Milletleri hayata bağlayan temel unsurlar ve oluşlar var. Her millet bağlı bulunduğu medeniyeti üzerine varlığını sürdürür. Bunu yaparken giderek daha zenginleştirir, çeşitlendirir, anlam ve derinlik kazandırır.

İslâm milletinin medeniyeti kendi dininden doğan büyük bir oluştur. Peygamberler medeniyeti. Peygamberler medeniyeti hakikat medeniyeti olduğundan, zaman içinde zenginleştiğinden bugüne değin gelmiş, bugünden yarına da devam edecektir.

İslâm medeniyetini arkaik, yani ölü bir medeniyet olarak tanımlama veya düşünme hem kendinden uzaklaşmadır, hem de kendi kendini yadsımadır. Hakikat medeniyeti üzerinde düşünülür, olanlar değerlendirilir. Eksik olan ne varsa onlar zaman içinde giderilir. Medeniyetler diri ve canlı insanlarla varlığını sürdürür. Medeniyetler de canlı bir ruha veya ölü bir ruha sahip olabilirler. Onları canlı tutan, anlam kazandıran da insandır. Medeniyet ile insan birbirine güç kazandırır.

İslâm medeniyetindeniz. İslâm medeniyetinin varlığı Müslümanların hem dayanağı hem de gücüdür. Kendilerine göre İslâm’ı çağın sorunları karşısında yetersiz bulan ya da öyle düşünenler olabilir. Çağın karmaşası insanların zihinlerini bulandırıyor. İslâm’ın temel ilkeleri var ve bunlar insanlığın hayrına olanlardır. İnsanlar bunun içinde huzur bulurlar. Ne ki insanlık var olduğundan beri peygamberler medeniyeti içinde olup olmama mücadelesi içindedirler. Sapmaları olduğu gibi bağlılıkları da kaçınılmaz. İnsanın bir yanı hayır melekleriyle donanımlı bir diğeri şeytanlar ile mücadele içindedir. Bir yanıyla kendini sınırlarken insan, bir yandan sapmalar içinde olabiliyor.

Medeniyetler insanlara güç veren temel izlek, doğrultu ve düşünce alanı. İslâm milleti kendi medeniyetinden vazgeçmediği, geçemeyeceği gibi Hıristiyan milleti de kendi medeniyetinden vazgeçmiyor. Onların da kendilerine göre sorunları var. Medeniyetler din odaklı olduklarından, onlara ruh veren unsurların sağlıklı olup olmayışları üzerlerinde etkili olur.

İslâm medeniyetinin temel özelliği bir kitaplarının olmasıdır. Kitabın Sevgili Efendimizin sağlığında kayıt altına alınmış olması en büyük şans ve avantajı. Müslümanların ilâhî olan bir tek kitapları var: Kur’an.
Hıristiyanların bir tek kitapları yok. İnciller diye tanımlanır ki, bu bir gerçek. İnciller arasındaki farklılıklar olması en belirgin özelliği. Çok sayıda İncil var.

Bir milletin bağlayıcılığı bu temel sağlam dayanaklarının olması. Müslümanların ise böyle bir şansları var.

Diğer yandan Peygamberin sünnet ve hadisleri de benzer özellikler taşır. Belki kitap gibi tek bir unsur olmasa da, onu teyit emesi, yaşanırlığını göstermesi bunu daha güçlü kılıyor.

Hıristiyanlık, İslâm medeniyetinin gücü karşısında bocalamıştır. Statikliğini, donukluğunu, tıkanıklığını görmüş bunun için de tedbirlere başvurmuştur. Dininden ve medeniyetinden Hıristiyanlar vazgeçmemiş ya da geçmediğinden onu nasıl bir temele oturtacağının çabası içine girmiştir.

Medeniyetlere bağlı insanların kimi zaman gerilemesi de kaçınılmaz. Yükselişler ve düşüşler ile durağanlıklar yaşanabilir. Bunu yeniden harekete geçirecek öncülük yapacak, özünden ve ruhundan uzaklaşmayan düşünür öncüleriyle yeni bir çıkış yolu bulabilir.

Bunu yapanlar olduğu gibi bu dünce hareketlerini tavsatacak, sulandıracaklar da olabilir. İnsanın ve şeytanın olduğu şu dünyada her şey olabilir. Hırs ve tamah, kendine yer edinmek içinde olanların bu gibi davranışları geçmişte vardı, bugün de yarın da var olacak.

Müslümanlar diri olan olması da bir kader olan inanışları onları güçlendirdikçe mutlaka bir yol bulunur.

Bir millet varlığın sürdürecekse kendi ruhunun medeniyetine olan bağlılığıyla daha çok çaba içinde olmalıdır. Yoksa geriler. Yenik düşecekse kendisi yenik düşer.