Türkiye uzun yıllardan beri yönünü Batı’ya dönmüş, bunun sonucu olarak politikalarını da bu yönde belirliyor. Dost bellediği ülkelerle yan yana olma tercihini yıllardan beri sürdürüyor. Ne var ki, bu dost bellenen ülkelerin bugüne kadar Türkiye’ye karşı dostça tavır sergilediklerini söylemek mümkün değil. Batılı ülkeler (ABD ve AB) Türkiye ile ilişkilerinden hep kârlı çıkmışlar, Türkiye ise ciddi bir destek görmemiştir. Söz gelimi bu politikasının sonucu Türkiye NATO’ya üye olmuş ve bu üye oluş büyük bir başarı imiş gibi kamuoyuna takdim edilmiştir. Sırf NATO’ya kabul edilmek için Kore’ye asker göndermiş, üye olduktan sonra ülkemizde NATO üslerine izin verilmiştir. Ancak, NATO üslerinin Türkiye’nin korunması yönünde bir katkısı olduğunu söylemek mümkün değil.
Mesela dünkü bir gazetede, “NATO’nun gizli belgesi yayınlandı. İncirlik’te 50 nükleer bomba” balığı altında yer alan haber üzerinde biraz düşünüldüğünde bu nükleer füzelerin ülkemizde ne yeri olduğunu sorgulamak sanıyorum yanlış olmaz. Bunun da ötesinde bu nükleer bombalar topraklarımıza yerleştirildiğine göre bunların kime ve hangi ülkeye karşı kullanılacağının, kullanıldığında sonucun ne olacağının ön bilgileri elimizde midir? Belçika’nın ulusal medya kuruluşu HLN’nin yayınladığı NATO ülkelerinde bulunan nükleer envanteri gösteren ilgili belgeyi yayınlıyor. Bu belgeye göre NATO ülkelerinde bulunun 150 nükleer bombanın 50’si Türkiye’de, İncirlik Üssü’nde bulunuyormuş. Bu haber ne kadar doğrudur bilemem ama iktidar yanlısı bir gazetede yayınlandığına göre herhalde gerekli araştırma yapılmıştır. Kaldı ki, bu nükleer bombaların ülkemize konuşlandırılmış olmasının tek sebebinin herhangi bir saldırıya karşı ülkemizi korumakla ilgili olduğunu söylemek de mümkün değil. Çünkü bugüne kadar NATO, ülkemize yönelik bir takım tehditler karşısında kılını bile kıpırdatmadığı gibi başta ABD olmak üzere bazı AB ülkeleri ülkemize yönelik faaliyette bulanan terör örgütlerini desteklemişlerdir.
NATO’da belirleyici konumda ABD olduğu düşünülürse, parasını ödediğimiz uçakları bile satmayacaklarını açıklıyor olmaları aslında ABD’nin de dost olarak algılanmasının büyük bir yanılgı olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu noktada Doğu Akdeniz’deki gelişmeler karşısında AB’nin de Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yanında yer aldığını, Türkiye’nin değil Kıbrıs Rumlarının çıkarlarını korumayı iş edindiklerini görüyoruz. Batı ile bir başka ifadeyle Haçlı İttifakı ile ilişkilerimizi artık gözden geçirmenin zamanı gelmiş, hatta geçmektedir.
Batı olarak nitelendirdiğimiz ABD ve AB ile ilişkilerimizi gözden geçirirken bunun alternatifi bir başka Haçlı Rusya mı olmalıdır? Böyle bir tercihin sağlıklı olmayacağını düşünüyorum. Çünkü soğuk savaş yıllarında bile ABD ve Rusya birbirlerinin ayağına basmamaya dikkat etmişler, zaman zaman ortam gerilse bile sonuçta anlaşmışlardır. Bir bakıma iki kutuplu dünyayı ortaklaşa sömürmek hususunda yardımlaşmışlardır. Bu gerçek bugün bile değişmemiştir. Sadece Suriye’deki gelişmeler ve uygulamalara baktığımızda bile bunu görmek mümkün. Mesela, Suriye’de ABD ve Rusya, Esad yönetiminin işbaşında kalmasından yanadırlar ve tüm uygulamaları bunu destekliyor. Bir yandan Rusya Suriye’de var olan üslerine yenilerini eklerken, öbür yandan ABD de yeni üsler kurmakta, Suriye’de Irak benzeri özerk bölgeler oluşturmaktadır. Hem de dost ve müttefiki, aynı zamanda NATO üyesi Türkiye’nin tüm karşı çıkmalarına rağmen. Bu arada dikkatlerden alınması gereken bir başka husus ise, Türkiye hava savunma sistemini oluşturmak için ABD’den parası karşılığında füze sistemleri almak istemiş, yıllarca oyalanmış ve vermemişler, bunun üzerine Rusya’ya yönelmiş, buradan S-400 füze sistemlerini aldı diye çeşitli yaptırımları devreye sokmuşlar. Bu arada Rusya’ya tek kelime ettikleri yok. Satan değil, sadece alan cezalandırılmaya çalışılıyor. Bu bakımdan Batı’ya karşı oluşturulacak yeni denge bir Haçlıdan ötekine giderek sağlanamaz. Tek alternatif İslam Birliği’dir.