Büyük şehirlerde yaşayanlar şehrin kalabalığından, trafik sıkışıklığından, komşuluk ilişkilerinin giderek bittiğinden şikâyet ederler. Kısacası milyonların içinde tek başına yaşamaya mahkûm edildiklerini belirterek, köylerine, daha doğrusu memleketlerine methiyeler düzerler. Aslında köylerini hatırladıkları haliyle methiyeler düzmeleri de yanlış değildir. Ancak, ortada özlemini çektikleri memleketleri de kalmamıştır. Ya ailesiyle büyük şehre gelmiş ya da büyük şehirde doğmuş olanlar yaşları ilerleyip, emekli olduklarında eskiye göre enerjilerinin de azalmış olmasından olsa gerek yüreklerinde bir köy özlemi daha doğrusu büyük şehirden kaçış duygusu ağırlık kazanmaya başlıyor. Eğer gençliğinde yaşlılığını düşünerek köyüne dönük bir plan yapmamış ise köyüne dönmesi de mümkün olmuyor. Şehirde bir apartman dairesinde tek başına ölümü beklemekten başka elinden bir şey gelmiyor.
Geçmişte insanlar memleketlerinde yalnız kalsalar da yalnızlık çekmiyorlardı. Çünkü komşuluk vardı, herkes birbirini çocukluğundan beri tanırdı. Birbirlerini merak eder, bir gün görmeseler hasta mıdır diye sorar, gidip kapsını çalarlardı. Modernleşip şehirli olunca sanki başımız göğe deydi, milyonlar içinde yalnızları yaşıyoruz. Çoğu zaman aynı apartmanda yaşadığımız insanların ölümünden bile haberdar olmuyoruz, olamıyoruz. Sadece, giriş çıkışlarda karşılaştığımızda selamlaşmanın ötesinde bir ilişki gelişmiyor. Bu da her zaman mümkün olmuyor, çünkü insanların birçoğu artık birbirinin yüzüne bakmadan yürüyüp gidiyor. İnsanlar yalnızlığa alışmış olacaklar ki, memleketimdeki komşuluğu büyük şehirlerde sürdürmek mümkün değil. Çünkü insanlar birbirlerini tanımıyorlar. En fazla yönetim toplantılarında bir araya gelebiliyorlar. Gecekondu mahallelerinde oturduğum yıllarda mahallemize yeni taşınanlara ziyarete gidilir, hal hatır sorulur, tanışılırdı. Şimdilerde 50-60 daireli apartmanlarda gelenler ile gidenler sadece taşınırken görülürse fark ediliyor. Onda da çoğu zaman taşınanlardan çok taşıyıcılar ortada görünüyorlar. Demek istiyorum ki, büyük şehirlerde milyonlar içinde tek başına yaşamaktansa memleketinde çok az sayıda insanla daha yakın olarak yaşamayı insanlar arzu ediyorlar. Ediyorlar ama bir türlü köylerine de dönemiyorlar. Çünkü dönseler bile orada da yalnız yaşayacaklar. Artık, evlatlarını ve torunlarını yanlarında götürmeleri mümkün değil. Büyük şehirde nasıl yalnız yaşıyorlarsa köylerinde de yalnız yaşayacaklarının farkındalar. Bunun da ötesinde birçoklarının memleketlerinde başlarını sokacakları bir evleri de yok. Yıllar önce çıkıp şehre gelmişler, birkaç dönüm bağ, bahçeleri var idiyse onu da memleketlerinde kalanlara devretmişler, yaşlılıkta memleketlerine dönmeyi düşünememişler.
Hâlbuki daha emeklilik gelip çatmadan, evlatları evden uçup gitmeden hazırlık yapılabilseydi belki her şeye rağmen memleketlerine sürekli olmasa bile senede 5-6 aylığına gidebilirlerdi. Bu hazırlık da yapılmadığı için şehirde ya bir apartman dairesinde ya da bir huzur evinde hayatlarını tek başlarına sürdürmeye mahkûm oluyorlar. Bu bakımdan artık insanlar memleketlerini terk ederek büyük şehirlere göçe özendirilmek yerine memleketlerinde insanca yaşayabilecekleri ortamın hazırlanması gerekiyor. Çünkü istese de insanlar memleketlerine dönemiyorlar. Sadece, arada bir memleket özlemi duyuyorlar, o da onları efkârlandırıyor. Bu bakımdan zaman zaman gazetelerde, “Köyden kente göç tersine döndü” şeklinde yer alan haberler fazla gerçekçi değil. Çünkü yaşlılardan çok gençlerin memleketlerinde kalmalarının sağlanması gerekiyor.