Yeniden merhaba diyerek yarım kalan yazımızı tamamlayarak istifadenize sunuyorum. Tamamlamak derken biliyorum ki bu konu bir iki makaleye sığmayacak kadar kapsamlıdır, bizim ki özetlemekten ibaret diyelim. Mahremiyet hakkında yapılan tanımlamalardan alıntı yapmıştık. Birazda kendimizden yorumlar katarak konunun açıklanmasına gayret etmiştik. Özellikle sosyal medyanın mahremiyet sınırlarını nasıl hiçe saydığını ifade etmiştik.
Sosyal medyanın mahremiyet ihlalini kolaylaştırmasının yanında genel anlamda insanın günahını arttırdığını, ifsada sürüklediğini anlatmaya devam edeceğiz. Daha önce ki yazılarımda bahsetmiştim, Hz. Âdem (AS) susadığı zaman su içerdi, bugün de insan için aynı biyolojik kurallar devam ediyor, daha cenneteyken şeytanın vesvesesi onları yanıltmıştı, bugünden neslini yanıltıyor. Allah’u Teâlâ emir ve yasaklarıyla bize sahip çıkıyor bizleri koruyor. Bizler bundan ne kadar haberdarız mesele burada başlıyor. Bizler Allah’a iman ettik elhamdülillah. Son zamanlarda bazı çevrelerde özellikle büyük şehirlerde ev mahremiyetinin, kişisel mahremiyetlerin ihmal edilmesi, İslam edebinden uzaklaşmanın ve gayrimüslimleri taklit ederek inanç dairesinden hızlı bir şekilde uzaklaştığımız gerçeğiyle karşı karşıya bırakıyor bizleri.
Sosyal medya, başta internetin kullanımı bize şöyle bir şey sağladı. Sadece bir klavyenin tuşlarına dokunarak başka insanlara evimizin kapılarını açtık. Aynı şekilde biz de başka insanların evlerine girdik. İnternet komşuyu perde arasından dikizlemek yerine başka bir araçla gözetlemeyi öğretti, birçok haramı; zinayı, kumarı, yalanı servis etti bizlere. Kimsenin canı istemesin belki alamıyorlardır diye gizlice yiyen bir nesilden, yediğimi herkes görsün diye fotoğrafını paylaşan bir nesil haline getirdi, bununla da modernleştik saydık kendimizi. Boy boy resimlerimize baktırdık marifetmiş gibi bunu bir ihtiyaç haline dönüştürüp, bu alandaki becerimizi ve mesaimizi artırdık. Sosyal medya başındayken Allah’ın bize zamanımızı nerede harcadın sualini unutur olduk. Hatimler okurduk, tefsirlere bakardık, Kur’an-ı Kerim okumayı unutur hale geldik. İmkânlarımız artsa da ziyaretleri unuttuk, eşe dosta da bayram ve özel günlere mahsus ayetler hadisler paylaşmayı ibadet saydık.
Özellikle sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasıyla dedikoduyu artırdık, Gizli gizli bir birimizin yazdıkları ile birbirimizin gıybetini yaptık. Hele siyasi fikir ayrılıklarımızla; “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar." (Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66) Hadisini unutarak, bize emredilen birlikteliğimize sekte vurduk. Kardeşlerimizle düşmanlığımızı artırdık.
Sosyal medya dünyayı bir küçük ekrana sığdırdı da her şeyden haberimiz oluyor. Bizim gibi inancı olmayıp farklı inanç ve disiplinlere mensup insanların yaptıklarına şahit olduk. Bu yolla bize gelene, inancıma aykırı deyip tepki koysak da zamanla benimsemeye başladık. Hatta inancımızdan olan, yaşanmış bir zaman dilimini ele alan tarihi bir dizi ile bile, güncel anlayışla sözüm ona izlenme kaygılarıyla aslından saptırılarak servis edildi. Örnek olsun diye isim zikrediyorum başkahraman Ertuğrul Gazi, Abdülhamid Han aralarda verilen reklamlarda faiz bankasının aktörü olarak sunuldu bizlere de ses çıkaramadık. Anlayacağımız, kendi mahremiyetimizi ihmal ettiğimiz gibi geçmiş büyüklerimize bile dil uzatıldı, ses çıkaramadık.
Hani geçmişte meşhur icattan sonra söylenen söz vardı, “tüfek icat oldu mertlik bozuldu” diye. Eline tüfeği alan uzakta olan muhatabını bir tetiğe basarak öldürmesi, niyetini kolaylaştırmıştı. Fakat insanlıktan bir şey eksiltmişti, şimdi olduğu gibi. Sosyal medya dediğimiz de bizleri kontrol edemeyeceğiz bir felakete sürüklüyor. Etkisi ve işlevi o kadar zor ki bizler için, akıl baliğ olmamış küçüğümüzden son dönemini yaşayan büyüğümüze kadar, irade sahibi olsak da olmasak da bugün hepimizin vaz geçilmezi durumunda. Yani icat olunan yeni bir alet, hayatımızı kolaylaştırdığı gibi bizlerden bir şey de eksiltiyor. Tabi ki hayatımızı kolaylaştıran yenilikleri reddetmiyoruz. Sadece insanı tembelleştirmesi, hareketsiz bırakmasını, günaha sokmasını kabul etmiyoruz. Bir şeyi kolay ve çabucak hallederken, hareketsiz bıraktığımız bedenimizin hastalığına sebep oluyoruz.
Bu durumdan kurtuluşumuzun reçetesi, zarar verenden uzat durmak ilkesine sarılmak olacaktır. Sevgili Peygamberimiz (SAV) “Hayâ imandandır.” buyuruyor. İffet ve hayâ, insana nede güzel yakışıyor. Kuran ve hadislerin öğretisiyle özümüze dönerek, bedenin fıtratına uygun bir hayat yaşayacağız. Her ihtiyacımızı ayağımıza getirtmekten ziyade ihtiyacımıza giderek karşılamayı tercih edeceğiz. Olmazsa olmazımız Allah’ın bize koyduğu sınırları normal hayatımızda uyguladığımızdan daha titiz bir şekilde sosyal medyayı kullanırken uygulayacağız. Orada kolayca ulaştığımız bir bilgiyi okurken sağına soluna iliştirilen mayolu kadınların kullanıldığı tatil organizasyon reklamından gözümüzü sakındırmak için, bilgiyi kitabını bularak temin etmekte olduğunu bileceğiz. Aynı şekilde dizilerde anlatılmak istenen tarihi konuları, yanılmamak ve doğru bilgi için tarih bilimci akademisyenlerin yazdığı kitaplardan okuyacağız.
Özetle başta dediğim gibi birkaç makaleye sığmayacak kadar kapsamlı bir konu diye. Allah’ın yarattığı en şerefli ve en güzel mahlûk insan, bu güzelliği korumak ve bu şerefe nail olmak duasıyla Allah’a emanet olunuz.