Kum yığını haline gelmiş binalar

Abone Ol

Günlerden beri millet olarak yüreğimiz yanıyor. Depremde hayatını kaybedenlerin tanıdığımız olması ya da olmaması fark etmiyor. Gelen her vefat haberi yüreğimize bir hançer gibi saplanıyor. Toplumu acılara boğuyor. Elbette elden gelen de bir şey yok. Acıları paylaşabildiğimiz ölçüde görevimizi yapmış olacağız. Ancak, kaybettiklerimizi geri getirmek mümkün değil. Bunun için tüm sevdiklerini kaybedenlere Allah’tan sabır diliyorum. Bunun yanında bir diğer önemli olan husus ise yaşanan acılardan ders alabilmektir. Özellikle de her depremin ardından tekrarlanan bazı değerlendirmelerden hiç olmazsa bu son deprem vesilesiyle yanlışlarımızı görmek ve ders alarak tekrarlanmasını engelleyecek adımlar atılabilmesi gerekiyor. Çünkü depremlerin ardından, “Binalar sağlam değildi çünkü demir yoktu.” “Alüvyon zemin yapısı yıkımı büyüttü.” “Yıkılan binanın kolonları kesilmiş” gibi başlıklar gündeme geliyor. Ne var ki, bir yandan ülkemizin deprem kuşağında olduğu her fırsatta dile getirilirken, sözünü ettiğimiz değerlendirmeler tekrarlanıyor. Yani söylenenlerin tekrarlanmaması için gerekli önlemler alınmıyor, düzenlemeler yapılmıyor. Yapılmış düzenlemelerin tam olarak uygulanmasını sağlayacak denetimler yapılmıyor/yapılamıyor

Günlerden beri televizyonların başında fırsat buldukça deprem bölgesinden haberler izlemeye çalışıyorum. Ancak, tüm görüntüler yürek paralayıcı olmakla birlikte depremde yıkılmış olan 6-8 katlı binaların bir kum yığını haline gelmiş olması karşısında dilim tutuluyor, söyleyecek söz bulamıyorum. Çünkü kum yığını haline gelmiş binalar yüz yıllık filan değil. Şimdilerde 30-40 yıllık bir binadan deprem söz konusu olduğunda eski bina olarak söz ediliyor. Böyle olunca yüzlerce yıllık eski binaların ayakta durmasına karşılık 25-30 yıllık binaların adeta toprak yığını haline gelmiş olması ve yıkıntılar arasında elleriyle insan arayanlar insanın acısını daha da artırıyor. Bu bakımdan, artık binaların depreme karşı dayanıklı olmalarını sağlayan en önemli hususun sağlam bir zemin olduğunu millet olarak öğrendik. Çünkü yaşanan acılar insanlara bazı şeyleri öğretiyor. Ancak, öğrenilenlerin hayata geçmesini sadece vatandaşlardan beklemek, uygulamayı yakından takip edecek kurumların ya oluşturulmamış olması, ya da oldukları halde görevlerini tam olarak yapmadıkları görülüyor. İşte bu nokta yaşadığımız bunca acıya rağmen niçin binaların dayanıklılığının takibi konusunda gerekenler yapılmaz? Bu soruya verilecek cevap da ayrıca insanı üzüyor.

Bir binanın yıllar sonra bir dükkân daha kazanmak için kolonları kesilmiş ise bu durumu tespit etmek ve engellemek çok mu zor? Bunun ötesinde gevşek zeminlerin iskâna açılmasının gelecekteki hangi tehlikeleri tetikleyeceğini bilmeyen kaldı mı? Peki bile bile insanları tarım alanlarına bina yapmaya itmenin manası nedir? Sorduğum tüm soruların cevabını da verebilirim ama şu acı günlerimizde bunun tartışmasını doğru bulmuyorum. Kaldı ki her depremin ardından tüm bu soruların cevabı verildi/veriliyor ama netice değişmiyor. Bu arada bir taraf bir dükkân kazanmak için demir kolonları keserken bu ülkeyi yönetmek durumunda olanların gevşek zeminleri yerleşime açıyor olmalarının şahsen haklı bir izahı olduğunu düşünemiyorum.

Derdim ş acılı günde suçlu aramak değil. Ancak, bir daha benzer acıları katlanarak yaşamamak için yaşadıklarımızdan ders çıkarmak ve bir takım aç gözlülerin rant elde etmek için binaların depreme dayanıklılığının azaltılmasının önlenmesi gerekiyor. Çünkü her toplumda böylesine rant peşinde koşanlar az da olsa çıkabiliyor. Bunun en az olması gereken ülkenin de Türkiye olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu millet tarihi boyunca acılar karşısında kenetlenmiş, acıların paylaşılarak azalacağını tatbik ederek göstermiştir.