Moralim Çok Bozuk - 13

Abone Ol

Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Yalnızlık Allah’a (cc) mahsustur, bizler fıtrat gereği ihtiyaç sahibi olarak yaratıldık. Hz. Âdem misali yalnızlık zor gelir bizlere. Birbirimize ihtiyacımız olur her daim. Birbirimizden güç alır moral buluruz. İnsanın çeşit çeşit halleri, duygularından biridir, kendisi gibi bir insana olan ihtiyacı. Bunu kimi zaman bir evlattan alırız, kimi zaman bir öğretmenden, kimi zamanda dertleşeceğimiz bir arkadaştan. Kimi zaman onunla bir hayat geçireceğimiz eşimizden ya da bize kokusu ulaşmış yeryüzünün en büyük rahmeti olan peygamberimizden (sav) alırız, vesselam...

Bir an boş kalsak nefsimiz aklımıza bir şey getirip, onun peşinden elde edinceye kadar koşturur bizi. Temini için peşinden gittiğimiz şey gerçek ihtiyacımızsa bir sorun olmaz. Sıkıntı, ihtiyacımız olmayan ve fayda vermeyen şeylerin peşinden gitmemiz olacaktır. Hayatımızın geneli bunun mücadelesi ile devam eder. Hayatın normal bir akışı, seyri vardır. Bunun dışında gerçekleşen olaylar anormal olan, olağan dışı işlerdir. Olağan dışı olayların, bizlere zorluk derecesine göre etkisi olur.

Bu yazı serimizde bizlere örnek olan Allah’ın elçilerinin başlarından geçen olaylardan bir kaçını ibret almak için buradan paylaştık. Netice olarak, iman eden bir kulun hayatını kendi hevasına göre değil, Allah’ın koyduğu plana göre sürdürmesi ve bize sunulan modele göre uygulaması dünya ve ahiret huzuru için elzemdir. Her birimizin bu gerçeği bilmesi, anlaması ve yapması doğru olacaktır. Aksi halde yaşantımız bize huzur veriyormuş gibi olsa da netice olarak Allah’ın (cc) rızasına götürmeyecektir. Bu durumu Rabbimiz, Ali İmran Suresi 85. ayette “Kim İslâm’dan başka bir din arama çabası içine girerse, bilsin ki bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır” şeklinde beyan etmiştir. İnsan fıtratına uygun olanı Rabbimiz en güzel şekilde belirlemiş ve bizlere bildirmiştir. Bundan gayrısı faydasızdır.

Olağan dışı olayların zorluğuna göre sıkıntı yaşarız. Bunlar kulların sınanması için Rabbimiz tarafından yazılmış, vakti geldiği zaman gerçekleşecek ve kimsenin değiştiremeyeceği olaylardır. Bize verilen beceri ve cüzi iradeye göre tercih yaparak, durumun neticesini Allah’a (cc) bırakırız. Yani sevap mı işleyeceğiz, günah mı işleyeceğiz niyetimize göre, bize düşen kısmını irademizle belirleriz. Olaylar hakkında önceden ne olacağını, neticesini bilemeyiz. Bizler işlerimizi normal olarak, akışında gerektiği gibi doğru bir şekilde yaparız. Neticesinin ne olacağını Allah’a bırakırız. Rabbimize iyi için, güzel için dua ederiz. Verilene razı oluruz, az diye ya da kaybettik diye isyan etmeyiz. Böyle hayırlıymış inancıyla Rabbimize güveniriz. Bugün alamadık olmadı ama yarına olacak beklentisi ile ümit var oluruz.

Vadedilen hesap günü gelip çatınca artık tüm perdeler kaldırılacak, gerçekler ortaya dökülecektir. Gerçeği gören pişmanlıkla o inkâr ettiği Rabbine haykıracak, yalvaracak.  “Nihayet onlardan birine ölüm gelip çatınca, “Rabbim! Beni geri gönder de, geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım” der.” (Müminun Suresi 99) Fakat kendisine dünyada iken görmemezlikten geldiği gerçek haykırılarak, “Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün keskindir.” (Kaf Suresi 22) denilecektir. Dünyada iken göz ardı ettiklerinin değerini bugün çok iyi görüyorsun, anlamında azarlanacak. “Hayır! Onun söylediği bu söz boş laftan ibarettir. Önlerinde, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” (Müminun Suresi 100) denilecektir.

İnsan, ahirette gerçek değerin ne olduğunu anlayınca, “Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim” (Fecir Suresi 24) diye hayıflanacak. “Keşke peygamberle birlikte bir yol tutsaydım.” (Furkan Suresi 27) diye iç geçirecek. Dünyada iken yanlış dostlar edindiğine pişman olacak; “Keşke filanı dost edinmeseydim” (Furkan Suresi 28), “Benimle onun arasında doğu ile batı kadar uzaklık olsaydı” (Zuhruf suresi 38) diyecek. Pişmanlığın çare ve geri dönüşün mümkün olmadığını görünce; “Keşke bana kitabım verilmeseydi. Hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Keşke ölümle her şey olup bitseydi” (Hakka Suresi 25-27), “Keşke toprak olsaydım” (Nebe Suresi 40), gibi cümlelerle hayıflanacaktır.

Bakın az önce Allah’ın bize emrettiğine uyalım dedik, O’na güvenelim dedik. Yine diyoruz yarın çok geç, akıl baştayken kulak verelim bu gerçeğe, ne olur uymayalım bizi yoldan çıkaran şeytanın vesvesesine. Uymayalım süslü sözlerle hakikati gizleyenlere. Yarın çok geç olmadan hemen şimdi yapalım, niyet edelim ve söz verelim Rabbimize, sana yöneliyoruz ve sana uyuyoruz, bizi kurtuluşa erdirecek olan ancak Sensin diye ve dua edelim bize güç kuvvet ver diye.

Hepimizin hayatında keşkeleri ve pişmanlıkları olmuştur. Şunu şöyle yapsaydım, böyle olurdu gibi hayıflanmalar hakkında Efendimiz Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurduğu naklediliyor; “Eğer başına bir iş gelirse, ‘Keşke şöyle yapsaydım; o zaman şöyle olurdu.’ deme. ‘Allah’ın takdiri böyleymiş; O dilediğini yaptı’ de. Zira ‘Keşke şöyle yapsaydım.’ sözü, şeytanın vesvesesine yol açar.” (Müslim, Kader, 34) Zaten nasibimiz olsa o gelip bizi bulurdu. Rabbimiz keşkelerin değil bize nasip olan nimetlerle yetinenlerden eylesin. Âmin...

Bir sonra ki yazımızda yine aynı başlık adı altında malumunuz olan olumsuzlukların neler olduğu ve çözümleri hakkında yazmaya devam edeceğiz.

Allah’a emanet olunuz...