Evet, niçin kendi planımızla ilgilenmiyor ve neden kendi senaryomuzu uygulamıyoruz? Dünyanın zalim senaristleri, zulüm senaryolarını yazmışlar, günü gününe de sahneye koyuyorlar. Senaristler, azgınlıklarından dolayı lanetlenmişler; yönetmen ve aktörler ise kanla beslenen sapmışlardır. Ama asıl acı vereni, figüranların Müslüman olması. Sahne: Ortadoğu, oyunun adı: vahşet. Sahneler: bombalama, katliam, kan, gözyaşı, feryatlar, haberler, kınamalar, kanıksamalar vs. Dur diyecekler, ne yazık ki narkozlanmış, mışıl mışıl uyuyor maazallah.
‘Niçin işgallere göz yumuyor ve hatta işgalcilerle müttefik oluyoruz?’ Anlamak mümkün değil. Oysa Müslüman olarak dünyadaki bütün işgalleri yok etmek, onun yerine fetihler yapmak, öncelikle gönüller fethetmek, hatta önce kendi iç dünyamızı fethetmek gerekmez mi? Tabii ki gerekir. Niçin mesela Yunus’a kulak vermeyiz bilmem ki?
Ben gelmedim kavga için,
Benim işim sevgi için,
Dost evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.
Evet, gönüller yapmaya, gönüller fethetmeye geldik biz bu âleme. Ama kendi gönlümüzü fethetmeden nasıl gönüller fethederiz ki? Önce kendimizi bilmeliyiz ki o zaman fethedelim gönül kalelerimizi bir bir. Nasıl biliriz kendimizi? Nasıl yıkarız tabularımızı? Nasıl yeneriz korkularımızı? Ve nasıl kurtuluruz buhrandan? Asıl bu önemli…
O halde gelin bulalım kendimizi! ... Evvela biz insanız, öyleyse bilelim haddimizi. Bir aklımız bir de kalbimiz var. Bu ikisinin ahenk içinde olması gerekir ki o zaman bulsun insan kendini. Akıl, insanın kendini bulması için var olan bir olgu değildir. İnsanın kendini bulması yaratanını bulmasından geçer. Yaratan ise ancak kalp ile bulunur. Bunun adı imandır. Yaratıcı, yaratıp da salıvermedi ki insanı, bulsun aklıyla yaratanı. O, ancak kılavuz gönderdi, doğru ve eğrileri gösterdi. O zaman tercih yapsın insan, kullansın da aklını.
Evet, kılavuzumuz Kur’an. İnsanın yaratanını bulması, kendini bulması ve kendini fethetmesi Kur’an’la başlıyor. Kur’an ise Fatiha’yla. Fatiha, insana rabbini tanıtır. Rabbi bizatihi “Ben buyum.” demez, insanın kendi ağzından dedirterek, ona kendini tanıtır ki farkında olarak tanısın. O zaman İnsan, Rabbinin her bir varlığın ve nimetin yaratıcısı ve hiç birini ayırt etmeden nimetleri eksiksiz vericisi olarak tanıyor, kabul ediyor ve: “Âlemlerin Rabbine sonsuz şükürler olsun.” diyor. O’nun ayrıca rahmet, merhamet, ikram sahibi olduğunu ve yarattıklarına ezcümle rahmetle, merhametle ikramlarda bulunan olduğunu biliyor. O’nun bütün âlemlerin yaratıcısı ve sahibi olduğunu bildiği gibi, kıyametinde, ahiretinde sahibi, yaratıcısı ve gerçekleştiricisi olduğunu biliyor.
Artık Rabbini buldu ise insan, şimdi ona layıkıyla teslim olacaktır. “Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dilerim.” diye teslimiyetini beyan edecektir. Başka hiçbir varlık ne kulluk edilmeye ne de kendisinden yardım dilenmeye layık değildir. O zaman kul olmaya ve yardım dilenilmeye layık olandan niyazda bulunacak. Ya Rabbi; “Beni doğru yolda olanların yoluna ilet. Azmışların ve sapmışlarınkine değil.” diye yakaracaktır.
Görüldüğü üzere Fatiha insana ayrıca inanış açısından üç sınıf insanın varlığını haber veriyor. Doğru yolda olanlar, azmışlar ve sapmışlar. Biliyor Yaratıcı ki kulum bu üç sınıf insanı kendi aklıyla bulamaz. Zira akıl bunları bulacak donanıma sahip değildir. O zaman bu üç sınıf insan kimdir? ...
Rabbi İnsana bu üç sınıfı tanıtmadan önce, Mümin’in hayat senaryosu olan Kur’an’ı tanıtıyor. Fatiha’dan hemen sonra gelen ayetlerle: “Elif, Lam, Mim. Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” (Bakara/1,2) diye.
Sonra da iman açısından bu üç sınıf insan tanıtılıyor. Bunların haberleri, Peygamber Efendimize şöyle bildiriliyor: (Müminler için) “Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. Onlar, sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar. İşte onlar Rablerinden (gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır. (Bakara/3-5)
Diğer bir sınıf insan da sapmış olanlardı. Onların haberini de şöyle bildiriyor; “Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır. (Bakara/6-8)
Ve üçüncü sınıf insanların yani azmışların haberi de şöyledir: “İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, 'Allah’a ve ahiret gününe inandık.’ diyenler de vardır. Bunlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır. Bunlara, “Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiğinde, “Biz ancak ıslah edicileriz!” derler. İyi bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat farkında değillerdir. (Bakara/9-12) …
Bu gün bu üçüncü sınıf insanı Yahudiler ve onların yardakçıları temsil etmektedir. İşte dünyada mevcut düzenin senaryosunu bunlar üretiyorlar. İkinci sınıf insanı ise azmışların ipinden kuyuya inen sapmışlar yani Hıristiyanlar temsil etmektedir. Onlar da bu senaryoyu sahneye koyanlardır yani yönetmen ve aktörler. Fakat ve ne yazık ki bütün bu dümenlerin birde figüranları var ki işte onlarda birinci sınıf insanlardan oluşmaktadır. Tabii hepsi değil, bir kısmı.
Bu bir kısım insanı da Rabbimiz başka ayetlerde tanımlıyor. “Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez. İşte kalplerinde bir hastalık (münafıklık hastalığı) bulunanların, “Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz.” diyerek onların arasında koşup durduklarını görürsün. Ama Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar.” diyor Yüce Allah.
İşte bu ayetleri bu birinci sınıf dediğimiz herkesin çok iyi analiz etmesi gerekmektedir. Eğer burada tanımlanan sıfatları taşıyorlarsa vay hallerine. Taşımıyorlarsa, işleri çok demektir. Bu dünyanın nasıl olması gerektiğinin senaryosu Kur’an’dır. Bu senaryoyu sahneye koyacak, yönetecek ve oynayacak olanlar birinci sınıf insanlar, yani Allah’a gerçek manada inanmış olanlar olmalıdırlar. Eğer bu görevden kaçıyorlarsa işte biraz önceki ayetlerin muhataplarından hiçbir farkları olmayacaktır.
Fethedelim bütün gönülleri
İşgaller bitirmeden ümitleri
Cihadımız sevdamız olsun
Bitirelim arzdaki zulümleri