Bu bir itiraf ve suç duyurusudur!
Geçenlerde sokakta kendi halimde yürüyordum. Sokağın sonuna yaklaştıkça artan bir gürültü dikkatimi çekti. Yaklaştıkça üç beş kişinin çevrelediği bir kalabalığı fark ettim. Birbirlerinden ve kalabalık oluşlarından güç alan kerli ferli heriflerin yere düşürdükleri kadını ve küçük çocuğunu tekme ve sopalarla öldüresiye dövdüklerini fark edince yüreğim sızladı. Gözleri dönmüş vahşiler arada bir etrafa bakıyor, biraz korku kokan, biraz da göz dağı veren bakışlarla sağa sola baktıklarını fark ettim.
Vicdanım onları kurtarmam gerektiğini fısıldadı bana. Etrafa bakındım, sokaktan öylece hiçbir şey olmuyormuş gibi hızlıca geçip gidenler, bir an bakıp ah yazık diye hayıflanıp sonra kafa sallaya sallaya gidenler, durup üzüntüyle elleri başında seyredenler, az de olsa cılız seslerle "yapmayın yazık günahtır!" diye bağıranlar, beddua edip sövenler, ellerinde yazılarla birilerini yardıma çağıranlar, onlara "aman sus, karışma, başımıza bela almayalım" diyenler, "ohh iyi oluyor gebersinler" diye sallana sallana izleyip geçenler...
Dakikalar boyu süren bu linç vakasını onlarca insan çeşitli duygularla izledi durdu. Ben de onlarla birlikte korkak, aciz bir zavallı gibi izledim. Sonra ilk şaşkınığı atlatan ve vicdanlarını dükkânların önündeki çöplere tek tek atan izleyicilerin bir kısmı yavaş yavaş vahşetin işlendiği yere yaklaştı. Umursamazlığın yerini cani bir merak almıştı şimdi. Ben hâlâ içimden, kendi kendime yapmayın etmeyin diyor, kısık sesle beddua ediyordum. Ne gidebiliyordum, ne yardım edebiliyordum.
Çaresiz kadının ve zavallı el kadar çocuğun haykırışları bitmek bilmiyordu. Kadın bağırıyordu "Ve ni'mel mevlâ, ve ni'mel vekil! Sen razı ol yâ Rab, Sen razı ol yeter! Canımı da veririm, evladımı da! Yeter ki Sen razı ol!"
Kadın dua ettikçe caniler gülmeye ve vurmaya devam ediyordu. Arapça yakarışlar kulağına çalınan kalabalığın bir kısmı ise daha önce ilgilenmedikleri olaya dikkat kesildi. Umursamazlıkları şimdi suç ortaklığına dönmüştü. "Vurun, dövün, öldürün, susturun şu pis Arabı!" diyerek eline geçirdikleri her şeyi katillere destek için uzatmaya başladılar.
Korkunç bir manzara vardı artık sokakta. Bir taraftan normal hayatına dönen umursamazlar, bir taraftan cinayete ortak olan katil ruhlu sakinler. Ve çaresizce "yapmayın etmeyin" diye bağıran, ama hiçbir şey yapmayan, sadece birilerini yardıma çağıran zavallılar.
Öylece yürüyüp gitmek olmazdı. Bir şeyler yapmalıydım. Ama ne!?
Katil kalabalığa baktım, çok güçlüydüler. Üstelik güç kaybettikçe destek verenleri çoktu. Su gerekiyorsa su, yemek gerekiyorsa yemek... Sopa, taş ne gerekiyorsa verenleri vardı. Üstelik yapmayın etmeyin diyenlerle de alay ediyorlardı.
Ne yapabilirdim ki ben tek başıma? Kurtaramazdım elbet, sonra kendi tatlı canımdan olurdum. Evlâd ü ıyalden geçilir miydi? İşten güçten geri kalınır mıydı? Herkes kaderini yaşardı... Üstelik devlet vardı, polis vardı, asker vardı, onların göreviydi güvenliği sağlamak...
Başımı önüme eğdim ve yürümeye devam ettim. Karşıdan biri, gözlerini sonuna kadar açmış bağıra bağıra kalabalığa doğru koşuyordu. Kucağı taşlar, koltuk altında sopa, ağzından köpükler saça saça "Vurun, öldürün!" diye bağırıyordu. Tam önümde elindeki sopayı düşürdü. Yüzüme gülümseyerek "Size zahmet şunu verir misiniz" dedi.
İnsanlık vazifemi yaptım, nezaketin temel gereği olarak karşımdakinin ricasını kırmadım ve eğilip yerden sopayı aldım. Üstelik ona vermeden önce de sopayı üstüme silerek tozunu aldım. "Tabii buyrun" diyerek verdim. İki vahşi göz sinsi bir sevinçle parladı. "Çok teşekkür ederim" dedi ve sopayı kaptığı gibi koşmaya devam etti.
Yürümeye devam ettim. Ama bir şey düşürmüştüm sanki. Arkaya dönüp yere baktım. Acaba neydi düşürdüğüm? Ceplerimi yokladım, her şey yerinde idi. Cüzdan, telefon, anahtarlar...
Eksik bulamadım...
İçimde pişmanlık mı, haklılık mı adını koyamadığım bir duyguyla sokağın köşesini dönerken kadının son kez "Ve ni'mel mevlâ, ve ni'mel vekil!" çığlığını duydum. Çocuğun ise sesi çoktan çıkmaz olmuştu.
Eve yaklaşırken içimde hâlâ bir şey düşürmüş olmanın garip hissi vardı.
Sahi, ben orada ne düşürmüştüm?