İnsan yetiştirmek, insanoğlu için şüphesiz en meşakkatli süreçlerden birisi. Çocuk yetiştirmeyi bir 'zorundalık' gibi değil, uzun yıllar süregiden bir süreç gibi görmediğimiz müddetçe, bu bizim için zor olmaya devam edecek. Biz çocuklarımızın zihni ve şahsi gelişimini gerçekten ciddiye almadığımız ve onlara gelecek tesis etmekten anladığımız tek şeyi maddiyatla sınırladığımız sürece, kendi sebep olduğumuz sonuçtan şikâyet etmeye devam edeceğiz.
Bir çocuk, yani bir insan, bir birey için inşa etmeye çalıştığımız gelecek neden 'karın doyurmak, aç ve işsiz kalmamak, kutsal ev-araba-yazlık üçgenine sahip olmak gibi sığ bir dairede hapsoluyor? Kalıplara sıkıştırılmış sözde 'millî eğitim' hayatının da eğitimle alakasız, iş ve para kazanma odaklı bir öğretim prangası olduğunun farkında değil miyiz? Nesiller boyu sisteme gönüllü asker, birbirinin benzeri dolandırıcı politikacılara oy ve onay verecek kadar zeki, düzene isyan etmeyecek kadar aptal, nitelikli salak yetiştiren okullarımızın şahsiyet inşa etmediği çocuklarımıza biz de bir kimlik kazandırmadığımız yılların sonunda ne umarız ve ne bulabiliriz?
Bizim için travmatik geçen son birkaç yüzyıldan sonra toplumumuz büyük oranda psikolojik sorunlu bireylerden oluşan, sosyolojik olarak da sıkıntılı bir topluluk haline gelmiş durumda. Bunu kabul etmeliyiz, hepimiz ciddi sorunluyuz. Sorunumuzu bilmiyoruz, kabul etmiyoruz ve doğal olarak düzelmeyi de reddediyoruz. Evliliklerimiz sorunlu, aile ilişkilerimiz bozuk, ebeveyn-çocuk bağlantısı sıkıntılı, arkadaşlıklarımız da bir tuhaf. Had ve sınırını bilmeyen insanlardan oluşan bir toplumun devlet-vatandaş ilişkisi de anormal tabii ki.
Sancılı bir dönüşümden geçen milletimizin köklerini ısrarla reddeden ve inancı/maneviyatına adeta balta vurularak inşa edilen insan mühendisliği türündeki eğitim sisteminin nihayetinde ucube, kimliksiz, nereye ait olduğuna emin olmayan bir toplum meydana getirdiği inkâr edilemez.
Çok yönlü karmaşık bir sorunu nitelendirmek bile zor iken, uygulanabilir çözümler sunmak muhakkak ki çok daha zor, hem de bizzat bu sorunlu toplumun sorunlu bir ferdi olarak..
Belki birkaç yüzyılda bozulan şeyleri birkaç çözüm önerisi ile kısa sürede çözüme kavuşturmak imkansız, ama işe şahsiyet imarı meselesini ciddiye alarak çocuklarımıza daha ciddi yaklaşmakla başlayabiliriz.
Yaşı bizim gibi kırkı geçkinler ve önceki nesillerin çocukken ebeveynleri tarafından ciddiye alınmaması, hatta yok sayılması ciddi bir travma olarak duruyor. Çocukların fikirleri, duyguları, arzuları, hayata dair hayalleri yok gibiydi. Anne-babaların kuklası idik, evet. Onların hedefleri ve hayalleri arasına sıkıştırılmış küçük, tatlı, yaramaz fikirsiz birer insancıklardık, evet. Eğitim ve terbiye etmenin gerçek mahiyetini ego ile karıştıran ebeveynler için çocuklar birer canlı kukla idi. İslâm ile şereflenen ve insani ilişkilerini doğrular üzerine kodlamayı öğrenen toplum, zaman içerisinde yeniden cahiliye alışkanlıklarına geri döndü ve Allah'ın verdiği hürriyeti çocuğun elinden alarak onu istemediği bir insanla zorla evlendirecek boyuta kadar ulaştı cahilliğimiz. Bu noktaya ulaşan ebeveyn zorbalığının hayaller, kişilik, iş seçimine yaptığı müdahaleyi konuşmaya bile gerek yok.
Dönüp geriye doğru baktığımızda nesiller boyu ebeveyn zorbalığına maruz kalmış, hayal kurma hürriyetinden bile mahrum, sevmediği hayatlar yaşayan mutsuz insanların oluşturduğu bir toplum... Ne beklenir ki böyle yetişmiş insanların ebeveyn olduğunda inşa ettiği derme çatma ailelerden ve bunların yetiştirdiği çocuklardan!?
90'lı yıllardan önce doğan nesillerin yaşadığı yok sayılma travması mutsuz bir toplum inşa etti. Kabul edelim hepimiz hastayız. Anormalliklerimiz normal hale gelmiş. Hatta öylesine kanıksamışız ki bu durumu, bütün ilişkilerimizde, aile toplaşmalarında, insanların önünde arkasında birbirimizi bıçaklayamadan öylece sessiz bir kavgayı sürdürüp gidiyoruz.
Peki ya şimdi ne oldu?
Bu köle çocuklar büyüdü ve bilinçaltında 'biz çok ezildik, çocuklarımız ezilmesin' şiarıyla çocuklarına özgürlük kapılarını alabildiğine açtı. Her şeylerine karışan ebeveynlerine olan muhalefet gazıyla çocuklarına eşek özgürlüğü verdi. Hiçbir şeyde ayarı bilmeyen mübarek toplumumuz yine kantarın topuzunu kaçırdı. Ebeveynlerine köle olan biz garip çocuklar, şimdi de çocuklarımıza köle olduk...
Aman karışmayın psikolojisi bozulur diyen çok bilmiş ukala psikologların ittirmesiyle de sonsuz özgürlükle tanışan yeni nesil, artık evin patronu oldu.
Yok sayılmak ile evin patronu olmak gibi iki uç ve çocuk için zararlı olan ifrat ve tefritin arasını bulamamak bize pahalıya patlıyor.
Yok sayılırken sokağa terk edilen nesillerin çocukları şimdi de internetin insafına terk edilmiş durumda.
Ailesine, kendisine, toplumuna yabancı, küresel insan mühendisliğinin müptezel birer ferdi olmaya teşne, özgürlükten başka derdi olmayan bir haz nesli inşa ettik kendi cahil reflekslerimizle.
Haydi mübarek olsun...