Birleşmiş Milletler’in 1967 kararı

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 22 Kasım 1967 tarihinde oy birliği ile aldığı 242 sayılı kararda; ‘Savaş yoluyla toprak kazanılmasının kabul edilemeyeceği, böl­gedeki her devletin güvenlik içinde ya­şayabileceği âdil ve devamlı bir barışın gerekliliği’ vurgulanıyordu. Ayrıca barışın ger­çekleşmesi için de; ‘İsrail’in son savaşta işgal ettiği topraklardan askerini çekerek savaşa son vermesi’ şart koşu­luyordu. ‘Mülteciler sorununun âdil bir çözüme kavuşturulması, bölgedeki her devletin toprak bütünlüğünün ve siyasi bağımsızlığının garanti altına alın­ması’ ilgili madde çerçevesinde zikredilen diğer konulardı.

Tabii bunlar, İsrail’i tanıma adına Arap ülkelerine adeta ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek anlamı taşıyordu. Zaten İsrail’de güvenlikli ve ta­nınmış sınırlara dayanan bir barış ger­çekleşmedikçe işgal ettiği topraklardan çekilmeyeceğini açıklıyordu. 

Ne Birleşmiş Milletler’in kararı ne de İsrail’in tutumu, toprakları işgal edilen Arap ülkelerinin duruma rıza gösterecek bir adım atmalarına yetmediği gibi Arafat’ın liderliğindeki el-Fetih örgütü de bu arada gerilla hareketine başladı. Daha sonra Filistin Kurtuluş Örgütü ve el-Fetih birleşince filistinlilerce İsrail’e karşı saldırılar yoğunluk kazandı.

Ağustos 1969’da fanatik bir yahudinin Mescid-i Aksa’yı yakmaya kalkışması İslâm dünyasının tepkisine neden oldu. Eylül 1969’da Rabat’ta toplanan İslâm Konferansı Teşkilatı, bir hafta önce Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı ‘İsrail’in Kudüs’ten çıkması ve Kudüs’e 1967 öncesi statüsünün iade edilmesi’ yönündeki 267 sayılı kararını benimsedi. Ancak İsrail, bu kararı tanımayınca Filistin Kurtuluş Örgütü’nün de yahudilere karşı saldırıları yoğunlaştı. Fakat daha sonra örgütün faaliyetlerini yürüttüğü Ürdün’de çıkan iç karışıklıklar, Filistinlilerin gücünü zayıflatmaya başlattı. Ürdün’deki karışıklıkların giderilmesi adına muhtelif çabalar da sonuç vermeyince Arap ülkeleri arasında yeni gerginlikler meydana geldi.

Arap ülkeleri arasındaki dağınıklık süredursun Ekim 1973’de yeni bir Arap-İsrail savaşı patlak verdi. İsrail’i 1967’de işgal ettiği topraklardan çıkarmak amacıyla Mısır, Süveyş Kanalı’ndan ve Suriye’de Golan Tepeleri’nden saldırıya geçtiler. Ancak Batı’nın desteğini alan İsrail bu savaştan da gerek Mısır ve gerekse Suriye’den toprak alarak kazançlı çıktı.

Camp David [1] Anlaşması

Sina Yarım Adası’ndan çekilmesine karşılık Mısır’ın İsrail’i tanıması Mart 1979’da imzalanan Camp David anlaşmasıyla sağlandı. Amerika Başkanı Jimmy Carter’in arabuluculuğuyla Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ve İsrail Devlet Başkanı Menahem Begin tarafından imzalanan anlaşma ilk defa bir Arap ülkesi tarafından tanınması açısından İsrail için oldukça önem arz ediyordu. Zira bölgenin en önemli ülkesi Mısır’dı ve böylelikle İsrail için tehdit olmaktan çıkmıştı.

Filistin Kurtuluş Örgütü, anlaşmayı tanımadığı gibi diğer Arap ülkeleri de Enver Sedat’ın Filistin davasına ihanet ettiğini ileri sürerek Mısır’la olan diplomatik ilişkilerini kesme yönünde karar aldılar. Birleşmiş Milletler de bu anlaşmayı tanımayarak Kasım 1979’da genel kurulun aldığı 34/65 B sayılı kararla geçersizliğini ilan etti.

Camp David Antlaşması'nın bir maddesi de Batı Şeria ve Gazze’de Filistinlilere özerklik verilmesi yönündeydi. Anlaşma gereği Mayıs 1979’da Mısır ve İsrail arasında başlayan müzakerelerde Mısır, Birleşmiş Milletler ve Arap ülkelerinin de tepkisini dikkate alarak İsrail’in Doğu Kudüs dâhil Batı Şeria ve Gazze’den bütünüyle çekilerek Filistinlilere devlet olma hakkının tanınması üzerinde durdu. İsrail ise bunu reddettiği gibi özerklik konusunda da çizdim oynamıyorum taktiğini uyguladı.

İsrail’in uzlaşmaz tutumu karşısında Haziran 1980’de Avrupa Ekonomik Topluluğu da Filistin lehine Venedik’te bir bildiri yayınladı. Yine aynı tarihlerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İsrail’in Kudüs’le ilgili bütün adımlarını geçersiz sayan 476 sayılı kararı aldı. Bütün bunlara rağmen Batı’nın yaramaz çocuğu rolünü oynayan İsrail, bildiğini okuyordu. Tabii buna karşılık batılılar da her hangi bir müeyyide uygulamıyor, bugün dahi olduğu gibi adeta; ‘Ne yapalım yaramaz çocuğumuza laf dinletemiyoruz.’a getiriyordu. 

Filistin’le İsrail arasındaki gerek siyasi ve gerekse askeri gerginlikler hiç bir zaman son bulmadı. Bugün hâlâ yahudiler, bir taraftan sınırlarını sürekli genişletmeye devam ederken bir taraftan da Arap ülkelerinin kendilerini tanıması için bir takım atraksiyonlarda bulunuyorlar. Buna karşın Filistinliler de yurtlarını yahudilerden kurtarma arayışlarını sürdürüyorlar. Fakat kim ne yaparsa yapsın batılıların şeytani yaklaşımları hep İsrail’in kazançlı çıkmasını sağlıyor.

Devam edecek

  [1] Camp David, Amerika’nın Maryland Eyaleti sınırları içerisinde bulunan ve Amerika başkanlarının tatil, dinlenme ve inziva amaçlı kullandıkları evin adı. 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1] Camp David, Amerika’nın Maryland Eyaleti sınırları içerisinde bulunan ve Amerika başkanlarının tatil, dinlenme ve inziva amaçlı kullandıkları evin adı.