Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Bugün başımıza gelen olayların benzeri Kâbe ve Mekke şehri içinde söz konusu olmuştu. Allah’u Teâlâ “Görmezler mi ki, çevrelerindeki insanlar durmadan yerinden koparılıp götürülürken biz (Mekke’yi) güvenli, dokunulmaz belde yapmışızdır! Hâlâ asılsız şeylere inanıp Allah’ın nimetine karşı nankörlük mü edecekler?” (Ankebut 67) ayeti ile kutsal sağdığı yerleri koruduğunu beyan ediyor. Bugünde beldesinden koparılmak istenenler var, Allah’ım onları korusun. Onlara insanlık dışı bu zulmü reva görenlere fırsat vermesin. Âmin

“Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır” (Enfal 30). Planlarını başlarına çevirsin. “Allah intikam alanların en hayırlısıdır” (İbrahim 47). “Onların varacağı yer cehennemdir. Zalimlerin durağı ne kötüdür!" (Ali İmran 151) Zalimler için yaşasın cehennem!

“Rabbin fil ordusuna ne yaptı, görmedin mi? Onların planlarını boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine pişkin tuğladan yapılmış taşlar yağdıran sürü sürü kuşlar salmadı mı? Sonuçta Allah onları yenilip ezilmiş ekine çevirdi.” (Fil Suresi)

Kuran-ı Kerim’i anlamak için önemli hususlardan biri ayetlerin indiği mekânı ve inişine sebep olan olayları iyi bilmek gerekiyor. Örneğin İsra Suresi’nde geçen Mescid-i Aksa’nın önemini anlamak, nerede olduğunu bilmek, konunun anlaşılmasını daha iyi sağlıyor. Ayrıca ayetlere ev sahipliği yapan Mekke ve Medine şehirlerini ve kültürünü tanımak, buralarda meydana gelmiş önemli olayları öğrenmek ve Kâbe’nin Arapların gözündeki önemini ve değerini bilmek, ayetlerin gönderiliş amacını da anlamamızı sağlıyor. Bu çerçevede Mekke’ye saldıran Fil ordusunun niyetini bilmek ve başından geçenleri öğrenmek de Fil Suresi’ni daha iyi anlamamıza imkân veriyor.

Fil suresini hemen hemen hepimiz ezbere bilir ve namazlarda okuruz. Suresinin inişine vesile olan meşhur “Fil Vakasını” da biliriz. Geçmiş kavimlerin başına gelen olaylar benzer şekilde bizlerinde başına gelebiliyor. Çözüm için daha önce gerçekleşen olayların seyrine göre bizlere bir nasihat ve çıkış için ipucu veriyor. Fil suresi ışığında bugün ki olayları değerlendirip bakış açımızı ortaya koymalıyız.

Fil Suresi, Mekke’de nazil olmuştur. Adını ilk ayette geçen fil kelimesinden almıştır. Surede Mekke’ye saldıran Habeşistan Krallığı’na bağlı Yemen valisi Ebrehe’nin ve ordusunun yok edilişi anlatılmaktadır. Bu olay, Peygamberimiz’in doğumundan kısa bir zaman önce gerçekleşmiştir. Sure indirildiğinde, bu olaya tanıklık eden insanların bir kısmının hala yaşadığı rivayet edilmiştir.

Rivayete göre Hristiyan olan Ebrehe, Yemen’in San’a kentinde Kulleys adlı bir kilise inşa ettirip tüm insanları buraya toplanmaya hac yapmaya çağırdı. Amacı, şehri hem dini hem siyasi, hem de ticari bir merkez haline getirmekti. Yakın şehirlere haberciler gönderip insanları buraya davet etti. Kâbe’yi çok seven ve Hz. İbrahim’den beri orada ibadet eden Araplar, bu çağrıya uymadılar. Kâbe’nin değerinin yok sayılmasını protesto etmek isteyen Kinâne kabilesinden bir Arap, kiliseye giderek orada ihtiyacını giderdi. Bunu duyan Ebrehe, Kinâneli Arapların San‘aya gelerek kiliseyi tavaf etmelerini emretti. Teklifi reddeden Kinâneliler, elçiyi de öldürdüler.

Bu olayları bahane eden Ebrehe, Kâbe’yi yıkmak için harekete geçti. Afrika’dan getirttiği fillerin de aralarında bulunduğu güçlü bir ordu ile Mekke üzerine yürüdü. Kente yaklaştığında Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in dedesi, Abdulmutalib’in otlayan develerine el koydular. Mekkeliler gördükleri bu ordu için bir hamle yaparak savaşmayı göze alamadılar. Zaten Ebrehe’nin halka dokunmayacağı, niyetinin Kâbe’yi yıkmak olduğu biliniyordu.

Abdulmutalip Ebrehe’nin karşısına gelerek develerini istedi. Ebrehe ona Kâbe’ye dokunma diyeceksin zannettim dedi. Abdulmutalip “ben develerin sahibiyim, Kâbe’nin sahibi Allah’tır, onu O korur” cevabını verdi. Karşısında savunma görmeyen Ebrehe ordusuna emir verdi ve harekete geçtiler. Bir anda gökyüzünü kara bir bulut kapladı, öbek öbek gelen kuşlar, ordunun üzerine pişmiş toprak taşlar attı. Ordunun tümü, kanlar içinde kaldı. Hiçbir şey yapamayan ordu dağıldı, az sayıda sağ kalanlar ise kaçmak zorunda kaldılar. Böylece Allah’ın Kâbe’yi ve Mekke’yi koruduğunu herkes gördü.

Araplar, Ebrehe’nin yok edilişinden önce de Mekke’nin Allah katında değerli olduğunu görmüşlerdi. Ebrehe’den önce de Yemen’i yöneten Tubbaʿlardan biri olan Esʿad Ebû Kerib, Kâbe’yi yıkmak için Mekke’ye gelmişti. Ancak iki haham, Kâbe’nin Hz. İbrahim tarafından yapıldığını ve son peygamberin gelmesiyle onun kazanacağı şan ve şerefi anlattılar, bunun üzerine Es‘ad Kâbe’yi yıkmaktan vaz geçti ve tavaf etti ve Kâbe’ye Yemen kumaşından bir örtü getirerek ona giydirdi.

Ebrehe ve ordusunun yok edilişi, Araplar tarafından meşhur bir efsaneye dönüştüğü için olayı görmeyen ancak bu olayın oluş şeklini atalarından dinleyenler, Kâbe’nin Allah tarafından korunduğuna inanmışlardı. Ebrehe olayından sonra dünyaya geldiği için olayı görmeyen Hz. Peygamber’e hitap eden ayet şöyle demektedir: “Rabbin fil ordusuna ne yaptı, görmedin mi?”

Allah Kâbe’yi, Kâbe’yi yöneten Kureyş Kabilesini ve Mekke’yi korudu. Bunun üzerine Arabistan’daki tüm insanlar şuna inandılar: “Kâbe kutsaldır. Kâbe Mekke’de olduğu için Allah burayı korumaktadır." Bu durumu Allah’u Teâlâ, yazının başında belirttiğim ayette, Ankebut suresinde bildirilmişti.

Mekkeli müşrikler, Ebrehe’nin yok oluşuyla şunu anladılar: “Bu şehre saldıran ordu yok olacaktır.” İşte bu cümle, Hz. Peygamber’in son peygamber olduğunu ispatlayan en önemli işaretti. Rivayete göre Ebrehe olayından tam yirmi üç yıl sonra bir ordu daha Mekke önlerine geldi. Bu Hz. Peygamber ve Müslümanlar tarafından kurulu orduydu. Bütün müşrikler bu orduya ne olacağını görmek için beklediler. Çünkü Ebrehe’yi kente sokmayan Allah’tı. Hz. Peygamber, güven içinde Mekke’ye girdi. Mekke’yi fethetti. Taş atan ebabil kuşları gelmemişti. Tüm müşrikler, onun Allah’ın peygamberi olduğunu anladılar.

Ardından fetih müyesser olup “Allah’ın yardımı gelip fetih gerçekleştiğinde ve insanların akın akın Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde; Rabbine hamdederek şanının yüceliğini dile getir ve O’ndan af dile; şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir.” (Nasr 1-3) Çünkü Allah, İslam ordusu Mekke önlerine gelmeden bu şehri Hz. Peygamber’e teslim edeceğini söylemişti. Fetih Suresi’nde “Biz sana kesin bir fetih verdik!” buyrulmuştu. Bu ayet, Mekke’nin fethinden üç yıl önce indirilmişti. Bu bir fetih vaadiydi (Zemahşeri). Ayette kullanılan “fetehna” ifadesi, kesin olacak bir şeyin inandırıcılığını arttırmak için geçmiş zaman/mazi fiil kalıbında kullanılmıştır. (Ebu Suud Efendi) Bütün Mekkeliler, bu sözün gerçekleşip gerçekleşemeyeceğini merak ediyorlardı. Peygamberimizin güvenle kente girdiğini görünce, Allah’ın bu orduyu desteklediğini anladılar.

Mekke’nin Fethi, Hz. Muhammed’in peygamber olduğunu gösteren en önemli mucizesidir. Bundan dolayı Mekke’nin Fethi’ni iyi anlayıp dersler çıkarmamız gerekir. Mekkelilerin Müslüman olmasının nedeni, Hz. Peygamber’in Allah tarafından görevlendirildiğini gözleriyle görmüş olmalarıdır. Bu nedenle Mekke’nin Fethi’nden önce Müslüman olan ve davanın çilesini çekenlerle sonra Müslüman olanlar arasında fazilet bakımından farklılık olduğu Kur’an’da ifade edilmiştir: “Göklerin ve yerin tamamı zaten Allah’a ait olduğu halde ne diye hâlâ Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? İçinizden fetihten önce harcayan ve savaşanlar ötekilerle bir değildir. Onların derecesi, daha sonra harcayan ve savaşanlardan üstündür. Bununla birlikte Allah her birine en güzel olanı vaad etmiştir. Allah, yaptıklarınızdan tamamen haberdardır.” (Hadid 10)

Bugünde Filistin’in müdafaasın da orayı savunan kardeşlerimizin derecesine, uzaktan seyredenler olarak bizler ulaşamayız. Onlar az bir sayı ve az bir silahla inandıkları dava uğruna korkmadan tankların ve bombaların önüne büyük küçük demeden atlıyorlar. Şehadet şerbetini içiyorlar. Şehit olanın derecesi, olmayanla bir olmaz.

Daha önce ki yazılarda nasıl yalan ve algılarla bizleri bir şeylere inandırdıkları söylemiştim. Araplar topraklarını satmasaydı da bu duruma düşmezlerdi yalanı. Onlardan gelene inanıyoruz, Allah’tan gelenden haberimiz olmuyor. Uluslararası hukuka göre toprak satın alınmakla vatan sahibi olunmaz. Nasıl olurda bu gerçek ortadayken bu yalana inanırız, öyle bir etkiyle batı medeniyetinin üstünlüğüne inanmışız ki haklıyken Filistinli kardeşlerimizin haksız olduklarına inanıyoruz. Evet, inanmak derken dikkat edin imanınıza!

Şimdi inanıyoruz ki Allah’ın yardımı ve koruması tıpkı Kâbe ve Mekke’de olduğu gibi Mescid-i Aksa ve Kudüs için ve onu muhafaza edenler içinde olacaktır.