Tarih esasen yapılan bir şeydir. İnsanlar hadiselere bakar, bulundukları muhite dair bir kök arar. Bulur ya da bulmaz bu bahsidiğer ancak yoksa dahi imal eder o kökü. İşte bir nevi kök imal etmenin adresidir tarih. Aranan kökün imali ekseriyetle sözü, yani varlığını yani iddiayı meşru kılmak içindir. İdeolojilerin her birinin bir tarih okuması ‘geliştirmesi’ boşuna değildir elbette.
Hakikatte Allah’ın eseridir tarih. Bu da diğer veçhesi meselenin. Aliya İzzetbegoviç’in dikkat çektiği üzere esas olan Rabbimizin yaptığı bu tarihin akışı içinde nerede duracağımızdır. Bu noktada da insan, ilahi telif olarak tarihe şahitlik eder. İbret nazarıyla, nimet nazarıyla seyreder olan biteni.
Gerçeği idare algıyı idaren zordur. Tarih bu gerçek ve algı ikiliğindeki gerilimin ana halatını teşkil eder. Nedir gerçek? Algımız gerçekle ne denli örtüşüyor? Kimin gerçeğinin, kimin öyküsünün hasılası olarak önümüzde bunca hadise? Bu kritik sorular bizi tutarlı ama yakıcı cevaplara götürebilir.
Konuyu dağıtalım biraz. Ad koymak, güçlüden zayıfa, galipten mağluba dair bir eylemdir. Zayıfların güçlüleri tarifi görülmemiştir. Tarif teşebbüsü olduğunu varsayalım, makbul değildir. Baba çocuğuna isim koyar örneğin. İnsan tabiatı, hayvanatı adlandırır. İngiliz senin anlı şanlı, kadim Biladüşşam’ına Ortadoğu deyiverir senden ondan daha çok sahiplenirsin de fark etmezsin bile. Ad koymak bir beklentiyi ifade ettiği gibi bir tevili, yorumu da içerebilir.
Gelgelelim Gazze’ye. Ekim ayında Filistin mücadelesi farklı bir boyut kazandı. Olan biten 48’den beri sürüyor sürmesine ama işler şimdi değişti. İşte tarih bağlamında, ad koyma yönüyle değerlendirmeli bu meseleyi.
Evet çokça şehit verdik. Evet canımız çok yandı. Görüntüler vahşetin boyutlarını, insanın hafsalasını zorlarcasına gözümüze gözümüze soktu. Eli kolu bağlılar olarak duadan başka, payımıza düşen hicaptan başka ne yapabiliriz diye düşündük evet. Naçar bırakılmış sadece biz değil kayıp izzetini arayan Alem-i İslam’dı bu tablonun yakıcılığını iliklerimize kadar hissettik. Bu hakikatin hilafına tek kelime etmeye mecalimiz yok eyvallah. Fakat mesele bundan ibaret değil.
Gazze’deki direniş insanlığı bir kılıç darbesiyle ikiye böldü bunu da görmeliyiz. Artık kimse ortada duramayacak. Birinden birini seçmek zaruret mesabesinde gayrı: vicdanlılar ve vicdansızlar. Üçüncü bir seçeneğin varlığını imkansız kılan bu süreçte insanlar, yanında ya da karşısında olmanın dışında bir mevziyi tercih edemez noktaya getirildi. Bu hiç kolay bir şey değil. Bir zaferdir bu.
İnancınız ne olursa olsun pozisyon almak mecburiyetinde bırakılıyorsanız bir güç karşısında boyun eğmişsiniz demektir. Vicdanınızın tahdidinden kurtulamıyor ve bir ‘yer’ tutmak zarureti güdüyorsanız bir büyüklüğün huzurundasınız demektir. Bu bakımdan sarsıcı bir gerçek yaşıyoruz.
Şimdi milyonlarca görüntünün, canlı yayının, fotoğrafın, hastag’ın, paylaşımın, demecin, manipülasyonun içinden geçerek gelinen nokta dilimizi de icbar ediyor bizim. Savaş mı, soykırım mı? İşte yer küreyi artık geriye dönülmez yola vasıl eden muharrik güç budur.
İç muhasebemizi yapmaktan kaçacağımız bir yer kalmadı zaten. Bununla beraber eğri oturup doğru konuşalım. Gazze, İslam ümmetinin şerefini kurtarıyor bunu kabul edelim. Ambargo ve abluka altında sıkışmış iki milyon insan, insanlığın geri kalanına can vere vere büyük bir sözü, büyük bir iddiayı haykırıyor.
Ahu vah ederek seyredip garipliklerine üzülmeyi dahi beceremediğimiz bu müminler, dünyaya vakarı öğretiyor. Yetmiyor, uluslararası sistemin kokuşmuş, ciğer beş para etmez yapısına kafa tutuyor. Dahası bunu en büyük ordulara, en büyük istihbarat örgütlerine karşı savaşa savaşa, onların kafalarına vura vura yapıyor. ABD’nin de terör devletinin de maskesini düşürmekle kalmıyor aslında ne kadar acz içinde olduklarını da gösteriyor.
Gazze’nin bize değil, bizin Gazze’ye ihtiyacımız var. Bizim Gazze’nin duruşunu bayraklaştıracak akla ihtiyacımız var. Onlara büyük bir teşekkür borcumuz var ki bize inancımızı hatırlattı her ne kadar layık olmasak da.
Evet Gazze galiptir. Son katliamda muhtemelen ailesinden onlarca şehit vermiş o ihtiyarın, yıkılmış binasının enkazında nargilesini tüttürürken bacak bacak üstüne atarak poz verdiği fotoğraftan anlıyoruz ki tarihi yeniden yazmakta mücahitler.
Hastane koridorlarında evlatlarının kaybına dair acıyı yaşamak yerine kalan tüm enerjisini bu çağda anlaşılması hayli zor bir tevekkülle düşmana taarruza ve dik durmaya telkin için harcayan o adamın duruşundan anlıyoruz ki en hür toprak Gazze’dir. O duruş ki gayrimüslimleri fevç fevç dini mubine sevk ediyor. İnsanlığın kurtuluşunu inşa ediyor.
Ve şimdi hal böyleyken malumun ilamı vazifesi omuzlarımızdadır. Bir ödev olarak zillet, atalet gömleğini yırtacağız ve Gazze’den aldığımız o muazzam kuvvetle batılılardan önce adını biz koyacağız ve diyeceğiz ki Gazze muzafferdir. Kim ne derse desin Gazze, postmodern çağın en büyük galibiyetlerinden birini elde etmiştir.
Allah mübarek kılsın.