İnsan ne kadar kötü olabilir? Ne kadar alçalabilir? Bu durumun herhangi bir sınırı olmadığı için bizim inancımızda “hayvandan da daha aşağı” diye bir tanım vardır. Hayvan akıl yürüten bir varlık olmadığı için ne zaman ne yapacağını kestiremezsiniz. Hayvanlar doğası gereği içgüdüsel hareket ederler. Çok fazla yırtıcı olmamasına rağmen köpeklerin özellikle sürüler halinde olduklarında insanları parçalaması bundan dolayıdır. Hatta kendisine yıllarca bakan sahiplerini parçalayan köpek haberlerine de mutlaka denk gelmişsinizdir.
İnsanı insan yapan ahlâkî değerlerdir. Bu yüzden inanç, iman, hak din, Allah ve ahiret inancı önemlidir. Bir insanın keyfine göre yaşayamayacağını, kafasına göre takılmaması gerektiğini, her insanın üzerinde diğer insanların da hakkı olduğunu, ölümden sonra hesap olduğunu, insanların en hayırlısının insanlığa faydalı olan olduğunu belirten İslâm dinine bu ve benzeri sebeplerden dolayı inanıyoruz. İslâm dini toplumsal düzenin kurulmasından, hak ve adalet dengesinin oluşmasından, huzur ve barışın tesis edilmesinden yanadır. Tebessümü sadaka olarak ifade eder. İyilik yapmanın ne kadar önemli olduğunu anlatır bizim inancımız. İnsanların kalbini kırmamanın, gönülleri fethetmenin öneminden dem vurur. Devletlerin yaşaması bile insanın yaşamasına bağlanır. Yetim hakkı yememenin gerekliliğinden, başkalarının hakkını gasp etmenin felaketinden, yalanın, iftiranın lanetinden bahsedilir bizde.
Yaşadığımız dönemdeki en karmaşık durumlardan biri dini anlamak ile din ile aldatmak arasındadır. Dini yaşamak ile dini kullanmak arasındadır. Din ile kurtarmak ile din ile sömürmek arasındadır. Dolayısıyla bir Müslümanın namaz kılması bireysel bir konu iken, yalan söylemesi, iftira atması, kötülük yapması, başkalarının hakkına girmesi toplumsal bir meseledir. Yani bir insanın Peygamberimizi (sav) anlatırken ya da O’nun adı anıldığında duygulanması bir şeydir ama aynı insanın komşuları ile iletişimi, akraba, eş ve dostlarına yaklaşımı, iyilik mi yoksa kötülük mü yaptığı, diğerlerinin hakkına girip girmediği, sadaka verip vermediği, insanlığa faydalı işlerle mi yoksa insanlığı yok eden işlerle mi uğraştığı her şeydir. Asıl olan, bir insanın toplumsal anlamdaki tutum ve davranışlarıdır. Asıl olan, helallik gerektiren hallerdeki tutumudur. Asıl olan, kendisinin dışındakileri ilgilendiren konulardaki yaklaşımlarıdır.
Bir insan abdest alıyor, namaz kılıyor, hacca gidiyor hatta gece teheccüt namazlarını kaçırmıyor olabilir. Bu bizi ilgilendirmez. Biz bir Müslümanın, Narin yavrumuzun ya da onun gibi evlatlarımızın canına hangi vicdan ile kıydığına bakarız. Biz bir Müslümanın, nasıl olup da yetim hakkı yiyebildiğine, haksızlık ettiğine, rüşvet aldığına, torpili normal gördüğüne bakarız. Biz bir Müslümanın, faizi nasıl meşru gördüğüne, milletin malına nasıl çöktüğüne, nasıl olup da haksız menfaat sağladığına, diğerlerine karşı kaba davranıp tepeden baktığına, kibir ve riyayı nasıl olup da huy edindiğine bakarız. Biz bir Müslümanın, kendi kardeşlerine sırt çevirmesine, zalime boyun eğmesine, batılı Hak görmesine, ahlâksızlığa karşı sus pus olmasına bakarız. Biz bir Müslümanın, üç kuruş dünyalık için ahiretini nasıl olup da satabildiğine, az bir menfaat için Hakk’ı haykırmaktan nasıl geri durabildiğine bakarız. Biz bir Müslümanın, yoksulu gözetmemesine, fakirin hakkını yemesine, servet biriktirme derdine düşüp garip gurabayı görmezden gelmesine bakarız.
Yobaz kim midir? Yobaz, bireysel ibadetler içerisinde dünyasını kaybetmiş, çevresine kör ve sağır hale gelmiş, zalimin aradığı sessizliğe bürünmüş, din ile geçinen, din ile aldatan, bu dünyayı tam bir aldanma ile geçiren kimsedir. Allah İslâm’ı, Müslümanları ve bütün insanlığı bunun gibi yobazların şerrinden korusun.