Halide SİVRİ
“Yaşamın da ölümün de hayırlısı!” Meşhur sözümüz… Peki ya doğumun? Doğumun da hayırlısı önemli değil mi? Gerçi doğru ya, doğumun hayırlısı hayırsızı mı var? Bildiğimiz doğum işte(!).
İnsanoğlu yaratıldıktan sonra ruhlar aleminde bekletilir ve zamanı gelince ana rahmine düşerek dünyaya gelme hazırlığına koyulur. Kal-ü beladan ana rahmine, ana rahminden dünyaya ve dünyadan da ahirete geçişte insanın hiçbir iradî eylemi yoktur. Her insan bu durakları sırayla ve Allah’ın takdiri doğrultusunda yaşar. Kadına verilen fıtrat gereği dokuz ay boyunca karnında taşıdığı yavrusu doğum olayı ile kucağına verilir. Ancak bugün geldiğimiz noktada ekini ve nesli ifsat etmeye çalışan bozguncu topluluk (Bakara, 205) gerek algı operasyonlarıyla gerekse sistemsel etkenlerle doğum eyleminin fıtratına müdahale etmiş durumdadır.
Doğum eyleminin özüne baktığımız zaman çok basit olmadığını fakat normal giden bir hamilelik sürecinin bugünkü birçok işleme gerek duymadığını söyleyebiliriz. Bu sonuçlara da Kur'an-ı Kerim’in Hz. Meryem’in doğum anını anlatışından varıyoruz.
1. Hz. Meryem, doğumu esnasında tek başınadır ve ona insanlarla arasına perde çekmesi buyrulur. (Meryem Suresi, 16-17. Ayetler) Bu durum kadının tek başına doğurmasını şart koşmasa bile tek başına da muhakkak doğum yapabileceğini ve fıtratın buna müsait olarak yaratıldığını gösterir.
2. Hz. Meryem’in doğumunu irdelemeye devam ettiğimiz zaman doğum esnasında Allah bir su/nehir yaratmıştır ve yanındaki hurma ağacını sallayarak hurmaların dökülmesi suretiyle hurma yemesini buyurmuştur. (Meryem Suresi, 24-25. Ayetler) Yani bir kadın doğum anında bir şeyler yiyip içebilir. Hatta yiyip içmesi onun için faydalıdır ki ayette bildirilmiştir.
3. Hz. Meryem doğum sancısı ile bir hurma ağacına dayanmıştır. ( Meryem Suresi, 23. Ayet) Buradan da varacağımız sonuç, kadın herhangi bir yere yatmadan veya uzanmadan doğum yapabilir, yapmalıdır.
Doğumun fıtratının farkında olan bir baba ise kadının ve bebeğin teslimiyet ve tevekkülden sonra en önemli destekçisidir. Hatta aile olma yolunda anne baba ile başlayan bu süreç anne-baba-bebek üçlüsü ile sonlanmalıdır. Baba, doğumun başrolündedir. Doğum yapan kadındır ve doğan da bebektir. Fakat baba ise bu sürece kol kanat geren, kolaylık sağlayan, süreci yöneten kişidir.
Bugün gelinen noktada babanın doğumda bebekle ve anneyle bağı tamamen koparılmıştır. Baba; anneyi hastaneye getiren, doğum anında doğumhane kapısının önünde bekleyen ve kucağına bebeği tutuşturulu verilen bir konuma indirgenmiştir. Oysa annenin ve bebeğin o an ebeye, doktora ya da herhangi bir cihaza değil, babaya ihtiyacı vardır. Çünkü doğum, bilinçli bir anne için kendiliğinden gerçekleşen ve su gibi akan bir süreçtir. Ne telaşlı ne aciliyetli bir durum söz konusudur. Ee peki, biz niye hep acil bir şey var zannettik? Çünkü eski filmlerde ve bugünün dizilerinde anne hep bağırdı, hastane çalışanları hep telaş yaptı, eve gelen ebe muhakkak aceleciydi ve BABA olayın seyircisiydi. Hatta mümkünse baba evden, ortamdan mutlaka uzaklaştırılırdı: “Hadi oğlum sen biraz kahveye git, dolaş, durma burada!” Babanın bu sürecin dışında tutulması doğumu zorlaştırdı. Kur'an’da da anlatıldığı gibi kadının fazladan hiç kimseye ihtiyacı yok. Etrafına toplanan 7-8 kişi doğumun mahremiyetini ortadan kaldırıp dünyaya gelecek olan bebeğin ve annenin haya duygusunu zedeliyor fark etmeden. Oysa bebeğin oluşması aleni bir olayla başlamadı. Doğum neden bu kadar aleni olsun ki? Başından sonuna kadar mahremiyetini koruyabilen bir süreç kolaylıkla ilerleyecektir.
Algılarımızı kirleten bir diğer konu ise pek çok kadının anlattığı lüzumsuz doğum hikayeleridir. Her kadının hikayesi kendine özeldir, özel olmalıdır. Yine aynı ifadeyle nasıl ki bebeğin oluşumu herkesle paylaşılmıyorsa doğumu anında yaşananlar da mahremiyetini koruması gerekir. Aksi takdirde anne adaylarının zihinlerinde iyisiyle kötüsüyle bir algı oluşacak ve annenin doğumunu etkileyecektir. Bu hikayeleri mümkünse dinlememek, anlatılmasına zemin oluşturmamak ve dikkate almamak en doğrusu olacaktır.
Peki, doğumda baba neden bu kadar önemlidir? Baba ne yapmalıdır? Öncelikle baba, aile olmanın gerektirdiği sorumluluk duygusuyla eşinin ve bizzat kendisinin de yaşayacağı doğum olayı konusunda bilinçlenmelidir. Doğum sürecinin aşamalarını öğrenip hangi aşamada ne yapılması gerektiğine vakıf olmalıdır. Kur'an-ı Kerim’in kamil ve şamil bir kitap olması sebebiyle bu konuya da değindiğini bilmeli ve doğumun fıtratını doğru kaynaklardan öğrenmelidir. Sonrasında fıtrata ters olarak gerçekleşecek müdahaleler hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Karşılaşabilecekleri doğumun doğallığına aykırı durumlar için önlemini oluşturmalıdır. Neden bunların hepsini baba düşünmelidir? Çünkü bilinçli bir baba, annenin o anki hissiyatını, yapabileceklerini ve yapamayacaklarını, neleri yaparsa doğuma bir olumsuzluk olarak döneceğini bilmektedir. Bu noktada “sürecin hatırlatıcısı, yöneticisi ve ilerleticisidir” denilebilir. Doğum öncesi hazırlıklarını bebek odasının düzeni, lohusa terliği siparişi, ay ay çekinecekleri fotoğraf pozları üzerine konuşarak geçirmemiş; hamilelik çekimi, cinsiyet partisi, babyshower partileri gibi lüzumsuz telaşlar ile geçirmemiş anne baba doğuma dair öğrendikleri bilgilerle birlikte aldıkları doğum anı kararları ile süreci en iyi şekilde ilerleteceklerdir. Bu ebeveynler kendilerine dayatılan sisteme teslim olmayıp olması gerekeni en güzel şekilde araştırmış ve nerede ne yapacakları konusunda bilinçli çiftler oldukları için ahenkli bir akış onları bekleyecektir. O halde doğum konusunda şuur sahibi bir baba:
· Eşinin doğumu başladığında acele bir şekilde hastaneye koşmaz. Sürecin nasıl ilerleyeceği bilgisine sahiptir. Doğumun sakin gerçekleşmesi gerektiğini bilir ve herhangi bir aksi durum olmadıkça annenin telaşlı hastane ortamından uzak ve kendi evinde huzurluca bebeğini beklemesini sağlar.
· Doğumda annenin güçsüz düşeceğini, enerji verici gıdalar tüketmesi gerektiğini bilir. Eğer annenin mide bulantısı olmuyorsa kuru üzüm, kuruyemiş, hurma gibi şeyler yedirebilir. Ayrıca bunları doğum çantasına da koyabilir.
· Süreçte öğrendikleri nefes egzersizlerini anneye hatırlatır ki anne ağrıya, kasılmalara değil nefesine odaklansın. Böylelikle eşinin gelen doğum dalgalarını en hafif şekilde atlatmasını sağlar. Kadın o an için tüm öğrendiklerini unutsa bile baba hatırlatıcı rolüyle eşine yardım eder.
· Anneye olumsuz herhangi bir şey yansıtmayacak kadar sakinliğini korur. Her şeyin yolunda gittiğini ona ifade eder. Çünkü bilir ki eşi en hassas anını yaşıyordur ve en ufak bir olumsuzluk bebeğin dünyaya geliş anını etkileyecektir. En hassas ve en özel an güzellikle geçirilmelidir.
· Doğum dalgalarının süresini en başından beri tutar. Dalgalar 5 dakikaya bir olmaya başladığında ve dalga süresi azalmaya başladığında hastaneye geçmek için yola koyulur. (Bu durum her şeyin normal seyrinde gittiği süreç ve kişiler için geçerlidir. Aksi takdirde doktora tabi olunmalıdır.)
· Hastane işlemlerini mümkünse en hızlı şekilde halletmelidir. Çünkü kadının dilinden anlayacak ve ona en çok yardımcı olacak olan eşidir.
· Doğum dalgalarının yoğunlaştığı ve hatta zirve yaptığı noktada nefes egzersizlerini tekrardan hatırlatmalıdır. Bu yetersiz kalıyorsa annenin beline veyahut sırtına masaj yapmalıdır. Bunu bugün douala, doğum koçu adını verdikleri kişiler ya da ebeler de yapmaktadır. Ama hangi parmak uçları bir kadına en iyi hissettirebilir ki? Allah eşler arasına koyduğu muhabbet gereği erkeğin parmak uçlarını kadına şifa vesilesi kılmıştır. Ne bir ebe ne doula hiçbiri babanın masajı kadar anneyi rahatlatıcı etkiye sahip olamayacaktır.
· Doğum anı ve öncesinde hastane çalışanları ile muhatap olacak kişidir baba. Anne zaten doğum anında planlamadıkları birtakım uygulamalara razı gelebileceği için ve direnemeyeceği için babanın devreye girmesi ile durum değişecektir. Doğum sürecini gereksiz yere hızlandırmak için yapılacak her türlü müdahale doğumun fıtratına terstir. Ciddi bir durum söz konusu olmadıkça yapılacak müdahalenin reddini ve gerekirse reddinin izahatını doktora veya ebeye uygun bir dille yapacak kişidir baba.
· Eşi ile birlikte sürece vakıf olduklarını ve bilinçli bir ebeveyn olduklarını gösterecek kişidir aynı zamanda. Duruşu ile, eşine destek oluşuyla, hastane çalışanları ile olan diyaloguyla kendisine yakışır şekilde olmalıdır. Böylelikle inandıkları şekilde fıtrata uygun bir doğum gerçekleştirmek mümkün olacaktır.
· Doğum konusunu bir kadın kadar araştırmak zorundadır. Çünkü müdahale yapılacağı takdirde bunun artısını eksisini görüp karar verebilecek kadar da olsa yeterliliğe sahip olmalıdır.
· Doğum anında annenin yanında olarak kadının yalnız olmadığını ve sürecin sadece doktorun, ebenin bildiği ile değil, annenin de rızası doğrultusunda ilerlemesini sağlar. Doğumuna, hanımına ve bebeğine sahip çıkarak aile olmanın gereğini yerine getirir.
Böylelikle:
1. Baba ile bebek arasındaki bağ daha hızlı kurulur. Çünkü baba her aşamada ailesi ile beraberdir ve sürece dahildir.
2. Anne kendisini yalnız hissetmez ve tanımadığı insanlar arasında en mahrem halinin gerçekleşiyor olması konusundaki hisleri eşinin yanında olması ile iyileşir.
3. Bilinçle başlayan bir süreç bilinçle sonlanmış olur.
Bilinçli ve doğası bilinen bir doğum her kadının hakkıdır. Medya yoluyla kirletilen algılar temizlenmelidir. Neslin sağlıkla çoğalması noktasında medya çok büyük zararlar vermiştir. Algılar kirletilerek annelere doğum korkusu salınmıştır. Korku ise doğumun fıtratını öğrenmekle aşılacaktır. Doğru kaynaklara erişildiğinde zamanla doğum algımızla nasıl oynandığı ve sağlık sektöründe doğumu zorlaştıran uygulamaların nasıl yerleştiği görülecektir. Yerçekiminden destek alınarak ebe örekesi denilen sandalye yerine doğum masasında yerçekimine meydan okuyan pozisyon, annenin vücudunda hiç durmaksızın ağrı oluşturan suni sancı, planlı sezaryen ameliyatları, beklemeksizin vakumla çekilen bebekler, vs. birçok müdahale ile nesil ilk nefesinden itibaren bozulmaya çalışılmaktadır. Dizilerde doğum çığlıkları gören anne, doğumun çığlık çığlığa olacağını düşünmekte ve bebeğini çığlıkların oluşturduğu itici durumla karşılamaktadır. Bebek ise dünyaya gözlerini açmasıyla hayatının ilk travmasını yaşamaktadır.
Doğum konusunu önemsemezsek çocuklarımızı nasıl büyüttüğümüzün, ne giydirip ne yedirdiğimizin çok da önemi olmayacaktır. Doğumuna müdahale edilmiş bir bebek mücadele ruhunu kaybettikten sonra istediğiniz kadar bilinçli ebeveynler olun.
Doğumun özünü ve doğasını bilen, kirli algılarından arınmış bir anne baba ise doğumun lezzetli ve mucizevi bir an oluşuna şahitlik edecektir. İlk nefesinden itibaren teslimiyet ve tevekkülle süslenmiş nice hayırlı nesillere…