Yüce Allah, Elest Meclisi’ni (Ruhlar Âlemi’ni) yaratıp ve onlara: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye seslenmişti. Onlar da: “Evet, şahidiz. Sen bizim Rabbimizsin!” (Araf/172) diyerek karşılık vermişlerdi… Bir zaman sonra Yüce Allah, meleklerine şöyle seslendi. “Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım.” (Onlar,) “Biz seni hamd ile tespih edip dururken yeryüzünde fesat çıkarıp, kan dökecek kimseler mi yaratacaksın?” demişlerdi (Bakara/30). Allah da: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim.” diyerek onları uyarmıştı. Onlar ise: “Seni bütün eksikliklerden tenzih ederiz ya Rabbi, biz ancak senin bize bildirdiklerini biliriz.” diyerek bu çıkışlarından tövbe etmişlerdi.

Yüce Allah, insanı kuru bir çamurdan yarattı, ona kendi ruhundan üfleyerek şuurlu bir varlık haline getirdi. Bu durum Kur’an’ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: “Gerçekten biz, insanı kuru bir çamurdan, biçimlendirilmiş bir balçıktan yarattık.”(Hicr/26) Sonra meleklere dedi ki: “...Ben onu muntazam bir insan kıvamına getirip içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun için secdeye kapanın.” (Hicr/29) Daha sonra melekler, Âdem için secdeye kapanmış fakat İblis, gurur ve kibirden dolayı emre itaatsizlik etmiş ve lanetlenmişti.

Bir başka ayette: “…Biz her canlıyı sudan yarattık…” (Embiya/30) buyurmuştur Yüce Allah. Demek ki toprak ve suyun karışımından meydana gelen insan bedeninde onların içerdiği her madde mevcuttur… Bu arada insan bedeninin büyük bir bölümünü su oluşturmaktadır.

Beden insanın madde yönünü temsil etmektedir. Onun ruh üfürülmemiş hali şuursuzdur. Bu haliyle bile tarifi imkânsız muntazam bir sanat mimarisine sahiptir. (İnsana anne rahminde dördüncü ayında ruh verilir.)

Şeytan ateşten yaratıldığı için, ateşin topraktan üstün olduğunu iddia ederek kibirlenmişti. Oysaki Yüce Allah, insanı topraktan yaratmış ve onu sonsuzluk sırrına mahzar kılmıştı. İşte şeytan, bu hikmeti sezemediğinden dolayı kibirlenmiş ve lanetlenmişti.

Yüce Allah, Âdem as’ı topraktan ve eşini de (Hz. Havva’yı) onun bedeninden yaratmıştır. Sonra da ikisinden diğer insanları türetmiştir. İnsanların bir ana ve bir babadan yaratılışını Yüce Allah, şöyle bildir-mektedir: ‘O öyle bir zattır ki sizi bir tek nefisten yarattı, eşini de ondan var etti ki gönlü buna ısınsın. Onun için eşine yaklaşınca o hafif bir yükle hamile kaldı…’ (A’raf/189) Ana rahmindeki aşama ise şöyle bildirilmiştir: ‘O, sizleri analarınızın karnında üç türlü karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa yaratıp duru-yor…’ (Zümer/6) Üç türlü karanlık ise ilim ehli tarafından şöyle açıklamışlardır. 1-Cenini bürüyen kesenin karanlığı, 2-Bu kesenin zarfı olan rahmin karanlığı, 3-Rahim karargâhı olan batnın karanlığı. Ayetteki ya-ratılıştan yaratılışa geçiş ifadesi ise ceninin, nutfeden kan pıhtısına, et parçasına, kemiklere ve beşeriyet unsuru taşıyan belirli insan haline geçmesi olarak tefsir edilmiştir.

Yüce Allah, insanın bütün mevcudiyetini ve bütün organlarının şifresini, gözle görülmesi mümkün olmayan, ancak mikroskopla görülmesi mümkün olan nutfe içerisinde gizlemiştir. Bütün canlılar tek hücreyle başlayıp ve sürekli hücre bölünmesi neticesinde büyüyüp, gelişmekte ve vücuda dönüşmektedir. Bu süreç canlılara göre değişiklik arz etmektedir. Bitkiler toprak vasıtasıyla, bir kısım hayvanlar yumurta yoluyla ve insanlar da anne karnında süreçlerini tamamlayarak vücut bulmaktadırlar. İşte gözle görülmesi mümkün olmayan hücreler içerisinde saklı bulunan şifreler, neticede canlıyı vücuda getirmektedir. Bilim adamları: Âdem’den son insana kadar, bütün insanların beden şifrelerinin tamamının, ancak bir bardağı doldurabileceğini söylemişlerdir. Bu şifreleri toprağa serseniz Allah istese hepsinden yeniden bir insan bedeni geliştirir. Hem de en kısa sürede. Çünkü o yalnız “Ol!” der. Yüce Allah mahşerde bu emri verecek ve toprak olmuş bedenlerden kalan şifreler yeniden vücut bulup ve dirilecektir. Tıpkı bitkilerin her seferinde yeniden yeşerip büyüdüğü gibi... ‘Ve Allah, yerden ot bitirir gibi sizi yetiştirdi. Sonra sizi ondan geri çevirecek ve sizi bir çıkarış daha çıkaracak!’ (Nuh/17, 18)

İnsanlar, bütün bu süreçleri takip ederek, yaşamlarını sürdürerek bugüne gelmiş ve buradan öte de kıyamete kadar bu yolu izleyeceklerdir. ‘Gerçekten insan üzerinden öyle uzun bir süre gelip geçti ki o anılmaya değer bir şey bile değildi. Çünkü biz insanı birtakım katkılarla karıştırılmış bir nutfeden yarattık. Onu evire çevire işiten ve gören bir varlık yaptık. Muhakkak biz ona doğru yolu gösterdik; ister şükredici olsun isterse nankör kâfir.’ (İnsan/1-3)

Ne yazık ki bütün bunların farkına var(a)madan, yaratılışını ve gayesini bil(e)meden fani hayatın çıkmazla-rına saplanmış ve şeytanın vesveselerinin farkına var(a)mamış insanlar, Yüce Allah’ın bu esrarlı mucizelerini göremeyecek kadar kör olmuşlardır.

Ne mutlu Rabbinin verdiği nimetlerin farkında olup şükrünü eda edenlere!.. Ne mutlu ona kullukta geri durmayanlara!.. Yazıklar olsun günah deryasında yüzüp de şükür nimetini göremeyenlere’!.. Yazıklar olsun Rabbine kulluk edenlere zulmedenlere!.. Ve yine yazıklar olsun o zalimlere yardaklık edenlere ve de zulme göz yumanlara!..

Ey Rabbimiz! Bizi yaratılış gayesini bilip şükrünü eda edenlerden eyle! İsyankârların, nankörlerin ve yardakçıların şerrinden koru!
Amin…