En meşakkatli işleri yaparken bile sabırlı, tevekkül sahibi ve şükredendi. Kalbini, dilini, rızkı verene teşekkür ederken bulması, genetiğinde mühürdü adeta.

Kimse fark etmese de, kendisi üzerinde durmasa da, azla yetinmesi, mutluluğu için en önemli reçete idi.

Başını sokacak evleri vardı, aç değil açıkta değillerdi.

Çocukları kadar çok sevdiği yaşlı anne-babası ile sofraya oturduğunda sanki ağzının tadı daha yerine gelmekteydi.

Sade yiyecekleri, fakirane yaşam tarzı, yemeğinin kısıtlı oluşu bile nimetlere şükrünü azaltmaz, artırırdı.

Yiyin için ama israf etmeyin derdi büyükleri, kendisi de aynı düsturla yetiştirmekte idi çocuklarını.

Kırsaldan dostluğu kesmediği için daha huzurlu idi.

Bahçesinde kendi eli ile yetiştirdiği erik ile dağlarda topladığı erik arasındaki farkı, rengi, kokuyu görüp; bu ayrımlar üzerinde düşünür, topladığı kovalarla meyvelerin başında bir fizik ödülü alacakmış gibi gururla gülümserdi.

Göcekler, buğdaylar, bostanlarla şölene dönen o yazlar.

Yoğurduğu unu altın gibi avuçlarken, verene kurban deyip ekmeği saca atarken. Güne başlarken, erken kalkma telaşındaydı.

Ahırda kendisini bekleyen hayvanlarının sabah yürüyüşünü güneş doğmadan başlatmalıdır, hayvanın da hakkı vardır, o sıcakta rahatsız olacaktır.

Budanması gelen ağaçların görmemesi için sarar bıçağını beze, ardına saklayarak ilerler, bağın, iğdenin, hünnapların dallarını kesmek için.

Kaç gündür derin yastadır, ağıldan dostları eksilecektir.

Bu yıl da doğumları, bebeklikleri, yetişkinlikleri, avucunda beslediği buzağılarla iftirak günü gelmiştir.

Burnunun direği sızlamakta, gözleri nemlenmektedir.

Nasıl ihtiyacı vardır, tosunun satış parasına.

Ne kadar borcu vardır, bir yıldır bugünü bekliyordur ama o kara gözlerinden sevgi akan bîzeban bebeğinden ebedi ayrılmak yüreğine hüzün vermektedir.

Şehre götürdüğünde her yıl hayvanlarını, o yanında durmak istemeyen, üstünün ahır, küspe, gübre kokusundan uzaktan konuşan memur takımından sıkılıp da bir an önce satışı bitirip kaçarcasına döndüğü köyünde.

Ağıla uğramaya yüreğinin sıkıştığı, boş kalan yeri.

Aldığı paranın sevincini fazla da yaşatamayan, evin sakini gibi gördüğü hayvanından ayrılığın, ağzında bırakmadığı tat.

Bayram hazırlıklarını yaparken komşuların durâdûr kavgası, tartışması, birbirleri hakkındaki demdemeye bakıp da; bunlar nelerle uğraşmaktalar deyip duymamak için birbirleri hakkındaki gıybeti.

Hasedin sarmalındaki akrabalarının, “de hele kaça sattın”la ilgilenip de, haydi üzülme diye teselliden yana tek söz duyamadığı.

Ailesinden herkesin biraz buruk bayramıdır.

Annesi-babası, eşi ve çocukları herkes mahzun, gözlerine bakmakta, yüreğini yakan sızıyı paylaşmaktadırlar.

O temiz pak elbiseleri ile cemaate karışıp da bayram namazında dua ederken, boynunu büküp;

“Kerem sahibi,

Bizleri namerde muhtaç etmeyen,

Kâinatı yaratan,

Daha nasıl şükretmeyiz sana.

Aşımızı, ekmeğimizi, rızkımızı veren,

Bütün bu zenginliğimizin kaynağı,

Nasıl teşekkür etmeyiz sana”.