Manevî Yüceliş Zamanı

Abone Ol

İnsan denen varlık hem unutkan hem de ihmalkâr. Belli bir hayat düzeninde iken, sıradanlıklar ağır basmışsa duyarlıklar ve dikkatler azalır. Sıradan olan rutin yürüyüşler hem dikkatsizliklere hem de boş vermişliklere neden olabilir. Müslüman’ın doğal yaşamında sıradanlıklara yer yoktur. Her an dikkat ve temkin üzere olunur. Çünkü anlık dikkatsizlikler önü alınamaz sonuçlara neden olabilir.

İnsan yaratılmış olan bir varlık. Yaratan’ına karşı bir sorumluluk altında. Bu sorumluluk başka alanlara da yöneltir ve yönlendirir. Allah’ın en değerli varlığı olan insanın kendini bilmesi, insanı, eşyayı, doğayı bilmesini gerekli kılar. Sorumluluk insan tekinin kendisiyle sınırlı değildir. Olmadığı için de büyük felâketlerin, yıkımların sonuçlarını gördüğünde nelerin olabileceği, nelere neden olduğu anlaşılır.

Metafizikten yoksun olanlar, yadsıyanlar ya da sadece kimi sonuçlar üzerinden değerlendirmelerde bulunuyorlar. İlahı yapının ve oluşun içindeki kimi gerçeklikleri görmezden gelince, sıradanlıklarla oyalanır, onun üzerinden kavgasını verir.

Kahramanmaraş depremi sonrasındaki fay hatlarının görüntüleri metafizik yoksunu kimselerin aklının alamayacağı bir görünüm sundu. Malatya’daki dağların bir baştan bir başa yarılması, tarlaların, ovaların büyük vadiler oluşturmasını hangi tedbirler engelleyebilir?

Depremin oluşu zihni çatışmalara da neden oldu. Oysa milletimiz bu büyük metafizik oluş karşısında aslını ve özünü gösterdi. Büyük bir dayanışma içinde bulundu. Yöneticilerin, yani siyasa yapanların önüne geçti. Ayrıştırıcı değil birleştirici bir ruh ile koştu, çırpındı, acı çekti. İnsanlığa örnek olabilecek bir davranış biçimini gösterdi. Ve hatta başıboş, kendi başına olan bir gençlik tanımlaması bile kimilerini yanılttı. Bu milletin ruhunda, özünde manevî bir öz ve duygu var. Bu, kendini iyice gösterdi.

Dünya ile öte duygusunun yeniden bileşimini sağlayacak bir dilin yakalanması gerekir. Çünkü insanlığı bekleyen büyük sınavlar her zaman vardır.

Bu kadar duyarlı, insanların acılı olduğu, uzun bir zaman da altından kalkamayacağı bir ağırlık altında bulunduğu bir zamanda nefret dili, ırkçı çıkışlar insanları daha çok yaralıyor.

Evet, bir hesap günü var ve olacak. Hesap günü insanların ırkları, kan üstünlükleri, renkleri hesaba dâhil değildir. Dünyadaki makamların, görkemli isimlerin de bir karşılığı yoktur. Şu bir gerçektir ki ölümlü bir dünyadayız. Bir kıyamet örneğini yaşadık, bu bölgesel oldu, ama sarsıntısı çok geniş oldu.

İnsanlığın bir uyanışına neden olabilecek bu durum bir hayret oluşturur. İnsanın yeniden kendisini bilmesi ve tanımasına vesile olabilecek. Yeter ki insanlar rahat bırakılsın. Onların zihin dünyaları karmaşıklığa ve bulanıklıklara neden olmasın.

İnsanın ruhunu karartan insanlar üzerinden oluşturulacak olan karabasanlardır.

En kabul edilemeyen şey insanların ayrıştırılmasıdır. Deprem insanları manî olarak buluşturdu. Belki farklı yansımaları oldu ama asıl olan manevî yardımlaşmanın ağırlık kazandığı gerçeği.

Milletimiz bu depremde siyasilerin ve kimi çevrelerin önüne geçti. Onların sınırlarını aştı. Ne yazık ki bu tutumu bile farklı alanlara yönlendirilmeye çalışıldı, çalışılıyor. İnsana güven veren her davranış ve oluş mutlaka karşılık bulur.

İnsanlığı ve özelde de İslâm milletinin geleceği güven, adalet, merhamet, sevgi ve fedakârlık ile olur. Bu da bir aşk ruhunu gerektirir.

Şu unutulmamalıdır ki Allah’ın insana verdiğinin hakkını bilir ve ona göre davranırsa onun karşılığını mutlaka alır. Ama bazen de şiddetli bir uyarı gerektirir. Allah merhametlidir, gafurdur, rahmet sahibidir. İnsanların azgınlıkları, şımarıklıkları, sınır tanımazlıkları bir gün başına bela olur. Depremler de bir uyarıdır insanlar için, yeniden kendilerini bilmeleri için.