Şöyle kısaca son yüzyıla baktığımızda ortalama 20 yılda bir büyük değişim ve dönüşümler yaşadığımızı görüyoruz. 1923’de Cumhuriyetin ilanı, 1938’de Atatürk’ün vefatı ve İnönü döneminin başlaması, 1960 darbesi, 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 post modern darbesi, 15 Temmuz 2015 fetö darbesi.

2015 yılından sonra her şey öncesinden çok daha hızlı bir şekilde dönüşmeye başladı. Gündemler hızla değişir hale geldi. Türkiye ekonomisi ciddi bir darboğaza girdi, ardından dünya genelinde pandemi dönemi yaşandı, uluslararası siyaset, ticaret alt üst oldu. Bir yılı aşkın bir süre önce Siyonist İsrail orta doğudaki binlerce yıllık planlarının son virajına girme düşüncesi ile hayallerindeki büyük İsrail projesinin kanlı adımlarını atmaya başladı. Bu arada bütün dünya ülkeleri pandemi sonrası sıkıntılarından kurtulurken bizde pek bir değişiklik olmadığı gibi sorunlarımızı çözemez hale geldik.

Geçtiğimiz günlerde fetö elebaşı terörist gülen öldü. Öncesinde menzil şeyhi vefatından sonra menzil tarikatında taht kavgaları başladı. Daha öncesinde Mahmud efendinin vefatı ile benzer sorunlar Fatih Çarşamba’da yaşandı ve halen devam ediyor.

15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında İslâmî alanlara olan güven yerle bir olmuştu. Tarikat ve cemaatlerdeki diğer gelişmeler de yangına benzin olarak üzerine eklendi. Mevcut iktidarın haktan, hukuktan, adaletten yoksun tutumları yıllardır bütün bu olayların tuzu biberi oldu. En son Bahçeli’nin açıklamaları ile siyasal alanda da müthiş bir kırılma gerçekleşti.

Bu defa ortalama 20 yıl geçmeden yine büyük bir değişim ve dönüşüm dönemi ile karşı karşıya gelmiş durumdayız. Sosyal alanların tamamında yeni gelişmeler olacağı kesin ama bu gelişmelerin, olumlu ya da olumsuz, tamamının sağ cenahta cereyan etmesi çok enteresan. Dernekler vakıflar kendinden geçmiş, tarikat ve cemaatlere güven kalmamış, çoğu parçalanmış, mevcut iktidar ve ortakları itibarını kaybetmiş durumda.

Önümüzdeki günlerde her alanda yeni yeni oluşumların ortaya çıkacağı kaçınılmaz. Bu arada kendini yenileyemeyen, kabuğunu kıramayan, aynı ezber işleri tekrar tekrar gündem yapıp farklı sonuçlar bekleyen tüm yapılarda yolda kalacaktır. Daha birkaç ay önce Yavuz Ağıralioğlu’nun kuracağı partinin hangi boşluğu dolduracağını tartışırken bir anda Bahçeli’nin açıklamasıyla büyük bir boşluk imkânına ulaşması çok enteresan. Öyle görünüyor ki, milliyetçi cephede ciddi hareketlilikler olacak. Muhafazakâr sağda ise siyasal açıdan değişen pek bir şey yok gibi. Her ne hikmetse Ak Parti ne kadar hata yaparsa yapsın ciddi anlamda kan kaybetmiyor ya da Ak Partinin alternatifi olarak görülen partiler doğru adımları, uygun zamanda atmayı beceremiyor.

Bu arada sol cenahta CHP, aşağı yukarı bir güçle emin adımlarla yoluna devam ediyor. CHP ile alakalı en enteresan detay ise önümüzdeki yıllarda yapılacak olası bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye’nin en güçlü iki adayı olan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı kendi kadrolarında barındırıyor olmaları. Şöyle bir enteresan detay da bu iki adaydan birinin milliyetçi kökene, diğerinin liberal sağ kökene sahip olmasına rağmen CHP içerisinde Türkiye’nin en büyük iki ilini yönetiyor olmaları.

Çok ilginç bir yola girdik, bakalım yolda bizi neler bekliyor ve bu yol nereye çıkacak.