Adına ister “Yüzyılın felaketi”, ister “Büyük felaket” diyelim sonuç değişmiyor. Ülke ve insanımız olarak deprem, hayatımızın her alanını etkiledi, etkilemeye de devam ediyor. Özellikle can kayıplarının oluşturduğu etki millet olarak hepimizi derin acılara sürükledi. İlk günler enkaz altında kalanların kurtarılması için yoğun bir çaba gösterilirken, giderek yıkımlar sebebiyle ortaya çıkan göçler, işlerini kaybetmiş insanların içine sürüklendiği şok ile mücadele ve bu hususta insanımıza devletin sağlayacağı desteğe yoğunlaştı. Ancak, gelişmeler gösteriyor ki, depremin etkileri daha uzunca bir süre devam edecek. Çünkü eksikleri olsa da kurulu bir düzen içinde yürüyen ekonomi ister istemez deprem11 ilimizi tahrip ederek kurulu düzeni yıkıp attı. Yani depremin etkileri sadece yıkılan evler, vefatlar sebebiyle dağılan ailelerden ibaret değil. Kaldı ki, yıkılan aileler ve toplumda yaygınlaşan korku sebebiyle ülkemizde bir de yoğun iç göç yaşanmaya başladı. Bu iç göç ne kadar devam eder, insanlar gittikleri şehirlerde kalıcı olurlar mı yoksa bir süre sonra geldikleri memleketlerine dönmek isterler mi, bu sorunun cevabını zaman gösterecek.
Tüm bunların yanında bozulan düzenin uzun yıllar sürüp gitmesini düşünmek doğru olmaz. Depremin yol açtığı tahribatın mümkün olduğu kadar kısa zamanda telafisi gerekiyor. Bunun için de hayatımızın her alanında eskiye göre ileri bir noktaya gelmemiz gerekiyor ki, sıkıntılar uzun yıllara yayılmasın. Çünkü ülkenin üretimi, özellikle de ihracatını ne kadar artırabilirsek depremin tahribatını o ölçüde azaltabiliriz. Kısacası milyonlarca evin yeniden yapılması söz konusu. Hem de yapılabilecek en kısa zamanda yapılması, insanların geçici yerleşim yerlerinden kendi evlerine döndürülmesi lazım. Bunun için konteyner ve çadırkentler oluşturuluyor. İnsanlar başlarını sokacak bir mekana kavuşturulmayı bekliyorlar. Bu durum elbette toplumda bir rahatlamaya yol açıyor ama depremin tahribatını önlemek için insanların başlarını sokacakları bir çadır ya da konteynere geçirilmesi önemli olmakla birlikte kalıcı bir yuvaya sahip olmaları çok daha önemli. Kaldı ki, ülkemizde son iki yıldır konut ve kira bedellerinde ortaya çıkmış olan rakamlar artık insanımızı konut sahibi olmaktan ümidini kestirecek noktaya gelmiştir. Bu arada bir de yüz binlerce insanın işini kaybettiği, tarlasını ekemez duruma geldiği düşünüldüğünde hayatın zorluğu devam edecek demektir.
Bu noktada depremin ekonomiye etkisini gösteren ve gazetelerde genellikle, “İhracatta deprem” başlığı altında verilen haberde özetle şöyle deniyordu:
“Türkiye’nin 11 ilinde yaşanan deprem felaketi Şubat ayı ihracatına doğrudan 1,5 milyar dolarlık bir aşağı yönlü etki etti. İhracat Şubat’ta yüzde 6,4 azalışla 18,6milyar dolar oldu.”
Kısacası var olan dış ticaret açığının arttığı belirtiliyor. Bu arada ihracatın düşmesi üretimin azalması, azalmasa bile eleman yetersizliğinden piyasaya sürülememesi anlamına gelir ki, zaten bir ekonomik sıkıntı içinde olan ülkemizin durumu daha da ağırlaşacak demektir. Bunun için dünkü yazımda da dikkat çekmeye çalıştığım gibi ülkemizi içine düştüğü bu olumsuzluklardan hep birlikte çıkarmanın gayreti içine girmemiz gerekiyor.