Çok kıymetli bir hazine yurdumuz,

Depremlerle savrulurken, insan kayıplarımız yanında,

Sanat şahikası eserlerimiz ve asırların anıları da sarsıldı.

Antakya dinler tarihinin açık bir kitabı idi.

Hıristiyanlık ve genç İslam’ın yan yana durduğu eserleri ile bir barış diyarı idi.

Hıristiyanlık öncesi Paganizm’i, Romalılarla yaşamıştı.

Hz. İsa’nın ardından bağlıları olan üç havari Antakya’ya gelerek,

Paganizm’e karşı tek tanrılı dini anlatırlar.

İlk Hıristiyanlar putperest Roma için yadırgansa da, dinlerini yaydılar.

Müfessirler, Antakya’nın Kur’an-ı Kerim’de iki surede, hem Yasin Suresi’nde hem de Kehf Suresi’nde geçtiğini anlatırlar.

Tefsirlerin verdiği bilgiye göre, Yasin Suresi’nde ilk önce iki elçinin gönderildiği daha sonra ise üçüncü elçinin Antakya’ya geldiği, şehrin uzaklarından gelen kişinin, halkına siz neden bu elçilere uymuyorsunuz dediğinden dolayı şehit edildiği yazmaktadır. Bu kişi Habib-i Neccar’dır.

Hıristiyanların kutsal kitaplarında da havarilerin Antakya’ya gönderildiği anlatılmaktadır. Antakya’da start alan Hıristiyanlık, Roma İmparatorluğu’na yayıldı.

Havari Barnabas, Pavlos ve Peter’in Antakya’ya gelerek Hz. İsa’nın öğretisini anlattıkları M.S. 37 yılında Antakya’da deprem olduğu da kayıtlara geçmiştir.

İbn Âşûr, 1078’de bir Mushaf gördüğünü, bu Mushaf’ta, Yasin Suresi’ne, “Habib en-Neccâr Suresi” başlığının verildiğini yazmıştır.

Yasin Suresi bu seçkin kişiyi, evliyalardan bir zat olan Habib-i Neccar’ı anlatır;

"Onlara o memleket halkını (Antakyalıları) misal getir. Hani oraya elçiler gelmişlerdi." (Yasin: 13)

"Sen onlara o şehir halkını örnek ver." 

"O zaman kendilerine iki elçi göndermiştik de onları yalanlamışlardı." (Yasin: 14)

"Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalanlamışlardı." "Biz (o peygamberleri) bir üçüncüsü ile destekledik."

Bazı müfessirler de, Hz. Musa ve Hz. İsa'nın ardından Hz. Muhammed'in peygamberliğini anımsatırlar.

“(O inkârcılar da dediler ki) Siz bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz. Ve Rahman hiçbir şey indirmedi. Siz başka değil, ancak yalan söyleyenlersiniz.” (Yasin: 15)

“O inkârcılar da (Dediler ki:) ey bizi tevhit dinine davet eden insanlar! (Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz.) Sizin bu davetiniz yüzünden bir fitneye düştük, aramızda ayrılık meydana geldi.” 

“(Elçiler de) Dediler ki: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. Siz öğüt verildiğiniz halde de mi? Bunu uğursuzluk sayıyorsunuz? Hayır. Siz aşırı giden bir kavimsiniz.” (Yasin: 19)

O esnada şehrin ta öbür ucundan bir adam gelir, Habib-i Neccar diye tanınmaktadır. “Neccar“ kelimesi marangoz anlamına gelmektedir.

"Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: Ey kavmim! Bu elçilere uyun. Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir." (Yâsin: 20-21) 

“(Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): ‘Cennete gir!’ denildi. O da, ‘Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!’ dedi”. (Yasin: 26-27)

“Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik. Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.” (Yasin: 28-29)

Halk, hem havarileri hem de Habib-i Neccar’ı taşlayarak şehit eder.

Hz. Ömer’in zamanında, 636’da fethedilir Antakya. Habib-i Neccar Camii, Anadolu’daki ilk camidir. Şehir 969’da İsevilerin eline geçince, kiliseye çevrilir. 1084 yılında tekrar Müslümanlar cami oluştururlar. 1096 Haçlı Seferleri’nde yine kilise olur, 1268’de Memluk Sultanı Baybars kiliseyi camiye çevirir. Her depremde yara alsa da onu sevenler yeniden inşa ederler.

Son depremde yıkılan bu temiz şehidin camii, taşıdığı misyona uygun olarak yine yaşama katılacaktır inşallah.