Halifenin tebliğ vazifesini eyleme dönüştürme işine ‘cihat’ denir. Cihat yapana da mücahit denir. Cihat farz olduğu için her inananın bu farziyeti yerine getirmesi gerekir. Tabi bunun için bilgi sahibi yani ilim ehli olması gerekir. Yetmez, bildiği ile amil olması yani amel etmesi gerekir ki ancak o kadarıyla cihat edebilir. Peki, her insan âlim olabilir mi? ... Şöyle ki; ‘İnsan, bildiğinin âlimi bilmediğinin cahilidir.’ denir. O halde şu üç şartı üzerinde taşıyan herkes cihat edebilir. Şeksiz şüphesiz iman etmiş, ilmi ile amil bir kimse, bildikleri kadarıyla cihat edebilir/etmelidir. Başka bir tanımla, icmali iman noktasında hiç bir tereddüdü olmayan bir kimse, tafsili imanı ölçüsünde amel işliyorsa, aynı ölçüde cihat edebilir, başkalarına tavsiyede bulunabilir. Burada az bilen az, çok bilen çok cihat eder ve buna bağlı olarak az veya çok sevap kazanır şeklindeki bir algı da çok fazla bir anlam ifade etmez. Esas olan kulun samimiyetidir. Yani cihadı Allah rızası için yapmasıdır. Buyuruldu ki: ‘Hâlbuki ‘O, sizi yeryüzünde halifeler yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için kiminizi kiminize derece derece üstün kılandır...’ (Enam/165) Üstünlük ise takvada yani kulun samimiyetindedir.

Cihat, bütün ümmetlere farz kılınmıştır. Cihadın nasıl yapılması gerektiğine dair Yüce Allah tarafından kitaplar gönderilmiş ve örnek uygulamaları yapsınlar diye de peygamberler görevlendirilmiştir. Peygamberler de kendi ümmetlerine cihadı gerek ilmi ve gerekse fiili olarak göstermişlerdir.

Bugün her Müslümanın üzerine farz olan cihadın metodu Kur’an’ı Kerim’de her yönüyle beyan edilmiş ve Peygamber Efendimiz tarafından da bizzat uygulanmış ve de detaylandırılmıştır.

Yüce Allah, ‘Bizim uğrumuzda cihat edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyi ve yararlı işleri en güzel şekilde yapanlarla beraberdir.’ (Ankebut/69) buyuruyor.

Cihat, İlahi emirlerin ilklerindendir. Kur’an’ı Kerim’in ilk gelen ayetleri ‘Oku’ emri ile başlayan ilmî emreden ayetlerdir ki bunlar Alak Suresi’nin ilk beş ayetidir. ‘Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı ‘alak’dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.’

Daha ilk ayetlerin bile hemen muhataplarına ulaşması için Yüce Allah peygamber efendimize: ‘Ey örtünüp bürünen (Elçi) kalk ve uyar. Rabbini yücelt. Nefsini arındır. Şirkten uzak dur.’ (Müddessir/1-5) mesajıyla cihada başlamasını emretmiştir.

Demek, cihat ederken bu en temel üç şarta dikkat edilmelidir. Yüce Allah’ı yüceltmek, nefsi arındırmak ve şirkten uzak durmak. Tabi bunların dışında cihadın şartları da vardır. Mesela Asr Suresi’nde cihat, hakkın ve sabrın tavsiyesi olarak ifade buluyor. Yani cihat ederken dayatma değil tavsiye yöntemi kullanılacak ve buna rağmen cihat meşakkatli bir süreçtir ki o zaman da sabır metodu kullanılacak.

Cihadın nevileri

Cihadın nevileri vardır. Mesela insanın bizzat kendi nefsiyle olan cihadı ki bu, diğer cihatlar için insanı donanımlı hale getirir. Nefis ile cihat için insanın ilmini her daim derinleştirmesi ve ilmi ile amil olması gerekir.

Nefse karşı yapılan cihadın boyutları oldukça geniştir. Bir defa insan kul olmanın gereğini tam manasıyla yerine getirme çabasında olmalıdır. Bunun ölçüsü bütün iyilikleri yapmak ve bütün kötülüklerden uzak durmaktır. İyiliklerin başında İslam’ın şartlarını yerine getirmek gelir. Bunlar, kulun rabbine karşı sorumluluklarıdır. Sonra diğer kullara ve canlı cansız bütün varlıklara karşı sorumluluklar gelir.

Kullara karşı sorumlulukların başında ana babaya karşı sorumluluk vardır. Buyurdu ki Yüce Allah, ‘Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını vasiyet ettik! Çünkü annesi, onu nice sıkıntılara katlanarak (karnında) taşıdı. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. O halde önce Bana, sonra da ana-babana şükret!’ diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.’ (Lokman/14) Bir başka ayette de şöyle buyrulmuştur: ‘Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf!’ bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhametle ve alçak gönüllükle kol kanat ger. “Rabbim! Onlar küçüklükte beni nasıl şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster.” şeklinde dua et.’ (İsra/23, 24) ‘Bununla birlikte hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa onların sözüne uyma.’ (Ankebut/8) Peygamber Efendimiz de: ‘Allah’ın rızası, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Gazabı ise anne ve babayı öfkelendirmek suretiyle celbedilir.’ buyuruyor.(Tirmizi)