Dünkü yazımın başlığı, “ ABD’ye güvenilebilir mi?” idi. Dünkü gazetelerde yer alan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun bir açıklamasını, “Rusya da ABD de sözünde durmadı” başlığı altında görünce söz konusu konuya bir kez daha dönme ihtiyacı duydum. Çünkü sadece ABD ve Rusya değil AB ülkeleri ve tüm Haçlı dünyası aslında Türkiye ve İslam dünyası söz konusu olunca birbirlerinin arkasında durmayı, buna karşılık Müslüman ülkelere karşı ortak bir davranış sergilemeyi tercih ediyorlar.
Hatta diyebilirim ki onlar için İslam karşıtlığı adeta bağımlılık, dolayısıyla refleks haline gelmiş böyle olunca ortak bir refleks sergiliyorlar. Artık bu gerçeği görmek, dış politikamızı ona göre belirlemek durumundayız.
Bu köşede çeşitli kereler Haçlıların ortak hareketine dikkat çekiyor, zaman zaman Haçlıların değişik vesilelerle farklı köşelerde yer alır bir tavır sergilemelerinin ölçü alınmaması gerektiğini vurguluyorum. Suriye konusunda varılan anlaşmalar gereği Türkiye öyle anlaşılıyor ki, ABD ve Rusya’dan Suriye’deki terör örgütleri ile ilgili olarak ortak bir mutabakata varmış. Ancak, gelinen noktada ABD ve Rusya verdikleri sözü tutmamışlar. Yani sözlerinde durmamışlar. Hemen belirteyim ki, bu tavrın sürpriz ve beklenmeyen bir yanı yok. Onlar anlayışlarının gereğini yapıyorlar. Yanlış değerlendiren biziz. Çünkü insanımıza uzun yıllardan beri örnek alınması ve ulaşılması gereken hedef olarak Batı dünyası gösterildi. Beyinler böyle yıkandı. Kısacası yanlış hedef adres gösterildi. Böyle olunca söz konusu cephe ile temaslarımızda sık sık hayal kırıklığı yaşıyoruz.
Nedense Batı’yı oldukları gibi görmek yerine görmek istediğimiz gibi görmeyi alışkanlık haline getirmişiz. Böyle olunca da sözlerinde durmadıklarını düşünüyoruz. Hâlbuki onlar verdikleri sözde durdukları takdirde hem kendi çıkarlarına aykırı davranmış hem de anlayışlarına aykırı hareket etmiş olacaklar. Kısacası bilerek ya da bilmeyerek Batı’nın bize yaklaşmasını bekliyoruz. Ancak; bunun mümkün olmadığını görmek durumundayız. Bu gerçeği görmek istemediğimiz sürece soğuk savaş yıllarında olduğu gibi Rusya ürkütünce ABD’nin, ABD ürkütünce ya da yaptırım uygulamaya kalkınca Rusya’nın kanatları altına girmeyi huzurun adresi olarak gördük. Daha doğrusu böyle gösterildi.
Bu arada terör söz konusu olduğunda sadece ABD ve Rusya değil tüm AB ülkelerinin bizden farklı bir çizgide oldukları açıkça ortaya çıktı. Dikkat edilirse ülkemizde bir darbe girişiminde bulunan 250 insanımızın ölümüne sebep olanların başında gelen ABD, yüzlerce teröristi ülkesinde krallar gibi ağırlıyor. Bunun yanında medeni(!) denen Avrupa ülkelerinin hemen hepsi ülkemize yönelik faaliyet gösteren tüm teröristler için bir açık sığınma merkezi halinde. Çeşitli uyarılarımıza rağmen bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Söz gelimi İsveç bir yandan NATO üyeliklerine onay vermemizi beklerken terör ve terörist seviciliğinden kurtulamıyorlar.
Bu bakımdan artık Batılılar ile ilişkilerimizde kendimizi kandırmaktan kurtulmak, oldukları gibi görüp değerlendirmeye başlamak durumundayız. Bunun yanında hiç olmazsa topluma ulaşılması gereken hedef olarak bu terörist severleri göstermekten vazgeçelim. Dış politikamızı kendi geçmişten gelen değerlerimiz ışığında belirlemek durumdayız. Tüm bunları Batı düşmanlığı yapmak, onlarla ilişkilerimiz kesmek anlamında söylüyor değilim. Ancak, hiç olmazsa bundan sonra kendimize dönelim ve Batı’nın bizim için ulaşılması gereken, bir diğer ifadeyle örnek alınması gereken bir hedef olarak göstermeyi bir kenara itmek lazım. Aksi halde yanılmalarımız ve hayal kırıklıklarımız devam edip gidecektir. Aslında “ayıdan post olmaz” atasözümüz de bize gerçeği gösteriyor.