Yahudi milletinin soyu İbrahim as’a dayanmaktadır.

İbrahim as, gördüğü rüya üzerine oğlu İsmail’i tereddütsüz kurban etmekten çekinmeyince Rabbi ona eşi Sare'den olacak bir evlat (İshak’ı) ve ondan da torunu (Yakub’u) müjdeledi. Buyurdu ki: “Biz İbrahim’e İshak’ı ve Yakup’u armağan ettik.” Daha sonra her ikisine de peygamberlik verildi. İbrahim, İshak, Yakup peygamberler Kenan’da (Bugünkü Kudüs’te yaşamaktaydılar.)

A’li-İmran Suresi 93. ayette Yakup as’ın diğer bir ismi ‘İsrail’ olarak zikredilmiştir. Yakup as’ın 12 oğlu vardı ve Kur’an’ı Kerim’de onlar ve soylarından gelenlere İsrailoğulları diye hitap edilmektedir. Daha sonra Yakup as muhtemelen büyük oğlu Yahuda’ya isnat edilerek, Yahudiler diye çağrılır olmuşlardır.

İsrailoğulları, ilk ihanetlerini kardeşleri Yusuf’u kuyuya atarak hem ona ve hem de babaları Yakup’a yapmışlardı. Yusuf’un gördüğü rüyayı, ona ileride peygamberlik verileceği şeklinde yorumlayan Yakup as rüyasını kardeşlerine anlatmamasını tembihledi. Ancak onlar bir şekilde öğrenip, kıskançlıklarından dolayı Yusuf’u oynama bahanesiyle kıra götürüp kuyuya attılar.

Mısır’a gitmekte olan bir kervan, Yusuf’u kuyudan çıkarıp, Mısır’a götürüp orada köle diye sattı. Yusuf burada gençlik çağına gelince iftiraya uğrayarak zindana atıldı. Daha sonra kendisine peygamberlik verildi. Zamanla kralın gördüğü rüyayı yorumlaması üzerine Mısır’a vezir oldu. Yusuf as, süreç içerisinde babası ve kardeşlerini aileleriyle birlikte getirip Mısır’a yerleştirdi.

Yakup as ve Yusuf as’dan sonra İsrailoğulları, İslam inancından uzaklaşarak, Mısır halkı gibi putperest oldular. Mısır, zamanla firavunlarca yönetilmeye başladı. İsrailoğulları ise gittikçe köleleştirilmeye ve ağır işlerde çalıştırılmaya başladılar. Bu durum, dört asır kadar devam etti. Yüce Allah, onları Firavun’un zulmünden kurtulmaları için Musa as’ı peygamber olarak gönderdi.

Musa as, Rabbinin emriyle İsrailoğulları’nı Firavun’un zulmünden kurtulmaları için Mısır’dan çıkarmıştı. Onları Rabbinin vadettiği topraklara Kenan İli’ne götürecekti. Ancak yolları Kızıldeniz’e çıkmış, Yüce Allah’ın izniyle deniz ikiye ayrılmış, İsrailoğulları karşıya geçmiş ve arkadan gelen Firavun ve ordusu suların tekrar birleşmesi sonucu helak olmuşlardı.

İsrailoğulları, denizi geçtikten sonra putperest bir kavme denk gelmiş ve Musa as’dan tapınmaları için bir put yapmasını istemişlerdi. Musa as, onlara: “Siz cidden ne cahil bir toplumsunuz!” diye kızgınlığını ifade etmişti. Yüce Allah onlara çölün ortasında gölgelenmeleri için bulut, karınlarını doyurmaları için kudret helvası ve bıldırcın ile su ihtiyaçları için kayadan su nasip etti. Ancak onlar daha fazlasını istediler.

Yüce Allah, Tevrat’ı vermek üzere elçisini Tur Dağı’na çağırdı, Musa as orada 40 gün kaldı. Kavmine döndüğünde ise bir de ne görsün, Samiri ismindeki Yahudi, onlara rüzgâr estikçe böğüren bir buzağı heykeli yapmış ve hep birlikte ona tapınıyorlar. İsrailoğulları’nın ihaneti bununla da sınırlı değildi. Bu defa Musa as’a: “Açıktan Rabbini görmedikçe biz iman etmeyiz.” dediler. Yüce Allah da onları şiddetli bir sarsıntı gönderdi de hepsi düşüp bayıldı. Sonra Musa as’ın duasıyla bu durumdan kurtulup, tövbe ettiler. Ancak daha sonra yine tövbelerini bozdular.

Musa as onları Kenan’a götürmek isteyince, bu defa: “Orada kimler yaşıyor, bizi o şehre sokacaklar mı? diye itiraz ettiler. Musa as da bir bilgi edinsinler diye oraya adam gönderdi. Onlar geldiğinde orada çok güçlü bir kavmin yaşadığını söylediler. Bu defa dediler ki: “Ey Musa sen ve Rabbin gidin, savaşın o kavmi oradan çıkarın, biz öyle gidip oraya yerleşelim.” Bunun üzerine Yüce Allah onları 40 yıl o çölde cezalandırdı. Çıkmak istediklerinde her seferinde dönüp dolaşıp, aynı yere geldiler.

Kırk yıl tamamlandıktan sonra Musa as, yeni yetişen imanlı nesille birlikte Kenan’a doğru yola çıktılar. Eriha denilen yere geldiklerinde Musa as’ın Rabbinin vadettiği topraklara girmeye ömrü vefa etmedi. Artık bundan sonra o topraklara girmek İsrailoğulları’nın inisiyatifine kalmıştı. Eriha, bugün Kudüs’ün ve de Şeria Nehri’nin doğusunda yer almaktadır. Buradan şu rahatlıkla anlaşılmaktadır ki: Vaat edilmiş topraklar, sadece Kudüs Şehri’nin bulunduğu alanı kapsıyor. Gerek Kur’an’ı Kerim ve gerekse Tevrat’ta yer alan bilgiler bunu ispatlıyor. Kaldı ki bu topraklar, Musa as’ın şahsında imanlı kimselere yani müslümanlara vaadedilmiştir. Daha sonra bu topraklar Musa as’dan 100 sene sonra Talut ve Calut kıssası olarak bilinen hadisede Davut as’ın Calut’u bir sapan taşıyla öldürmesi sonucu Müslümanlarca fethedilmiş olacaktı.

Yüce Allah Davut as’a peygamberlik ve hükümdarlık nasip etti. O Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın temelini attı, ancak tamamlamaya ömrü vefa etmedi. Mescid-i daha sonra oğlu Süleyman as tamamladı. Davut ve Süleyman as dönemleri MÖ: 1040-930 yılları arasıdır. İsrailoğulları o dönem devlet oldular. Süleyman as’dan sonra İsrail ve Yahuda olmak üzere iki ayrı devlete bölündüler. MÖ: 720’de Asur Krallığı’nın işgaliyle İsrail devleti yıkıldı. MÖ: 6. Asırda ise Babil Krallığı, Yahuda devletini işgal etti ve bütün Yahudileri esir alarak Babil’e sürgüne gönderdi. Şehri ve Mescidi yıktılar, Tevrat’ı ise imha ettiler.

Yaklaşık yüz yıl sonra Asur Krallığı’nın Babil’i işgali ile serbest kalan Yahudiler, Tekrar Kudüs’e döndüler. Şehri ve Mescidi yeniden inşa ettiler. Üzeyir ismindeki bilgin Tevrat’ı ezberden okudu ve yeniden yazdılar. Bu sebepten Üzeyir’e ‘Allah’ın oğlu’ demeye başladılar. Bundan dolayı da Yüce Allah onları lanetledi. İsrailoğulları’nın ikinci sürgünü ise MS: Birinci asırda İsa as’ı çarmıha germeleri neticesinde Roma İmparatorluğu tarafından olacaktı. Artık dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Yaklaşık 19 asır bir daha Filistin’e dönemeyeceklerdi.

Gittikleri hiçbir yerde rahat durmadılar. Bulundukları devletlere minnet edeceklerine, fitne fücur üreterek, devleti alttan alta yıkmayı planlıyorlardı. MS: 6. Asırda Medine Sözleşmesi’ne bağlı kalmadıklarından Medine’den çıkarıldılar. Avrupa’ya gitmiş olanlar, 12. Asırda İngiltere’den, 13. Asırda Fransa’dan ve 14. Asırda da İspanya’dan kovuldular. Endülüs Emevi Devleti dönemlerini Altın Çağ olarak gördükleri halde, devletin yıkılması için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Endülüs yıkıldı ancak yerine kurulan Hristiyan İspanya Krallığı da onları orada rahat bırakmadı ve büyük bir yahudi soykırımı başlattı.

Bundan sonra 1492 tarihi itibariyle Osmanlı’dan eman dilediler ve İslam’ın merhamet şemsiyesi altına gelip sığındılar. Tabi lanetlenmişler bir kere, ne anlarlar merhametten. Minnet duygusu besleyeceklerine yine rahat durmayıp alttan alta Osmanlı’yı yıkma planları yaptılar. 1897’de Basel’de düzenledikleri Siyonist kongrede aldıkları karar gereği gelip Cennet mekân Sultan Abdulhamit Han’dan para karşılığı Filistin’den toprak istediler. Başaramayınca birinci dünya savaşını çıkartarak Osmanlı’nın yıkılmasına sebep oldular. Filistin’in Osmanlı’nın elinden çıkması sonucu İngilizlerin desteği ile peyderpey gelip Filistin’e yerleştiler. Takriben 1300 yıllık İslam topraklarına gelip bir çıbanbaşı gibi yerleştiler.

Bugün batılı emperyalistleri de arkalarına alarak, İslam coğrafyasında zulüm işlemeye, Müslüman kanı dökmeye devam ediyorlar. Bu bir avuç peygamber katili, lanetli millet, baş edilemeyecek bir güçte de değildir. Sadece Müslüman milletlerin bir başının olmayışını fırsat bilmiş, üzerimize üzerimize gelmeye devam ediyorlar.

Filistinli kardeşlerimizden çok acı bir tokat yediler. Bu onların öyle abartılacak güçlerinin olmadığının net bir göstergesidir. Ancak karşılarında ciddi anlamda aba altından sopa gösterip, parmak sallayacak bir güç görmeyince azgınlıkları daha da artıyor. Basiretsiz müslüman yöneticileri sayesinde hatta onların da katkılarıyla planlarını adım adım yürütmeye devam ediyorlar.

Süratle bir tedbir alınması gerekiyor ancak bunu mevcut Müslüman devletleri yönetenlerden beklemek büyük bir yanılgı olur. O nedenle Türkiye bir an evvel Milli Görüş yönetimine kavuşturulmalıdır. Bunun için de Milli Görüşçülerin biran evvel ve süratle kolları sıvayıp işe koyulmaları gerekmektedir vesselam.