Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
İnsanlık var oldu olalı Rabbi tarafından hiçbir zaman başıboş bırakılmamıştır. Allah’u Teâlâ ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’e (as) çocuklarına bildirmek ve onları doğru bir düzen içerisinde yaşatıp, idare etmesi için, içinde hayata dair bilgiler bulunan 10 Sahife indirerek, ilahi emirleri ulaştırmıştır. Vahiy, tarihi süreç içerisinde Kuran’da bildirilen ve hadislerde geçen birçok peygamberle beraber kesintisiz olarak indirilerek insanlar ilahi çağrıyla uyarılmıştır. Bu ileti, silsile yoluyla son elçi Hz. Muhammed’e (sav) kadar gelip Kuran-ı Kerim ile nihayete ermiştir. Kuran-ı Kerim Allah’ın insanlığa kıyamete kadar yetecek ve kendisiyle hayat bulacak evrensel kanunu içerir.
O ilahi kitap ki! Kitabımız; sözlerin en güzeli, kalbimizin kandili, aklımızın delili, gönlümüzün baharı, gözümüzün nuru, kulağımızın namesi, dilimizin zikri olan Kuran-ı Kerim’dir. O Kur’an ufkumuzu yedi kat semaya çıkaran, ötelerin ötesinden haber getiren, bizlere edebi ve edebiyatı öğretendir. İnançla inkârı, hayırla şerri, hak ile batılı, iyi ile kötüyü ayırt eden kitapların anası Kur’an. Bize öğütler veren, öğüdünü tutanların şanını yücelten, arkadan gelenlere doğru bir ün bırakan, dilimizin zikri Kur’an. Ana sütü gibi okuyanın yaşına, kültürüne, anlayışına uygun gıdalar veren, her türlü derdine derman olan Kur’an. Her çağın kitabı olan Kur’an, bizim kitabımız, sizin kitabınız ve bütün insanlığın kitabı olan Kur’an- ı Kerim’dir. (Mahmut Toptaş Tefsir günlüğü 1. Ders)
İlk insan Hz. Âdem (as) ve son peygamber Hz. Muhammed (sav) efendimiz ve tüm peygamberler inanç olarak Allah’ın varlığını ve birliğini insanlığa tebliğ edip bildirmişlerdir. Bu ortak çağrıya uyanlar aynı manadan ve inançtan doğan manevi kardeşler olmuşlardır. Niyetleri iman ettikleri Allah’a layığı ile kul olabilmektir. Kavramları basite indirgeyip bu manayı bozacak şekilde “millet” kelimesini sadece bir ırka mensup insanlar topluluğu olarak ifade etmek doğru olamaz. Nitekim bu manaya uygun ifade olarak Kuranda; fırka, kavim ve kabile kavramları kullanılmıştır.
Bu hususta Rabbimiz Hucurat suresi 13. ayette şöyle buyuruyor. “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” Demek ki kavim olmanın da ötesinde insanı yücelten olgu Allah katında değer bulabilmek için millet olmaktan geçer. Şimdi hangi ırktan ve soydan olursa olsun Allah’a iman eden benim kardeşimdir. Aynı Hz. Peygamberin etrafında toplanan farklı kültür ve ırktan gelmiş, aynı mana ve inançla bir olmuş ve dinin varlığı için mücadele etmiş sahabe-i kiram gibi. (Allah onlardan razı olsun, oldu da)
Kuranda millet ne demektir? Her hangi bir peygamberin tebliğ ettiği dine inanan veya o dine muhatap olanların meydana getirdiği topluluk anlamında kullanıldığını görüyoruz. Sözün başında ifade ettiğimiz gibi tüm peygamberler aynı yerden, Allah’tan aldıkları ilahi emirleri insanlara bildirdiler. Millet demek ayı inanç ve hedef etrafında kenetlenmek, bir araya gelmek demektir. İslam bilginlerine göre millet, din ve şeriat aynı anlamı dile getirir. Bununla birlikte aynı olgunun farklı yönlerini öne çıkarırlar. Aynı olgu inanç yönüyle din, amel yönüyle şeriat, bir toplanma zemini olması yönüyle de millet adını alır.
Kur’an-ı Kerim’de millet kelimesi biri Hz. İbrahim, İshak ve Yakup’a nispet edilmek suretiyle, yedisi “millet-i İbrahim” şeklinde olmak üzere on beş yerde geçmektedir. Millet-i İbrahim terkibinin yer aldığı ayetlerde Resul-i Ekrem’in tebliğ ettiği dinin özü bakımından Hz. İbrahim’in diniyle aynı kabul edildiği hususu vurgulanmaktadır. Zaten efendimize vahiy gelmeden önce kendisinin (sav) Haniflik olan Hz. İbrahim’in (as) dinine mensup olduğu rivayet edilir. Gerek Yahudilerin ve Hristiyanların gerekse Arapların saygı gösterdiği İbrahim milletinin ayırt edici özelliğinin Haniflik ve tevhid inancı olduğu bildirilmektedir. (Al-i İmran 95, Nahl 123)
Hadislerde millet kelimesi Kur’an’daki anlamları yanında “doğuştan getirilen özellikler, fıtrat” manasında da geçmektedir. Bütün çocukların İslam milleti üzere doğduğunu, ancak daha sonra başka dinleri benimseyecek şekilde eğitilebildiklerini ifade eden hadisin (Müslim, “Kader”, 23; Tirmizi, “Kader”, 5) bazı rivayetlerinde millet yerine “fıtrat”ın geçmesi iki kavramın eş anlamlı olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Hadislerde ayrıca İbrahim milletinden ve onun Hanif ve Müslim olduğundan bahsedilmekte (Müsned, III, 442), Hz. Muhammed’in ashabının İbrahim milletini takip ettiği belirtilmektedir. (Müsned, III, 5, 123, 406, 407, 442). Hıristiyanların ve Yahudilerin yetmiş iki fırkaya (millet) ayrıldığını, Müslümanların ise yetmiş üç fırkaya ayrılacağını, bunlardan sadece birinin kurtuluşa ereceğini bildiren rivayette görüldüğü gibi (Müsned, II, 332; IV, 102; Ebu Davud, “Sünnet”, 1; Tirmizi, “İman”, 18) hadislerde bir dinin mensupları arasındaki gruplar için fırka yanında millet de kullanılmıştır.
Sözün özü “millet” kavramı aynı inanç etrafında kenetlenen insanlar topluluğunu ifade eder. Bu manada bizler Kuran’a ve getirdiği gerçeklere iman ettik, onun etrafında toplanan kardeşler topluluğu, millet olduk, ümmet olduk. Maksadımız insanlar arasında ayrım yapmak değil. İnsanlığın kurtuluşu için doğru olan inanca davet etmek. Sizlerin öne sürdüğü, değer saydığınız tüm gayr-ı İslam’i meftunları, sizi ve bizi yaratan sahibimiz Allah’u Teâlâ kabul etmiyor. (Ali İmran 85) Sen ne kadar mücadele edersen et boşa gidecek, kabul görmeyecek. Yaptığın yıkıp yakmak ve bozmak olacak. Netice vermeyen boş bir uğraş ve oyalanmadan ibaret, öteye gitmeyecek. (Şuara 128)
Her ne kadar millete ait değerleri bugün bize unutturmaya çalışsalar da biz inanıyoruz ki adalet ve iyiliği hayata hâkim kılmaktır millet olmak. Aynı tastan yemek yiyip ekmeğini paylaşmaktır millet olmak. Komşusu açken tok yatmayan, yetime sahip çıkmak, garip ve güçsüzlerin eli ayağı olabilmektir millet olmak. Rabbimiz Allah’tır deyip (azze ve celle) en güzeline yaşamak ve doğru olana davet etmektir. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’yı (sav) örnek almaktır. Aynı kıbleye yönelmek ve aynı secdeye baş koymaktır millet olmak. Vesselam...
Allah’a emanet olunuz...