Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Allah’u Teâlâ’nın emirlerini bir bütün olarak ele alıp hayatımıza rehber etmemiz isteniyor. Bu anlayış, toplumun çoğunluğuna yayıldığı zaman dünyamızda huzur ve sükûnetin hâkim olacağını, Muhammed Suresi 7. Ayette “Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır” şeklinde bildiriyor. Her ne kadar Allah’ın bizim yardımımıza ihtiyacı olmasa da burada mecazi bir anlam ile yardımın Allah’a değil de başta Hz. Peygamber Efendimize ve ondan sonra gelip İslam geleneğini sürdüren Müslüman idarecilere itaat ederek, dini düzenin sağlıklı bir şekilde işlemesine yardım etmemiz isteniyor.
Dünya hayatı bizlere imtihan için takdir edildiğinden, kulların kendi sorumluluğunu yerine getirmiş olması, sözlü dua yanında amel ve çabalarıyla dinin yücelmesine ve hâkim olmasına gayret etmeleri isteniyor. Bir hadisi şerifte "Allah Teâlâ Hazretleri diyor ki: Ben, kulumun hakkımdaki zannı gibiyim. O, beni andıkça ben onunla beraberim. O, beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım. O, beni bir cemaat içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. O, şayet bana bir karış yaklaşacak olursa, ben ona bir zira yaklaşırım. Eğer o, bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. Kim bana şirk koşmaksızın bir arz dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım." [Buhari, Tevhid 16, 35; Müslim, Zikr 2, (2675), Tevbe 1, (2675)] Allah’ın yardımının O’nu anmaktan ve emirlerine uymaktan geçtiğini bildiriyor.
Ayaklarımızı yere sağlam basmaktan maksat, yaratılmış her türlü iyiliğe uğrayarak huzurlu bir hayat sürmektir. Ayıca Allah’ın ipi diye tabir edilen dinine tutunarak ve kurtuluşumuza vesile olacak İslam’ı gerçek manada hayatımıza rehber edinerek adaleti ve huzuru dünyaya hâkim kılmak, ahiret de devam ettirmek mümkün olacaktır. “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran Suresi 104) Emri gereğince her bir Müslümanın bunu kendisine şiar edinmesi kurtuluşu için lazım olan reçetedir.
Sahabeden Ebu Said el Hudri (ra) rivayet ettiği bir hadiste Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Sizden her kim bir kötülük veya çirkin bir şey görürse onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse diliyle değiştirmeye çalışsın. Ona da gücü yetmezse kalbiyle onu hoş görmeyip kabullenmesin ki bu da imanın en zayıf derecesidir” (Müslim, İman 78).
Bu hadis, kötülük ve fenalıkların nasıl değiştirileceği konusunda yol gösterici ve çözüm konusunda ipucu niteliğindedir. İyiliği emir ve kötülükten nehiy görevi, her Müslümanı kapsayıcı zorunluluktur. Bu hadisin ifadesinden ve görevleri sıralayış tarzından, bunu bir kere daha açıkça anlamış oluyoruz. İslâm âlimleri, genel anlamda olmak üzere, kötülükleri el ile değiştirmenin yöneticilerin, dil ile değiştirmenin âlimlerin, kalp ile değiştirmenin de bunlara güç yetiremeyen zayıfların, avamın görevi olduğunu söylerler. Böylece, her seviyedeki Müslümana düşen bir vazifenin bulunduğu ortaya çıkmış olur.
Müslümanların, bu görevleri yerine getirecek düzenli ve devamlılığı olan bir teşkilat kurma zorunluluğu, farziyeti vardır. Bu da bugün ki anlamda var olan devletimizdir. İslami hassasiyetlere sahip bir yönetim kadrosunu, doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü öğretip öğütleyecek ilim erbabını ve bu hususlarda duyarlı bir halkı yetiştirmedikçe, vazifelerini yapmış sayılmazlar.
Asıl konumuza gelecek olursak bugün toplumumuz, bu gerçeklerden uzaklaştırılarak duyarsız, bilinçsiz ve şuursuz hale getirilmiştir. Uzun zamandır dayatılan batılılaşma hayranlığı adı altında çeşitli argümanları kullanarak bunu sağlamışlardır. Başta kendi eğitim metotlarıyla, sportif etkinlikler, sinema ve diziler, yalancı kahramanlar, hayata dair gayr-i ahlaki örnekler evlerimize sokulmuştur. Kendilerine hizmet edecek işbirlikçi liderlerle toplumumuzu adaletten uzak, ekonomik zorluklar altında bırakarak etkisiz hale getirmişlerdir. İnsanımızın birinci önceliği ve mücadelesi hayatını idame ettirecek maddeye olmuştur.
Netice olarak dininden ve benliğinden uzaklaştırılarak toplumu kolay bir şekilde tahakküm altına almışlardır. Dünyaya yön veren güçlere karşı etkisiz ve tepkisiz bırakılması neticesinde bugün Filistin de ve dünyanın çeşitli yerlerinde zulme uğrayan insanların hakkını gözetmede tepkisiz ve güçsüz kalmamız sağlanmıştır. Tabi burada bu zulme duyarsız kalmayan kişilere değil, sözümüz tepki gösteren kardeşlerimize destek olma gafletinde olan ve duyarsız kalan yöneticilere ve insanlara.
Bugün başta yazdığımız gerçeklerle buluşmadan düzelmemiz ve çevremizi düzeltmemiz mümkün değildir. Haksızlığın ve zulmün durması toplum olarak değişmemiz ve bizi biz yapan değerlerimize ve özümüze dönmekle mümkün olacaktır. Allah’ın yardımı, güç ve zafer ancak bu şekilde gelecektir.
Vesselam...