Beterin beteri vardır.

Allah, beterinden korusun.

Ölenlere rahmet, kalanlara sıhhat ve afiyet versin.

Sizin sessiz, derinden gelen acılarınızın dumanı sardı yüreklerimizi de, bizi kendimize getirdi.

Telefonların kesik olduğu yerde feryadınız, bütün yüreklerde yankılandı da, yürekler yandı ve yardıma koştu.

Şu anda enkaz altında elinizi tutan el, bankada tuttuğunuz para veya koltuk değil, yanık yürekli askerin eli, AFAD’ın eli, polisin eli, itfaiyenin eli, derneklerin, vakıfların, hayırsever insanlarımızın elidir.

Güçlerine güvendiğimiz oğlumuz kızımız, enkaz altında sizinle inlerken, küs komşumuzun uzanan elidir.

Bir milletin el ele, kol kola, kese keseye, kasa kasaya yardımlaştığına sebep oldu deprem.

Yaralarımızı yine yar olanların sardığını gösterdi deprem.

Türkçe, Yaratan, yar, yara ve yardım kelimeleri de  aynı köktenler.

Yaralarınızın sizde meydana getirdiği feryadı figan, tüm gönüllerde ve gözlerde sele dönüştü.

Hakk’ın yardımıyla halkın yardımını birleştiren deprem.

Düşmanları bile dost eden deprem.

İnsanın en yakın yardımcısı Allah’tan sonra insandır.

Ölen çocuklarınız doğrudan cennete, yaşlılarınız da inşallah şehit sevabı alacaklardır.

Biz, size elimizden geldiği kadar yardım ederken, hastanedekiler, siz de dışarıdakiler için dua ediniz.

Çünkü siz, en derinden, saf, art niyetsiz, hilesiz hurdasız, dünyadan geçmiş, Mevla’dan başka umudu kalmamış halde dua ediyorsunuz.

Dertler, sıkıntılar, yaralar, korkular insan ufkunu ve dua kapısını en iyi açan hallerdir.

Sıkıntılar, dertler, kederler, korkular, insanlığın ölmediğini, dipdiri olduğunu, hem de her an yardıma hazır bir millet ordusu olduğunu ortaya koymuştur.

Materyalist, maddeci eğitimin zararını kör gözler de anlamıştır.

Maddeci bilimciler, fay hatlarını, kırılmaları, sarsıntıları, titreşimleri, derinliği anlatılır da, fay hatlarını yaratan ve yöneten Hayy olan Allah celle celalühün adı, hiçbir zaman dillerine gelmez.

Dilini yaratamayan, diline hâkim olamayanların, dillerine layık olmadığı için, “Bütün bu sarsıntıları yaratan Allah’tır” diyemiyorlar.

Gül üzerinde şakımak için bülbül olmak gerekir.

Hiçbir sinek, gül üzerine konmazmış.

Deprem mühendisliği fakültesinde dersini anlatan öğretim üyesine öğrencinin biri, “Tabancanın şarjörüne mermiler yerleştirilse, namluya merminin biri sürülse ve dolaba koyulsa, on yıl değil, bin yıl dursa tetiğe basan olmazsa tabanca patlamaz.

Sayın profesör, depremin tetiğine kim basar?” dese, sınıfta bırakmanın dışında ne söyleyebilir?

Bu deprem, askerleri, polisleri, AFAD’cıları, doktorları, yol, su, elektrik, telefoncuları ve tüm milleti tek ve yekvücut yaptı.

İnşallah, bundan sonra eğitime el atılır da okullardan depreme dayanıklı adam yetişir.

Geçmiş depremlerin birinde “Depreme Dayanıklı Adam Yetiştirmeli” başlıklı bir teklif yazısı yazmıştım.

Dünkü yazımda, “Depreme Dayanıksız Adamı” yazdım.

Bu deprem ders olur da, maddeci, materyalist eğitim alan,

Taksi şoförünün cebindeki elli lirayı alabilmek için öldüren,

Ninenin kolundaki bileziği gasp edebilmek için kolunu kesen,

Kaçak kat yapan, demirden, çimentodan çalan,

Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan, müteahhit, müdür, mühendis, müfettiş, profesör yetiştirmeye bir son verilir inşallah.

Mehmet Akif Ersoy merhumun:

“Eğer çiğnenmemek isterseler seylâb-ı eyyâma;

Rücû’ etsinler artık Müslümanlar, sadr-ı İslâm’a.”

Yani, “Eğer Müslümanlar, günün çirkef seline kapılıp yok olmak istemiyorlarsa, artık İslam’ın en saf haliyle yaşandığı asrısaadeti örnek alarak yaşamaya dönsünler” temennisinin gerçekleşmesi umuduyla.