Gündem

Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi Kimdir?

Abone Ol

Selahaddin-i Eyyubi…

Bütün özellikleri bir yana, ibadetlerine düşkün bir Müslümandı. Hayatının komada geçirdiği son üç günü hariç namazlarını hiçbir zaman aksatmadı. At sırtında yolda giderken bile vakit girdiğinde atından inmiş, namazını kılmıştır Selahaddin.

Çocuklarına takva ve ibadet hususunda uyarılarda bulunmuş, etrafındaki emir ve kumandanlarına Allah'ın yolundan ayrılmamalarını öğütlemiştir. Sosyal ve iktisadî gelişmeler, imar faaliyetleri, hizmet müesseseleri ve medreseler, Selahaddin Eyyubî'nin haklı olarak "Salâhü'd-Dünya ve'd-Dîn" lakabıyla anılmasını sağlamıştır.

Babası Kürt, annesi Türk, uzak ataları da Arap'tı.

Ömrünün tamamında savaş ile meşgul olmasına rağmen ilmi oldukça yüksekti. Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe biliyordu. Yüksek bir tarih bilgisi vardı ve devrinin parlak âlimlerinden İslam hukuku okumuştu. Hem ilim ehli hem strateji uzmanı hem iyi bir tarihçi hem de muhteşem bir kumandan ve liderdi. Kur’an dinlemeyi çok sever, okunurken hep ağlardı. Güzel amelleri yanı sıra idarecilik ve teşkilatçılık yönünden de güzel meziyetleri vardı. Cömert, dürüst ve dosdoğruydu Selahaddin. Tikrit, Baalbek ve Dımeşk’te (Şam) büyüyen Selahaddin, döneminin önde gelen âlimlerinden iyi bir eğitim aldı. İslami ilimlerde genç yaşta mesafeler kaydetti.

ŞAHSİ HAZİNESİ TAMAMEN BOŞTU

Edebiyat meclislerine duyduğu ilgi onu siyasetten alıkoyuyordu. Yakınları, ondaki keskin siyasi zekâyı fark ettiklerinde ondan faydalanmak istediler. On yedi yaşındayken, Atabek Nureddin Mahmud Zengî’nin sarayına alındı. Böylece devlet teşkilâtının, siyasetin inceliklerini iyi bir şekilde öğrendi.

Selahaddin’in devlet kademelerindeki ilk hizmeti de Şam’ın Şurta emirliği görevi oldu. Askeri hayatı ise amcası Musul atabeyi Asadeddin Şirkuh’un hizmetine girmesiyle başladı.

Selahaddin neredeyse fakirdi…

Parasını amaç uğruna kullanırdı. Bu nedenle dünyadan göçüp gittiğinde şahsi hazinesi tamamen boştu. Sandığından 47 dirhemden ve 1 dinardan başka bir şey çıkmamıştı. Sultandan evlatlarına nakit olarak hiçbir şey kalmadığı gibi mülk olarak da ne bir ev ne bir akar ne bir bahçe ne bir köy ne bir mezra ne de başka bir şey kalmıştı.

Vefatından sonra hakkında bir sürü şey anlatıldı. Bunlardan biri Frenk Vakanüvis Vincent Beauvais'in, Selahaddin'in ölüm ânı ile ilgili anlattığı olaydır: "Selahaddin ölüm döşeğindeyken sancaktarını yanına çağırtarak ona, kefeninden bir parçayı mızrağının ucuna takarak Dımaşk'ı dolaşmasını ve yüksek sesle, bütün doğunun tek hükümdarının mezarına bu bez parçasından başka bir şey götürmediğini ilan etmesini, istedi." der.

HOŞGÖRÜLÜ BİR LİDERDİ

Kudüs'ün fethi sırasında elde edilen 300 bin dinara yakın parayı âlimler, süfliler, askerler ve halkın arasında dağıttı. Aslında para onu hedefine ulaştıracak bir araç idi. Bunu çok iyi bilen Kâtib el-İsfahânî, sultanın cömertliğini ve sebebini şöyle anlatır: “Selahaddin'in cömertliği israf derecesindeydi. O bu şekilde davranarak fetihleri için askerleri bir arada tutmuş, birlikleri ona itaat etmişlerdir.”

Baalbek valisi olduğu anda on yıl Şam'da kalan Selahaddin, Sünni hidayet bilimleri konusunda eğitim aldı. Daha sonra amcası Şirkuh'tan temel asker eğitimi aldıktan sonra bir birliğin yönetimini ele geçirdi ve amcasının yerine geçerek 1169 yılında Nurettin'in veziri oldu. Büyük bir sorumlulukla karşı karşıya kalan Selahaddin, Mısır'ı Kudüs Latin kralına karşı koruyacaktır.

Selahaddin, hoşgörülü bir liderdi. Kusurlar karşısında mütebbessim davranır, çoğu zaman onları görmezden gelir, kızmazdı. Yağmurlu bir günde İbn Şeddâd katırı ile Selahaddin'in yanına geldiğinde, katır develerden ürkerek sultana çarptı. Sultan bu olaya sadece gülümsedi. Yine yağmurlu bir günde İbn Şeddâd'ın katırının ayağından sıçrayan çamur sultanın elbisesini kirletti. Sultan yine sadece gülümsedi. Kendisinin cezalandırılacağını düşünerek, korkudan tir tir titreyen İbn Şeddâd'ı sakinleştirerek üzülmemesini söyledi. Buna benzer hiçbir olayda, hiç kimse ondan kaba ve çirkin bir davranış ve söz işitmedi.

Selahaddin Eyyubî öyle bir içli liderdi ki, 2 günde 40 bin Müslüman’ın katledildiği 1. Haçlı işgaline, Süleymaniye Tapınağı’nda akıtılan Müslüman kan seviyesinin diz boyunu aştığı, insanların kol ve bacaklarından sokakta yürüyemediği Haçlı katliamını yüreğinde hissediyordu.

Yaşı 18 olmasına rağmen hiç unutmuyor, acısını içinde büyütüyordu. Hiç gülmüyordu. Sürekli plan yapıyordu. Kafasında kaleler, surlar inşa ediyordu.

Selahaddin Eyyubî, aradan 88 yıl geçmesine rağmen Kudüs'ün Haçlıların tahakkümü altında bulunmasını bir türlü içine sindirememişti. İslâm’ın ilk kıblesi ve Kâinatın Efendisi Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Mirac’a yükseldiği mukaddes beldenin Haçlıların elinde bulunmasını kabullenemiyordu. O kadar ki, Sultan Selahaddin'in adeta bir mecnun gibi dolaştığı; yemeği ve uyumayı unuttuğu; gülmeyi kendine haram ettiği ve Kudüs'ün fethine dek hep çadırda kaldığını tarih kaydetmiştir.

MÜSLÜMANLARI KUDÜS'Ü KURTARMAK İÇİN CİHADA DAVET EDİYORDU

Vahşi Haçlılar, Kudüs’e girdiklerinde geçmişte benzeri görülmemiş bir vahşete imza atmaktan çekinmemişlerdi. Yapılan hunharlıklar sırasında şehrin su tankları kana bulanacak kadar sokaklarda üç gün boyunca oluk oluk kan akmış, mabetlerde bile yüz binlerce Müslüman acımasızca katledilmiş ve pek çok yerde ölüler dev piramitler hâlinde yığılıp yakılmıştı.

Bahaüddin b. Seddad, Selâhaddin’in durumunu şu muhteşem sözlerle anlatmıştı: "O, Kudüs hakkında o kadar gamlı idi ki onun bu gam ve kederini dağlar kaldıramazdı. O, çocuğunu kaybetmiş bir ana gibi şaşırmış kalmıştı. Atını bir yerden bir yere koşturup Müslümanları Kudüs'ü kurtarmak için cihada davet ediyordu…”

Daima hüzünle gözyaşı döküyor, göz pınarları hiç durmuyordu. Boğazına bir türlü yemek girmiyordu. O, şöyle diyordu: "Kudüs ve Mescid-i Aksa Haçlıların işgalinde olduğu müddetçe ben nasıl olur da gülebilirim, sevinebilirim, istediğim gibi rahat yemek yiyebilirim ve hele gözüme uyku girebilir!"

Şehauddin ibn-i Şeddad¸ Selâhaddin-i Eyyubî'nin¸ yakın adamı ve sırdaşıydı. Onu şöyle anlatırdı: “Atını bir yerden bir yere koşturup Müslümanları Kudüs'ü kurtarmak için cihada davet ediyordu. İnsan toplulukları arasına dalıp “Ey Müslümanlar! İslâm için! İslâm için!” diye bağırıyordu. Gözlerinden daima hüzünlü yaşlar dökülüyor ve kuruduğu görülmüyordu. Bir türlü boğazından yemek girmiyordu. Durmadan ilaç içip durduğu halde yemek yemiyordu. Hatta doktorlarından biri Cuma gününden Pazar gününe kadar sadece bir günde bir iki lokmalık bir şeyler yediğini söylemişti. Onun bu hali Kudüs'ün işgal altında olmasına üzüldüğü içindi.”

SELAHADDİN’İN BOĞMA STRATEJİSİ

20 Eylül 1187…

Selahaddin Kudüs'ü kuşatır. O, şehre karşı son derece merhamet duygusuyla dolup taştığı için Mescidi-i Aksa'nın hatırı için burayı yağmalamak istemiyordu. Sulhla ve tatlılıkla alma niyetindedir. Ancak Haçlılar şehri 60 bin kişilik bir kuvvetle müdafaa ettiklerinden dolayı cesaretlenip teslime yanaşmadılar. Selâhaddin-i Eyyubî'nin Kudüs kuşatması boğma stratejisi ile meşhurdur. Şehrin suyunu ve yiyeceğini kesti, açlık başladı. Yetmedi, etrafta büyük ateşler yaktırarak kuşatılanları dumana boğdu. Yaz sıcağı ve duman, adeta şehrin güney yakasındaki Gehonim (İbranice Cehenneme kaynak olan isim) denen derin çukurun ismine kaynaklık yaptı. Kral Guy of Lusignan, yarma harekâtına girişmek için dışarı çıktığında kuşatmacılar bu bölgeye ve Selçuklulara has çember stratejisini uyguladı. Önce saflar şövalyelerin karşısında zayıfça savaşarak ikiye ayrıldı, sonra düşmanı kuşatıp çembere aldılar ve imha ettiler.

Selâhaddin Eyyubî, sezgisi kuvvetli bir komutandı. Kudüs’teki St. Jean Şövalyeleri’ni imha etti. Şövalye ve asillerin fidyesini kabul etti.

Hatta bazılarını “Fidyenizi alıp gelin” diye memleketlerine yolladı. Bunlar kurtuluş fidyelerini yanlarına koyup geri geldiler. Çeşitli çarpışmalar ve şiddetli kuşatmalardan sonra nihayet doksan sene evvel Kudüs'e ve Beytü'l-Makdis'e giren Haçlılar, 27 Receb Cuma günü hem de Allah'ın bir hikmetiyle Mirac gecesinde şehri teslim etmek zorunda kaldılar.

Nihayetinde 2 Ekim 1187 yılında Kudüs fethedildi. Selahaddin, mübarek Kudüs şehrini teslim alınca; ilk kıblegâhı kendi elleriyle gül suyu ile yıkadı. Haçlıların yaptığı gibi katliam yaptırmadı. Kudüs’te kalmak isteyen gayrimüslimlere, cizye ödemek şartıyla müsaade etti.

HAÇLILAR… YİNE HAÇLILAR!

Kudüs’ü kaybetmek sebebiyle derinden sarsılan Batılılar, Papa III. Clemens’in isteği ile yeni bir Haçlı seferi çağrısında bulundu. Yüz bin kişilik III. Haçlı Seferi çok sayıda soylu ve ünlü şövalyenin yanı sıra Alman İmparatoru I. Friedrich, Fransa Kralı II. Philippe ve İngiltere Kralı I. Richard’ı da savaş alanına çekti.

İki ordu arasındaki dengesizliği gören Sultan Selahaddin'in askerleri çekingenlik gösterdiklerinde Selahaddin, şu müthiş sözlerle azim ve cesaretlerini bilemeye kadir olmuştur. "Mademki ölümden korkuyoruz; niçin evlerimizde oturup çoluk çocuğumuzla zevk ve sefa içinde yaşamıyoruz? Bizim vazifemiz düşmanın azlığını ve çokluğunu mukayese etmek değil, onun karşısına çıkmaktır!"

Selahaddin Eyyûbi, Haçlıları yine mağlup etti. “Arslan yürekli” denilen İngiliz kralı Rişar (Richard) anlaşma yaparak çekilmek zorunda kaldı. Böylece Kudüs ile ilgili hayallerini 800 yıl ertelemek zorunda kaldılar.

Kudüs’ün fethinden doğan şeref ona İslam dünyasında yeterince saygı duyulması için yetecektir.

GÜÇLÜYE KARŞI ZAYIFI KORUDU

Selahaddin, yufka yürekli denecek kadar merhametli bir kalbe sahipti. Güçlüye karşı zayıfı korumak onun en bilinen ve kabul gören özelliklerinden biriydi. Haftanın iki gününde, âlimlerin, fakihlerin ve kadıların hazır bulunduğu bir adalet divanı oluşturur, insanların haklarını korur, adaleti insanlar arasında yerleştirmeye çalışırdı. Kendisine bir şikâyette bulunan hiçbir Allah kulunu geri çevirmemiş, onu dinlememezlik etmemişti.

Netice olarak; Selahaddin, üstün kişilik ve liderlik vasıfları ve bu hayır işleri ile halkın gönlünü kazanmış, bu durum İslam coğrafyasında halk nezdinde onu yüceltmiş ve İslam halklarının liderliğini eline almıştır. O yaptığı işlerde halkın ve ordusunun çıkarlarını, sevinçlerini ön planda tutar, yaptığı imar faaliyetleri ile gönülleri fethetmişti. Selahaddin Eyyubi, 1193 yılında, 56 yaşında iken Şam’da vefat etti, Medresetü’l-Aziziye’ye defnedildi.

Rivayetlere göre Kudüs Fatihi ölüm döşeğindeyken emri gereğince şehre dağılan münadiler mızrağa geçirilmiş kefenini göstererek şu ibret yüklü sözü haykırmışlardı: "Ey ahali! Sultan Selahaddin ölmek üzeredir. Ahirete ancak şu bez parçasını götürebilecektir. Öyleyse Allah'a kullukta gevşeklik göstermeyin!”

Selahaddin, imanı ile Kudüs'ü hürriyetine kavuşturan ve onu tüm ümmete kanıtlayan şanlı kahramandır. Allah ondan razı olsun…

Kaynak: yenidevir.com.tr- Maaile Dergisi