ve Medine’ye kadar ulaşarak ecdadımıza hizmet etmek nasip olmuştu.

Kudüs ve Mescid-i Aksa bizlere Allah’ın emanetidir. Oranın bağımsız bir şekilde muhafaza edilmesi imani bir meseledir. Bugün nasıl ki Mekke ve Medine şehirleri bizler için kutsal sayılıyorsa Kudüs’te öyledir. Hz. Muhammed’in (sav) miraca çıkışı Kuran-ı Kerim’de haber verilmiştir. İsra Suresi 1. Ayette Rabbimiz; “Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” Allah'u Teâlâ etrafını mübarek kıldığımız mescit diye bahsediyor. Yani tüm iman edenlere Allah’ın bir emaneti olduğu, koruma ve oraya hizmet sorumluluğunu yüklüyor. Her ne kadar Filistinliler ev sahipliği yapsa da tüm Müslümanlar için oranın korunması ortak bir vazife olarak üzerimizde duruyor.

Savaş ve askeri mücadelelerle Müslümanları yenemediler. Bu durumu Bakara Suresi 249. ayette Rabbimiz “Nice az birlik vardır ki, Allah’ın izniyle sayıca çok birliği yenmişlerdir, Allah sabredenlerle beraberdir” buyuruyor. Biz bu gerçeği Hz. Davut’un (as) Calut’un sayıca çok ve güçlü ordusunu yenişinde, 624 yılında yapılan Bedir savaşında 313 sahabeden oluşan Müslüman birliği 1000 kişilik müşrik ordusuna karşı Allah’ın yardımı ile galip gelmesinde görüyoruz. Benzer şekilde Malazgirt’te Sultan Alparslan’ın ordusu 50 bin kişi ile 200 bin askerden oluşan Haçlı ordusuna galip gelmiştir. Bu örnekleri çoğalmak mümkündür.  Filistin direniş ordusu Hamas’ta sayıca kendisinden üstün olan Yahudilere karşı Allah’ın yardımıyla galip gelecekler inşallah. Çünkü orada direnmeleri için lazım olan inancı ve şuura sahipler.   

Bu mesele hak batıl mücadelesidir, haktan yana olmak imanidir, şuurlu olmak gerekiyor. Yahudiler Kudüs’ün işgalini, destek aldıkları ABD, İngilizler ve işbirlikçi devletlerle birlikte sistemli bir şekilde ortaya koydukları bir planı azar azar işleyerek gerçekleştirdiler. Bu planın onlar tarafından en önemli ayağı biz Müslümanları bir arada tutan “halifelik makamı” olmuştur. Osmanlı’nın içine girdiler uzun süren bir mücadele ile hem Osmanlı’nın adını değiştirdiler hem de maalesef cumhuriyetin kuruluşu ile sistemi değiştirerek halifeliği kaldırdılar. O yüzden milletlerin devamlılığı rejimler değişse de değişmeyen değerlerine sahip çıkmakla oluyor.

Bu devamlılığı kaldırmak ve Müslümanları planlı bir şekilde inancından uzaklaştırmak için tüm güçlerini ortaya koydular. Bunu birbirinden ayrılmış ve bölünmüş tüm Müslüman ülkelerde yaptılar. Dost gibi yaklaştılar, her alanda azar azar zehirlerini akıttılar. İnanç ve varlığımızı sürdürecek cihat şuurunu unutturdular. İnsanımıza dünya sevgisini aşıladılar. Dünyevileşmemiz için sportif ve eğitim alanı gibi her alanda birçok modeli içimize soktular. Bunları benimserken bizi var eden değerlerimize yabancılaştırdılar. Ahlaki değerlerimizi kaybettik. Ana babayı küçümsemeyi, onlara ismi ile hitap etmeyi modernlik saydık. Gerçek ilmin öğreticisi olan ilim adamlarımızı itibarsızlaştırdılar, hepimiz bu furyaya kapıldık, bize bindiğimiz dalı kestirdiler.

Birbirimize güven duymamayı fitlediler ve kardeşlik bağlarımızı zayıflattılar, aramızı şucu-bucu diyerek açtılar. Türk Arap’tan, Arap Türk’ten üstündür gibi ırk fitnesini soktular. Mezhep ayrılıklarını işlediler, cemaatlere bölündük. Sağ-sol görüşü gibi birçok farklı fikirlere ve kavramlara bölündük. Birbirimizle çatıştırıldık. Bugün artık bu değerler sadece kitaplarda kalan anlamsız kelimeler olarak duruyor. Çaremizi ve ümidimizi kestiler. Bizi bölünmüş parçalara ayırarak etkisiz ve tepkisiz hale getirdiler.

Evet, inancımızın ortaya koyduğu tüm değerleri basitleştirip zayıflattılar. Bunu çok uzun süren bir zamana yaydılar. Maddi manevi tüm bilgi ve birikimimizi değersizleştirmek adına, kendi anlayışlarını çağdaş göstererek toplumumuza nakşettiler. Aydın ve Müslüman kisvesi adı altında birçok müsteşrik yazarçizer takımıyla inancımıza yönelik sapkın fikirleri ve görüşleri yazılı ve görsel medya yoluyla ortaya koyup akılları bulandırdılar. Giydiğimiz elbiseden başlayıp yiyip içtiğimize kadar her alandan saldırdılar. Halkımızı inancımızdan uzaklaştırırken yönetici durumda olan kişileri de sözüm ona modern yönetim biçimleriyle etki altına aldılar. Maddi politikaları benimsetip bankacılık sistemleriyle borca ve emir almaya mahkûm ettiler.

Bu dediklerimizin hepsinin karşısında bizi uyaran Kerim Kitabımıza rağmen bunu yaptılar. Namaz kılmayan, oruç tutmayan Müslümanlar mı, içki içen, kumar oynayan, zina eden, faiz alıp veren Müslümanlar mı? Haksız yere işlenen cinayetler mi? Yani bugün dinimizin tüm değerleri ayaklar altında iken tepki koyup bunu düzeltemiyor ve azımız buna ses çıkarıyorsak “Cumhuriyet” bana bir şey ifade etmiyor. Elin Rus’u uzayda bayrağımı sallandırıyor bizden çok Türk olmuş, sömürgeci dünya çapında markalar bizden çok Türk olmuş cumhuriyetimizi kutluyor. Hele hele tüm yabancı ve yerli faizci bankalar cumhuriyet kutluyor! Ne kadar dostumuz varmış şaşırıyorum.

Özgürüm istediğimi yapıyorum! Sadece dinimin ortaya koyduğu gerçekleri küfrün düzenine galip getiremiyorum. İnsanlığı bu adil olamayan zulüm dünyasından kurtaramıyorum. Çocuklar canice öldürülmeye, şehit dilmeye devam ediyor. Yine de umudumu yitirmiyorum ve tekrar haykırıyorum “Nice az birlik vardır ki, Allah’ın izniyle sayıca çok birliği yenmişlerdir, Allah sabredenlerle beraberdir.” İnanıyoruz ve galip gelecek olan bizleriz, Allah’a iman ediyorum. İman tekeden süt çıkarmaktır, Allah’ın yardımı inanların yanındadır, en yakın zamanda bekliyorum.