Türkiye’nin en karakteristik, en kendine has özelliği nedir diye sorulsa muhtemelen cevap “gündemin çok hızlı değişebilmesi” olur. Uzun bir süredir deprem afeti gündemine kilitlenmiş olan Türkiye’de, gündem son birkaç gündür siyasete kaydı. Siyasi hareketlilik her şeyin önüne geçti ve seçimlere yönelik iktidar değişikliği beklentisinin büyüklüğü sebebiyle de epeyce bir ses getirdi. Bu hareketliliğe rağmen olası iktidar değişikliği senaryosu eski gücünü koruyor. Bir an önce yeniden deprem gündemine ve sıkıntılı insanların sorunlarına dönülmesi elzem gözüküyor. Elbette ki giderek kötüleşen ve maalesef kanıksanan ağır ekonomik koşullar ve geçim sıkıntısı da es geçilmemesi gereken bir başlıktır.
Geçtiğimiz hafta siyasi iktidarın “helalleşme” isteği gündeme gelmişti. Buna mukabil “helalleşme sandıkta olur” gibi bir argüman ileri sürüldü. İkisi de doğru gözükmüyor. Helalleşme bireysellik içeren bir husustur ve toplumsallaştırılamaz. Yani toplu helallik istenebilir ama topluluk adına bir kişi çıkıp da diğerleri adına helallik veremez. Bireylerin tamamen kendi iradelerine bağlanmıştır ve Yüce Yaradan bile buna karışmayacağını bildirmiştir. Dolayısıyla insanlar nasıl bir irade gösterirler orası bilinemez. Ve sandıkta da helalleşme gerçekleştirilemez. Velev ki, siyasi iktidar çoğunluk elde etti. O zaman helallik istenen tüm herkesin “helal ettiği” sonucu mu çıkar buradan? Tabii ki çıkmaz. Dolayısıyla helallik meselesi tamamen helallik istenen bireylerin tasarrufundadır.
Ve belki de daha önemli bir husus da helalleşmenin siyasete ait bir kavram olmamasıdır. Siyasette özür olur, istifa olur, hesap verme olur, görevden alma vs olur. Ancak hem hataları kabul edip hem de (gereğini yapmak yerine) helallik istemek kabul edilemez.
Bu arada stadyumlarda duyulan “hükümet istifa” sloganları da bir anda unutuldu veya unutturuldu. Halbuki dünyanın her yerinde iktidar sorumluluk makamıdır ve iktidarda olanlar eleştirilir, hatta yeri geldiğinde istifaya bile davet edilebilir. Bunun yeri sokak gösterisi de olabilir bir stadyumda hatta bir konserde.. Burada ince nokta, bu taleplerin şiddete, tedhişe meydan vermeden dile getirilmesidir.
Demokrasi birçok defoya sahip ve ideal olmayan bir sistem olsa da bugün bu sistem çerçevesinde hareket etmek durumundayız. Demokrasilerde de hem protesto (şiddete ve yasal olmayan yollara sapmamak koşuluyla) hem de hesap sorma hatta istifaya davet etmek eşyanın tabiatındandır. İnsanlar şiddete meyletmedikten sonra görüşlerini açıklayabilir. Bunu engellemekle misal kitap yakmanın veya basına yasak getirmenin temelde bir farkı yoktur. Siyasetin “sporda, stadyumda ne işi var?” diyenler keşke aynı hassasiyeti camide, cenazede de gösterselerdi diyesi geliyor insanın.
Unutmadan, yoğun ve sıcak gündem arasında kesinlikle unutulmaması gereken bir gündem varsa, o da Kızılay’ın, deposunda bulunan 2050 adet çadırı sıcağı sıcağına bir dramın yaşandığı bölgeye göndermek yerine deposunda beklettiği ve yardım göndermek isteyen Ahbap’a parayla satmasıdır. Kızılay Başkanı’nın önce bunun normal olduğunu söylemesi, sonrasında da yoğun tepkinden olsa gerek olaydan sonra haberi olduğunu ve ilgilileri kınadığını belirtmesi de bu durumu masumlaştıramaz. Ortada büyük bir skandal olmasına rağmen tek bir istifanın bile olmaması maalesef bizim normalimiz! Oysa geçtiğimiz hafta Yunanistan’daki tren kazasında 57 kişi öldü ve Ulaştırma Bakanı istifa etti. Yıllar önce gerçekleşen Çorlu tren faciasında ise 25 vatandaşımız vefat etmiş ve kimseler istifa etmemişti. İstifayı bir acizlik olarak gören kafa yapısına kamu idaresinde yer olmamalı belki de.
Bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Devlet, insan içindir, insanı yaşatmakla mükelleftir. Hükümetler de bu vazifeyi yüklenirler. Ve dünyanın her yerinde de halka hesap vermek durumundadırlar. Yani halk, seçilmiş olan hükümete hesap sorabilir, açıklama isteyebilir, hatta istifasını bile isteyebilir. Hele ki, büyük bir afetin ardından ailesini, çoluk çocuğunu, malını mülkünü, bütün bir hayatını yitirmiş olan insanların “her türlü” sözü de, sitemi de, hatta kötü sözü bile şu sırada hoş görülür, yanlış karşılanmaz, hele ki devlet düşmanı vs gibi saçma sapan bir noktaya çekilemez. Acılı insana kızmak düşünülemez bile! Siyasete, koltuk derdine batıp bulanmış olanlar artık bu ayrımı bir zahmet anlayıversin.