Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Moralimizi bozan nedenleri ve çözümlerini yazmaya çalıştığımız bu serimizde yavaş yavaş sona doğru geliyoruz. Herkesin müşahede ettiği olumsuzlukların neler olduğunu üç başlık altında özetleyeceğiz. Bir, tabiat olayların vesile olduğu güç yetiremediğimiz felaketlerle gelen yıkımlar ve olumsuzluklar. İki, sağlığımızın bozulması, hastalık haliyle ortaya çıkan olumsuzluklar. Üçüncüsü ise insanlar arasında olan ilişkilerden dolayı ortaya çıkan anlaşmazlıkların getirdiği olumsuzluklar.
Tabiatın işleyişine dair dengelerin bozulmasına daha çok bizler sebep oluyoruz. İnsanların yapmış olduğu tahribata binaen Rabbimiz yeryüzü için koyduğu mizan ve dengenin korunması ve tahrif edilmemesi için bizleri şöyle uyarıyor; “Güneş ve ay bir hesaba bağlı (olarak hareket ederler). Yıldızlar da ağaçlar da secde ederler. Göğü O yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki dengeden sapmayasınız; Ölçüyü düzgün tutasınız ve eksik tartmayasınız.” (Rahman 5-9) Bu ikazı insanlığa yapıyor, bugün ozon tabakasının delinmesi güneş ışınlarının süzülmeden yeryüzüne inmesi, fayda yerine zarar getiriyor. İleriye doğru bunu düzeltebilir miyiz, daha kötüye mi gider bilemiyorum.
Gördüğüm betonlaşmış koca bir şehir ve onun içinde yaşam mücadelesi veren insanlar. Köylerimiz geliyor aklıma, tabiatla iç içe bir yaşam. Şehir gürültüsünden uzak huzur ortamı hâkim. Kurban için şehrimize getirilen hayvanlar bize ağır kokuyor. Bitki örtüsünün yok denecek kadar az olması o kokunun temizlenmesini engelliyor. Ağaç ve bitkilerin çok olması, havanın filtre edilip temizlenmesi bizlere sağlıklı ortam hazırlıyor. Allah (cc) uyarıyor, “ölçüyü düzgün tutun ve eksik tartmayın” diye. Şehirlerde yapılan her bir bina için imar planlarında ne kadar ağaç dikilmesiyle ilgili bir madde var mı? Varsa uygulanıyor mu?Altımızdan dereler akması yerine lağım akıyor. Mikrop ve hastalıklar artıyor.
Tabiatın bozulması, bitki örtüsünün azalması ve betonlaşmanın artması iklimi de olumsuz etkiliyor. Yazlar daha sıcak kışlar ise kurak geçiyor. Kullanma suyumuz bitti denecek kadar az. Bir yandan baraj ve göllerimiz boşalıyor, bir yandan sel felaketleri ve neden olduğu toprak kaymaları yaşanıyor. Aşırı yoğunlukta esen rüzgârlar, yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Bu olaylar emekleri heba ediyor, birçok birikimimizin kaybolmasına ve zarar görmesine sebebiyet veriyor. Bunların çoğuna bizlerin yanlış müdahaleleri neden oluyor. Bu tahribatın çoğunu kazanma hırsıyla ortaya koymuş olduğumuz çalışmalarla kendi ellerimizle yapıyoruz. Hep daha çok kazanalım, güçlü olalım, bizim olsun anlayışı, doymaz bilmeyen gözümüz ve hadsizliğimizden dolayı yeryüzünü yaşanmaz hale getirerek tahrip ediyoruz. Bu bozulmada herkesin az daha olsa payı bulunuyor. Ormanlarımız boşuna yanmıyor, çevre kirliliği büyük bir sorun olarak önümüzde duruyor. Şura Suresi 30. Ayette Rabbimiz “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar” buyuruyor.
Musibet kelimesi “istenmeyen, kötü durumlar, felâketler” anlamına gelir. İnsanın başına gelen her musibetin kendi yapıp ettikleri yüzünden olduğu belirtilirken, gerek evrendeki fiziksel ve sosyal yasaları görmezden gelmesi ve gerekli önlemleri almaması, gerekse Allah’a isyan teşkil eden davranışlarda bulunması sebebiyle dünyada karşılaştığı sıkıntı, acı ve felâketlerin kendi kusurunun bir sonucu olduğuna dikkat etmesi istenmektedir. Fakat başka ayetlerde hatırlatıldığı üzere bütün insanlar kusurlarının tamamından dolayı dünyada bire bir cezalandırılmış olsa dünya altüst olurdu; işte ayetin devamında yüce Allah’ın bunların birçoğunu affettiği, başka bazı ayetlerde de nihai hüküm ve cezanın ahirete ertelendiği ifade edilmiştir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 752
Depremler doğal afetlerin başında geliyor. Burada da birçok ihmal istenmeyen yıkımlara ve can kayıplarına sebebiyet veriyor. Yapılan konutların doğru yerlere, doğru teknik ve sağlamlıkta yapılmaması felaketi hazırlıyor. Bunun tecrübesini daha yakın tarihte görülmemiş bir şekilde verdik maalesef. İmara uygun olmayan evlerin yapımı bunu görmemezlikten gelen yetkililer! İhmallerimiz ihmaller. Aynı kaygıyı başta İstanbul ve diğer şehirlerimiz içinde taşıyoruz. Halen ciddi tedbirlerin alınmadığı görülüyor. Tüm toplum harekete geçirilip, tüm imkânlar seferber edilip şehrin yenilenmesini sağlamalıyız. Konuyla ilgili bilim adamlarına kulak verilmeli ve çok büyük kayıplara sebebiyet vereceği öngörülen depreme hazır hale gelmeliyiz.
Barınmak insanların en temel ihtiyacıdır. Bugün ev maliyetleri asgari ücrete tabi bir insanın ömrü kadar sürede temin edemeyeceği kadar pahalı hale getirilmiştir. Bu durumun çözülmesi zorunlu hale gelmiştir. İhtiyaçlar doğal olarak insanın el emeği ile karşılanabilir hale getirilmelidir. Aksi durumda sorumlu olanlar zulmetmiş olurlar. “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir Müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.” (Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 38, 60;Tirmizî, Hudûd 3, Birr 19; İbni Mâce, Mukaddime 17) Hadisi şerife göre herkesin bir sorumluluğu ve yetkisi vardır, ona göre hareket etmeliyiz.
Bir şeylerin ters gittiği aşikârdır. Artık bu konuda birlikte hareket etmekten başka kurtuluş ve çözüm olamaz. Sen ben kavgalarından vaz geçmeyen herkes olabilecek yıkımlardan sorumludur. Kaybedilecek bir saniye bile yoktur. Ey yetkililerimiz önünüzde bu konuyu çözmek için hiçbir engel yoktur, geliniz aklımızı başımıza alıp yarın çok geç olmadan çözüme odaklanalım. Kendi ellerimizle geleceğimizi heba etmeyelim.
Vesselam...