Konunun uzmanları “İstanbul’un kendi suyu zaten bitmiş durumda, dışardan taşınan suyla bu değirmen döndürülüyor” diyorlar.
Oysa atalarımız “taşıma suyla değirmen döndürülmez” demek suretiyle önemli bir gerçeğin altını çiziyorlardı!
Şimdi yapılan, atalarımızın yerden göğe haklı uyarılarına karşın taşıma suyla değirmeni döndürmeye çalışmaktan başka bir şey değil!
Konunun uzmanları bir de İstanbul’un kendi kaynakları ile ancak 5-6 milyonluk şehrin ihtiyacının karşılanabileceğini söylüyorlar. Demek ki neymiş?
Şehirleri çok büyütmemek gerekiyormuş! Şehirleri kurarken ya da geliştirirken etrafındaki su kaynakları dikkate alınmalıymış!
Bu kurallara uyulmazsa taşıma su ile değirmen döndürme mecburiyeti hasıl oluyormuş!
Konunun uzmanları gerçekleri böyle açıklıyorlar ama onları nazarıdikkate alan yok gibi!
Kendilerinin “her şeyi bildiklerini” sananlar, konunun uzmanlarına inat adımlar atmayı sürdürüyorlar.
Nüfusunun hızla azaltılması gereken yerlerde nüfusu katbekat artıracak adımlar atmakta bir sakınca görmüyorlar.
Sonra da o yerleşim alanlarının ihtiyaçlarını karşılamak için çırpınıp duruyorlar.
Ne su yetiyor, ne yol yetiyor ne de temiz hava yetiyor.
Uzaklardan su taşınıyor, yol üstüne yol yapılıyor, ulaşım için farklı modeller devreye sokuluyor.
Bunlar yapıldıkça da nüfus katlanıyor. Yani tam bir kısır döngü yaşanıyor! Oysa yapılması gereken iş çok basit!
Mahalle haline getirdiğimiz köyler yeniden cazibe merkezi haline sokulmalı ve nüfusun belli şehirlerde yoğunlaşmasına dur denilmeli.
Bu yapılmadıkça yani köyler yeniden cazibe merkezi haline getirilmedikçe ülkenin iki yakasını bir araya getirmek asla mümkün olmayacaktır.
Hem bugün İstanbul’un tek sorunu su değil ki!
İstanbul aynı zamanda deprem riski ile de karşı karşıya!
İstanbul’un, Kanal İstanbul gibi “çılgın projelerden” çok köyleri cazibe merkezi haline getirme gibi “aklı başında projelere” gereksinimi var.