Gelin eveleyip gevelemeyelim artık. Sözün düzünü söyleyelim hadi. Hiçbir ırkçının ırkçı olduğunu söyleyecek hali olmadığına göre milliyetçiliği de konuşalım var mısınız? Ama öyle ‘o kavram aslında o anlama gelmiyorlarla, o aslında şu demeklerle’ değil, ıstılahta geçtiği gibi anlayıp dökelim eteklerimizdeki taşları. Nedir ne değildir, maliyeti ne kadardır hesaba kitaba oturalım buyurun.

“Milletin hürriyetini, bağımsızlığını herhangi bir biçimde kısıtlayacak her türlü anlaşma, birleşme, yabancı tesir ve baskıya karşı çıkan, milletinin yüceliğine inanan ve ona yalnız kendi gücüyle başka milletler yanında üstünlük sağlayacak bir siyâset birleştirme hakkının tanınmasını savunan doktrin, ırkçılık, nasyonalizm.” diye tanımlanmış lugatler. Hangisine baksanız benzer ifadeler göreceksiniz. Yani bir milleti sevmekle, kayırmakla başlayan, onu üstün tutmaya kadar diğer bir ifadeyle başka milletleri aşağı görmeye hatta ırkçılığa varan bir fikir bu kabul edelim.

Yabancı kavramıyla ilintili, etnosantirzm adıyla malul, batının kendi öyküsü içinde bir yere oturan bir akım milliyetçilik. Ben ve öteki ikiliğinde ben’e dair baskın bir yerden dünyayı anlamlandırmaya dönük, hiç de sağlıklı olmayan, antiempatik bir tuhaflık en hafif tabirle. Tuhaf evet çünkü enaniyetin somutlaşmış hali gibi. Milliyetçilik sadece sevmekten ibaret değil zira. Hiçbir milliyetçilik türü yoktur ki birilerinden nefret etmesin. Bu sizce de tuhaf değil mi? Hiçbir yerine Allah inancı, ahiret inancına rastlanmayan bir ideolojinin tuhaf karşılanması gerekmez mi?

Peki milletini sevmek kötü bir şey mi? Yaşadığı toprağını savunmak, kendinden olanı hiç değilse yakınlık duymak fena mı? Elbette değil. Her fırsatta alayıvala ile andığımız bilge Aliya İzzetbegoviç bunları milli hisler olarak tarif eder ve tabii görür. Ama mesele bu değil ne yazık ki. Milli olmakla milliyetçilik arasında kesin bir tefrik oluşmamışsa zihinlerde bunun sorunlara yol açacağı mukadderdir.

Doğum yeri olan batıdan bize sirayeti sonrası Osmanlı ülkesine ne olduğunu hesaba katmadan, bütünlüğümüze kastettiğini göremeden milliyetçiliğe dair söyleyeceğimiz her söz eksik kalacaktır, burası muhakkak. Bugünün bir kısım Osmanlı müdafilerinin bunu görmezden gelerek senelerini geçirmesi tuhaflığı yoğunlaştıran bir başka nokta. Politik iklim giderek daha da milliyetçi çizgiye icbar etti diye görmezden gelemeyiz bu hakikatleri. İktidarın varlığını sürdürmek için birlikte yol yürüdüğü milliyetçiler baskın geliyor diye kulak ardı edemeyiz bu gerçekleri kimse kusura bakmasın.

Gelelim bugüne. Artık kimse millet adı anarak nefret kusmuyor genellikle. Postmodern bir retorik olarak mülteci, sığınmacı, göçmen sorunu diyorlar. Majör siyasi hareketlerden etki ajanlığı yapan politik unsurlara kadar göçmen nefretini kaşıdıkça kaşıyorlar. Ve kabul edelim kısmi bir başarı da kazanmıyor değiller. Hele hele iktisadi darboğazın derinleştiği, alım gücünün günden güne düştüğü bir vasatta.. ‘Başımıza gelenlerin müsebbibi’ zehabına kapılarak, kolaycı bir pencereden hedef göstererek göçmenlerin üstlerine çullanmak ise cabası. Olacak iş değil.

Memleket sathında tacizler, tecavüzler, milletin kanına dokunan müessif hadiselerin meydana gelmesiyle kullanıma daha açık hale gelen, provokasyon sahalarının genişlediği bir vasattayız. Bir yanda gözümüze gözümüze sokulan iğrençlikler, diğer yanda ahlak adına ortaya dökülen ve günün sonunda hiçbir suçu yokken sokak ortasında katledilen Suriyeli gençler, evleri araçları yakılan göçmenler, tehdit üstüne tehdit alan yatırımcılar, esnaflar…

Sakarya’da Suriyeli taze bir anneye tecavüz eden ardından da bebeğini katleden caninin nasıl ki milliyeti önemli değilse bu kötülükleri yapanların da etnik aidiyeti umurumuzda değil. Şayet bunu hastalıklı bir biçimde ırk üzerinden okursak zokayı çoktan yutmuşuz demektir. Katil katildir, kötü kötüdür. Bunların herhangi bir ırkı, milleti yoktur. Bunlar insanlıktan nasibini almamışlar. İnsanlıktan nasibini almayanlara dair değerlendirme yaparken insani kavramlar kullanmak da abesle iştigaldir.

Hülasa yabancı düşmanlığı, ırkçılık bir evse bu evin eşiği milliyetçiliktir. Lamı cimi yok. Milletini sevmenin başkasına düşmanlığa dönme ihtimali her an bulunan bir fikri bir dünya teville güzelleyemeyiz. Evet Türkiyemiz, evet Türkçemiz evet kültürümüz, geleneğimiz. Evet sabitkademiz bu noktada. Evet seviyoruz ve muhabbetimizi sorgulamaya kalkanın hicap edeceği kadar düşkünüz bize dair ne varsa. Bununla beraber tüm bunlar İslamsız bir hiçtir. Dini mubine feda olsun milletimiz, kültürümüz. Mazlumdan mağdur yana değilsek de veyl olsun.