Siyasette modernizm ve gelenek üzerine…

Abone Ol

Siyaset ve politika uygulamada birbirinden farklı olan iki kelime. Biz ikisini de aynı anlamla kullanma hatasına düşüyoruz çoğu zaman. Siyaset bir gelenek ise politika modernize edilmiş, zamana uydurulmuş, değişgenleri sistem tarafından dizayn edilmiş bir demokrasi anlayışı. Modernizme karşı ciddi önyargılarım var. Bu yüzden ben siyaset ve onun geleneğine inanıyorum.

Modernizm için şöyle bir tarif yapılır; değişmezleri değişgenlerle değiştirme işine modernizm diyoruz. Yani kökü yok. Zaman nereye savurursa şartlar neyi gerektiriyorsa servis sağlayıcılarının konforu üzerine bina inşa etme işi bir bakıma. Kökü olan demek negatif anlamda kullanılan “dogma” demek değildir. Aksine defalarca denenmiş, tecrübe edilmiş bir bilgidir gelenek. Gücünü bu kökten alır.

Demokrasi, doğası itibari ile hiçbir geleneği kabul etmeyen bir zulüm sistemidir!

Bu yüzden gelenekler iyileştirilirse fayda sağlar. Ama siz geleneği modernize etmeye kalkarsanız tarihten ve kökten gelen gücünden vazgeçmek zorunda kalırsınız.

Günümüz siyaset anlayışında iki çatışma görüyorum. Bir akım modernizme ayak uydurarak liberalleşmek istiyor. Elitlerin beklentisi sistemi böyle kuruyor çünkü. Bu yol mevcut dünyayı daha iyi bir yere getiremez. Bozuk sistem rehabilite edilmek istemiyor çünkü. Bu sistemin devam etmesini istiyor. Herşeyin küresel olmasında mutabık. Bu durum beni ürkütüyor.

Çatışmanın diğer tarafında da yobazlar var. Yobazlık, bir sistemi anlamadan, körü körüne savunmak olarak algılayabilirsiniz. Kemalizm böyle bir yobazlıktır, faşistliğe varan milliyetçilik böyle bir yobazlıktır, şeriat tartışmaları buna benzer bir yobazlıktır. Ben buna da karşıyım.

Tüm insanlığın saadeti için bir yol tutturmak kolay değil. Bunun için ötekini netleştirmen ve geleneğini sürekli iyileştirmen gerekir. Herkesi muhatap alabilmelisin ama her fikre saygı duyulmayacağını, fikirlerin bir saygı sebebi olmadığını da bilmelisin. Modern dünyanın kelimeleri muallaktır. Her duyan başka bir anlam çıkarabilir bu kelimelerden. Geleneksel siyasetin kelimeleri ise kullanıcısına göre değişmez. Hak ve çıkar arasındaki fark modernizmde saydamlaşırken gelenekte bu iki kelimenin farkı oldukça nettir. 

Kişi, kurum, o onu dedi bu bunu dedi yerine kavramları konuşmaya başlarsak bize daha fazla fayda sağlayacağına inanıyorum.

Üstelik bu günlerde Filistin gündeminin dışındaki gündemleri de pek umursamıyorum. Yapılan her işte o işin içinde bulunduğumuz bu zamanda yaşanan ve hergün yaşanmaya devam eden katliamları önlemek için ne faydası olduğunu soruyorum. Buraya şunun notunu düşmeliyim. Filistin için gündemimde ayırdığım yerin çokluğu pozitif ayrımcılıktan kaynaklanmıyor. Beni bilen bilir. Dünyada zulüm neredeyse ben bilgi sahibi olmak için mücadele veririm. Filistin hassasiyetim diğer mazlumlara gösterdiğim hassasiyetten daha az değil. Ama ben inanıyorum ki eğer İsrail sorunu çözebilirsek, Filistin meselemiz olabilirse dünyadaki mevcut bütün sistemlerin kendini yeniden başlatması gerekeceğine inanıyorum. Bu yüzden halkı müslüman olan ülkelerden beklentim fazla. Türkiye bu işin amiral gemisi olmak zorunda. Bu yüzden iktidar partisini korkaklıkla yahut işbirlikçilikle itham ediyorum. Yeni bir dünya hedefi olan Milli Görüş’ün partisinde yaşananlar bu yüzden canımı sıkıyor. Şu dünyadaki hiçbir derdimiz Gazze’nin bir anına eşit değil. Davam kitabını okumuşsunuzdur. Körfez savaşı öncesinde verilen 11 günlük bir mücadele anlatır orada. Ben o mücadeleyi görmek istiyorum. Gazze yanarken Saadet Partisinin genel başkanlığı adına sosyal medyada yazılanlar vebaldir. Kusura bakmayın ben bu vebali sizinle paylaşmayacağım. Süreçte yine herkes bir taraf tutturdu kendisine. Ben bu taraflardan biri olmayacağım. Yaşadığım bu zamanda aylardır içim yanarken, kendisinden hareket beklediğim ideolojinin mensupları sosyal medya trolü olmaya çalışıyor ve ben bunu görüyorum ya. Size hakkımı helal etmiyorum.

Eğer derdiniz yeni bir dünya kurmaksa o telefonları ellerinizden bırakın da sokaklarda buluşalım…

Kalbinizin sahibine emanet olun efendim…

Eyvallah!!!