Olumsuzluklarla kuşatılmış olan insanlık, davranış ve yaklaşımlar yüzünden kendinden vazgeçmiş durumda. Genel izlenim böyle. İnsanlığın üzerine boca edilen olumsuzluklar kimilerinin veya çevrelerin, güçlerin genel tutumundan kaynaklı. İnsanlığın umutsuzluğa sürüklenmesi bundan da her yönüyle etkisinin altına alması amaçlanır.

Kaderin kimi tecellilerinin önüne geçilemez. Olması gerekiyorsa oluyor. Ancak insana düşen bu anlara hazırlıklı olması, tedbir alması, ondan sonra da teslim olması.

Bunalımlar, karamsarlıklar, yılgınlıklar, umutsuzluklar insanı çürüten iç oluşumlardır. İnsanın içine bir kurt düşüyor ve kemiriyorsa uzun zaman bundan kurtulunmuyor. Bir bakıma manevî yoksunluklar da bunu etkiliyor.

İnsanların kimilerinin kendilerini üstün görmesi, başkalarını küçümsemesi ya da yok sayma adına aşağılaması bu sorumsuzlukların veya insanî ihanetlerin sonucudur. Yeryüzüne peygamberler gelmiş onlar dönemlerinin bunalımlı zamanlarında insanların ufuklarını açmış, yol göstermiş, çıkar çevrelerinin gadrine, baskısına ve zulmüne direndikçe direnmişlerdir. Çoğu zaman da aşağılanmışlardır. Oysa onlar Hakikat’in temsilcileridir. Hak ve doğru olanı insanlara anlatıyor, yol gösteriyorlar.

Peygamberler de ölümlüydü, çünkü onlar da insandı ve öldüler.

Kendilerini herkesten üstün gören kibir kumkumaları, dünya çarkının kendilerinden ibaret olduğunu varsayarlar. Eğer kendileri olmazsa, hiçbir şey yolunda gitmez zehabındadırlar. Onlar sanki ölürlerse, ya da ayakları düşer de yoldan çıkarlarsa bu yol ve bu hayat devam etmeyecek kibir hastalığına kapılmışlardır. Dönüp geçmişe bakmazlar. Nice sultanlar, krallar kendilerini dünyanın sahibi görenlerin hiçbiri artık yaşamıyor. Bu dünya ve bu insanlık devam ediyor.

Günümüz demokrasisinin, yönetim tarzının tarzı ve yöntemi budur. Rakiplerini devre dışı bırakmak için her türlü, yalanı, yanıltıcı reklâmı mubah görürler. Oysaki insanı yanılacak her davranış ve yönetim tarz ve tavırlarından ötürü insanlığın hakkına girmedir.

Tanrı’nın kime yetenek verdiği, kime düşünme ve bunu hayata geçirme edimi verdiği bilinemez ve kestirilemez. En zor ve sıkıntılı zamanlarda bir öncü kendiliğinden ortaya çıkar. Bunlar belki elli, belki yüzyılda bir gelebilir. İnsanlığın içinde nice değerler vardır. Allah’ın var ettiği yarattığı her insan bir değerdir. Bu insanların kendilerini göstermeleri ya da ortaya çıkmaları ortama bağlıdır.

Hakikat’e inanış ve iman insana güç kazandırır, özgürleştirir. Allah’ın insanlığa sunduğu Hakikat’in özününün uygulanması ancak güzel ahlâk ve adil olmakla gerçekleşir. Bir insan insanlığı hem yönetir, hem onun hakkında kendisini hâkim, kadı, savcı yerine koyarsa hiçbir zaman doğruyu ve iyiyi gerçekleştirmesi düşünülemez. Peygamberimizin, Hazreti Ömer için, “Kalbine ve diline hak konulmuştur” demesi bir gerçeğin yansıyışıdır. Kız kardeşini ve eniştesini öldürmeye giden, sonra da teslim olan Ömer’e nasip olan ise Hakikat’tir. Hâkimin karşısına geçtiği zaman, Halife olduğu hâlde şikâyet eden ile aynı konumdadır. Haklılık ve haksızlığı belirleyen kadıdır, hâkimdir. Karşısındaki bir Halife olsa bile.

Karamsarlığın, umutsuzluğunu, pesimizmin insanlığın üzerine boca olmasından en çok zalim sultanlar memnun olur. Çünkü güttüğü insanlığı ancak bu bunalımlı ortamda yönetmek daha kolaydır.

Müslümanlar en olumsuz zamanlarda da Allah’tan umut kesmezler. Bilirler ki, gerekli olan mücadeleyi gösterir, olumsuz hayata karşı direnir, kendilerine düşeni yerine getirirlerse görevlerini yapmış olurlar. Sahih ve halis olanlar her halükârda yaptıklarının hayırlı karşılığını alırlar. Almasalar bile emekleri asla boşa gitmeyecek ve yitmeyecektir. Olumlu ve hayırlı olana odaklanmaları gerekir. Kendilerine düşeni yerine getirmelidirler. Umutlarını yitirenler zaten teslim olmuş ve yenik durumdadırlar. Kadir olan Allah’tır.