Depreme dayanıksız adam, ev yaptırmak için, eli yönet (yatkın) bir şantiye şefine, iki katlı evinin planını çizdirir.

Plan imzalama yetkisi olan depreme dayanıksız mühendise, az para karşılığında imzalattıktan sonra, depreme dayanıksız yetiştirdiği oğlunu yanına alır ve depreme dayanıksız belediye başkanının yanına gider.

Başkanla çocukluk arkadaşıdır.

Başkan, fen işleri müdürünü çağırır, “Bu benim arkadaşımdır. İki kat versek, üçüncü katı kaçak olarak yapar. Onun için üç kat ver ve kanuna uygun olsun” der.

Depreme dayanıksız adam, dayanıksız yetiştirdiği oğluna göz kırpar ve dört parmağını gösterir.

Yani üç kat kanuni olunca, dördüncü katı da kaçak çıkacaktır.

Depremde yıkılan evlerin planını yapan, onaylayan, binayı yapanları asacaksın, müebbet hapse atacaksın diyenlerden değilim.

O zaman ayakta gezecek adam bulamayız.

Cezayı verecek adamın hayattaki sallantılarıyla zarar görenler var.

Zincirleme depreme dayanıksız adam yetiştiriyoruz.

Deprem, yerkabuğunun çatlaması, fay hatlarının hareketlenmesi, enerji sıkışması, titreşimler, sürtünmeler…. Nedeniyle meydana geldiği okul kitaplarında anlatılır, yazılır, çizilir, baykuş gibi korku sesleri çıkarılır ama depremi engelleyecek bir güç olmadığını da söylemelerine rağmen bu hareketleri, kırılmaları, çatlamaları, sürtünmeleri, titreşimleri yapanın Allah celle calalüh olduğu anlatılmadığı sürece depreme dayanıksız adam üretmeye devam edeceğiz demektir.

Depreme dayanıklı adam Enes bin Malik, Allah Rasülü’nün şöyle dediğini haber verir:

“Allah, yeryüzünü yarattığında o sallanmaya başlar. Bunun üzerine dağları yaratır, sallanması durur.

Melekler sorar: “Ya Rab, dağlardan daha güçlüsünü yarattın mı?

- "Evet, demiri yarattım" der.

- Demirden daha güçlü bir şey yarattın mı?

- "Evet, ateşi yarattım" der.

- Ateşten daha güçlü bir şey yarattın mı?

- "Evet, suyu yarattım."

- Sudan daha güçlü bir şey yarattın mı?

- "Evet, rüzgârı yarattım."

- Rüzgârdan daha güçlü bir şeyi yarattın mı?

"Evet, sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizleyen insanı yarattım" diye cevap verir. (Tirmizi, Ebvab-üt-tefsir, hadis 3366, Ahmet, Müsned, 3/124)

Sel felaketi karşısında sızlanan insan, kendi gücünün farkında olmayan insandır.

Dağları delik deşik eden, kalbur ile eleyen, üzerinden yollar, içinden tüneller geçiren makineler demirdendir.

Demiri eriten, su gibi akıtan, ateştir.

Ateşler ne kadar büyük olursa olsun, onu söndüren de sudur.

Dünyanın dörtte üçünü kaplayan denizlerin beşiğini sallayıveren, dağ gibi dalgalar meydana getiren, "Kimse bunu batıramaz" denilen Titanik‘i karpuz kabuğu gibi salladıktan sonra batırıveren buz ve rüzgârdır.

Rüzgârdan daha güçlü olan ise "Sağ eliyle verdiği sadakayı sol elinden gizleyen insan"dır.

Hadis-i şerife yeniden dikkat ederseniz, en katı ve güçlü gibi görünen dağdan demire, ateşe, suya, rüzgâra ve insana geçerken hep yumuşayarak geçiliyor.

En yumuşak olan rüzgâr, hepsini etkiliyor.

Siz, siz olun, selli dereye, yelli bele ev yapmayın.

Depremleri yaratan, kasırgaları estiren Allah’a imanınızı sağlam tutun, onun emir ve yasaklarına aykırı hiçbir kişi, kurum ve kuruluşun emir ve yasaklarını kabul etmeyin.

İşinizi, Yaradan’ın tabiat kanunlarına ve şeriat kanunlarına uygun, temiz, güzel ve sağlam yapın.

"Sadaka" deyince yalnız dilenciye verilen elli kuruşu hatıra getirmeyiniz.

Mimar Sinan’ın İkitelli’deki yaptığı köprü de "sadaka-i cariyedir". Yani kıyamete kadar sevabı devam edecek hayır demektir.

O köprüyü görmek için özel bir yolculuk yapınız, gidiniz ve görünüz.

Bundan birkaç sene önce İkitelli’de su baskınları olduğunda televizyon kanalının biri özellikle gösterdi.

Yol genişletmesi için Mimar Sinan’ın yaptığı köprünün on metre yakınına bir köprü daha yapılmış.

O su baskınında Sinan’ın yaptığı köprüden geçen sel suyu, yeni yapılan köprüye sığmayınca geri yığılma meydana gelmiş ve hemen arkasında olan ATV kanalı ile Sabah gazetesini ve diğer işyerlerini su basmıştı.

Köprünün biri, çağdaş mimarlarımızın işi, öbürü yaptığı işi "sadaka-i cariye" niyetiyle yapan Mimar Sinan’ın eseri.

Ayrıca Mimar Sinan, Kur’an-ı Kerim okuyor ve oradan Ra‘d Sûresi’nin 17’nci ayetinden mimari tasarım dersi alıyordu.

Rabbimiz o ayetinde, "Allah gökyüzünden suyu (yağmuru) indirdi de vadiler kendi miktarınca su akıttı" buyurarak, vadiler ile yağan yağmur arasında bir oran olduğuna dikkat çekiyor.

Dünyanın neresine giderseniz gidin. Çayın, derenin, ırmağın, nehrin aktığı yerler, akan su ile orantılıdır.

"Dağına göre duman olur" deriz ya, işte öyle.

Köprü, kanal, dere ıslahı gibi işler yapılırken bu ayet esas alınsa ve işi yapacak kişi, yüz yıllık yağmur yağma cetvellerini kontrol etse, ayette bildirilen su miktarını belirlemiş olur.

Vadinin etrafındaki dağ, dağın meyli, dağdaki kar oranı, vadinin büyüklüğü veya küçüklüğünü esas alarak köprünün oranını onlara göre yapsa "sadaka- cariyesini" yapmış olur ve sele, fırtınaya, heyelana, depreme karşı önlemini almış olur.

Bütün bunları yaparken "sadaka-i cariye" yapıyorum inancıyla yaptığından ön araştırma masrafından, ehil eleman masrafından, demirden, çimentodan vs’den kaçmaz ve çalmaz.

Biz, bize can veren, hayat bahşeden ve bir ismi Hayy olan Allah’ın (c.c.) "Hayy" hattında yürüyoruz.

Ana rahminde bize can veren "Hayy" olan Allah’tır.

Kabre kadar her nefes alışverişimizde, her göz açıp kapamamızda "Hayy" olan Allah’a muhtacız.

O "Hayy" olan Allah’ın hayat bulmamız için bize gösterdiği sıratı müstakim/peygamberlerin dosdoğru gittiği "Hayy" hattında bir ömür boyu yolculuk yapacağız.

Ancak selli dereye, yelli bele ev yapmadığımız gibi fay hattına da ev yapmayız. "Hayy" hattında peygamberler yolunda yürüyen depreme dayanıklı adamın yaptığı evler, kurduğu şehirler dayanıklı olur.

Depreme dayanıklı evden önce şan, şöhret, makam, mevki, rütbe, servet, şehvet fırtınalarına karşı dayanıklı adam yetiştirmediğimiz sürece daha çok "Çarşambayı sel aldı" türküsüne devam ederiz.