Kula kulluk yakışmaz bize

Abone Ol

Rabbimizin kelamı olan bütün ayetleri severim ama Ayete’l-Kürsi gibi, İhlas Sûresi gibi, Hüvallahü’üllezi gibi ayetler yanında:

“De ki: "Ey kendilerini israf eden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları afveder. Muhakkak O, bağışlayandır, merhamet edendir” ayetini de çok severim. (Zümer Sûresi, ayet 39/53)
Rabbimiz her Müslüman’a “Kullarımmmm” diyor ya, işte bu, bana bu dünyada mutlu olmam için yeter de artar bile.

Benim, senin ve onun, yani her Müslüman’ın yapacağı, kul olduğu Allah celle celalühün rızasına aykırı iş yapmamak.

Hani en çok sevdiğinizin yanında onun gönül telini titretmemek için nefesinize bile dikkat edersiniz ya, işte öyle bir şey.

Söz sultanı Mevlâna:

Men bende şüdem, bende şüdem, bende şüdem,
Men bende behaclet beser-efgende şüdem,
Her bende şeved şâd ki âzad şeved,
Men şâd ezânem ki türâ bende şüdem,

Yani: “Ben kul oldum, kul oldum, kul oldum, Ben abd-i zaîf, kulluğumu lâyikile îfâ edemediğim için utandım ve başımı önüme eğdim; her köle, âzâd edilince sevinir. İlâhî; ben ise sana kul olduğum için seviniyorum.”

Hersekli Arif Hikmet Bey de:
“Yare kul olmakla buldum devleti hürriyeti,
 İhtiyarımla esaret geldi, kendimden bana” diyor.

Yani, kendi içimden, kendi özgür seçimimle yare (Allah’a) kul olunca özgürlüğün saltanatını buldum diyor.

Kendi aklının ürünü bir kuralı, kriteri veya bir başka kurum veya kuruluşun kuralını ve kriterini, seni, ruhunu, aklını, beynini… Yaradan’ın kıstasından, hükmünden üstün görüp ona uyarsan sen onun kulu, kölesi oldun demektir.

Kula kul olmanın ürettiği pisliklerden, mafya, fuhuş sektörü, organ ticareti, hazineyi hortumluma, taciz, tecavüz, soygun gibi konular üzerine araştırma yapan ve televizyon ekranlarından insanlara tanıtan program yapımcılarımız şeytanın kullarının neler yapabileceğini gösteriyorlar.

Rabbimizde “Furkan” Sûresi’nin 63’üncü ayetinden sonuna kadarki ayetlerde Rahman’ın kullarının nasıl olması gerektiğini bize tarif ediveriyor:

Rahman’a kul olmanın mutluluğuyla yaşarlar.

Yeryüzünde yürürken yürüyüşleri alımlı, çalımlı, şımarık, şarlatan, kibirli, yukarıdan bakan, yürüyüşle değil, tevazu ile yürürler.

Vehb b. Münebbih, Peygamber Efendimiz’in yürüyüşünü tarif ediyor. “Yanan bir mumun yanından geçse rüzgârıyla mumun alevini söndürmez, kamışlar üzerinde yürüse ses çıkarmazdı” diyor.

Apartman hayatı yaşayan bir mümin altında, üstünde ve yan tarafta oturanları rahatsız etmeden, gönlündeki alevi titretmeden hareket edecek.

En değerli organı olan başını kimsenin önünde eğmeyecek. Ancak ve ancak rükû ve secdede Rabbin huzurunda eğerek başını yücelerden yüce olan cennete kadar yükseltecek.

“Allah’ın sana verdiği nimeti üzerinde görsün” hadisini yanlış anlayarak memurlara zekât verilebilir fetvasının verildiği, bir memurluk kadrosu için yüzlerce kişinin imtihana girdiği bir ortamda şatafatlı ev ve arabalarla israf edenlerden olmadığı gibi cimrilik de yapmaz.

Sırtında altın taşıdığı halde açlıktan ölen deve gibi bir hayat yaşamaz.

Allah’tan başka ilahlara yalvarıp yakarmaz.

Haksız yere adam öldürmez. Zina etmez. Yalancı şahit olmaz. Boş lakırdılarla vaktini kurşunlamaz.

Allah’ın ayetleri okunduğunda bile körü körüne boyun eğmezler. Bilerek, anlayarak gönülden inanarak boyun eğerler.

Eşleri ve çocukları üzerinde titrerler, iki dünyalarında kendilerini sevindirecek, yüzlerini güldürecek, gözlerini aydın edecek şekilde yetişmeleri için çalışırken Rabb’e dua ederler.

Nesillerinden her birinin müttaki insanlara önder olabilecek kapasitede olmasını isterler.

Tarihin hiçbir döneminde adil bir toplumun başına zalim bir önder gelmemiştir.

Zalim bir toplumun başına da adil bir önder gelmemiştir.

Peygamber Efendimiz: “Yöneticileriniz, sizin amellerinizdir” buyurmuş.

Bir başka hadiste: “Nasılsanız öyle idare olunursunuz” buyurmuş. (Beyhaki, Şuab-ül iman 6/22, hadis no 7391, Keşf-ül hafa 2/127)
 
Yöneticilerimiz bizim iç dünyamızın toplanıp somut halde görünüşüdür.

Onun için Rabbimiz önce müttaki bir toplum meydana getirilmesini ve o topluma önder olacak insanların yetişmesini ister.

Dindaşını sırdaş edinen (Al-i İmran 118)
Afveden, öfkesini yutmasını bilen ve infak eden… (Al-i İmran 134)

Gevşemeyen, üzülmeyen… (Al-i İmran 139)

İşlerini istişare ile yapan… (İnsan 9)

Zoru göğüsleyen… (Beled 12)

İnsanlardan meydana gelen bir toplum oluşturmaya gayret gösterelim. Rabbimiz yardımcımız olsun. Amin.