Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Tüm gerçeklerin zamanı gelince açıklanacağı o dehşet günü gelmeden bugün iman ettim diyenlere ve başta kendi nefsime sözümüz!
Allah (azze ve celle) tüm insanları mükemmel yarattı. (Tin Suresi 4) Ve yalnızca kendisine kulluk edelim diye yarattı bizleri. (Cin Suresi 56) İnsan yaratılış gereği değerli bir varlıktır. Bizi değerli kılan en önemli husus Rabbimizin kendisinden haberdar etmesidir. Onu tanıma şerefine nail olmamızdır. O (cc) elçiler göndererek tüm insanlara mesajını iletti. Üzerimize yapabileceğimiz sorumluluklar yükledi. (Bakara Suresi 286) Bizden Allah’ın ayetlerini okumamızı ve onlar üzerinde düşünerek anlamamızı istedi. Anladığımız ayetlerin gereği ne ise onu yapmak kalıyor netice olarak. Anahtar kelimemiz Allah’ın ayetlerini anlamakta gizlidir. Anlasaydık bugün bu halde olmazdık. Eğer yeryüzünde Allah’ın yasaları ve emirleri hâkim değilse ki değil biz insanlık görevimizi yerine getiremedik, getirmiyoruz.
Anlamıyoruz Rabbimizi gereği gibi, yaşadığımızı İslam sanıyoruz. Üstü başımıza bir bakalım, yiyip içtiklerimize bakalım. Oturup kalkmamıza bakalım, davranışlarımıza bakalım Hz. Peygamberimize benziyor muyuz? Şekilde benzesek de özde manada benziyor muyuz? Çevremize bir bakalım, tabelalara bakalım, ihtiyaçlarımızı giderdiğimiz markalara bakalım, neredeyse yabancı. Yazılanları anlamıyoruz. Ara sıra da yerli malı diye tutturuyoruz. Ticaret hanemize ille de yabancı bir isim verme hayranlığı. Alırken yabancı marka hayranlığı, cevabımız daha acı, bizler iyi yapamıyoruz, malzemeden çalıyoruz, sahtekârız.
Ticaret yapıyoruz, işlerimiz sıkıntılı. Borcumuza senedimize sadık kalamıyoruz. Alacaklıdan kaçıyoruz, saklanıyoruz. Borcu, malı alırken iyiydik, aldığımız arkadaşımız da iyiydi. İsterken kötü oluyoruz. Ev, araba ve eşya alırken krediye faize bulaşıyoruz, hiç hesabı sorulmayacak gibi yiyoruz. Yalan söylemek dilimizin vaz geçilmezi oldu. Helal mi, haram mı dert etmiyoruz, canımız istesin yeter ki.
Bir araya gelemiyoruz, çünkü günahımız çok, farklılıklarımız çok. Allah’ın açık emri var birlik olun diye olamıyoruz. Bizi birleştirecek hüküm Allah’ın, ayetler Allah’ın hangisi bize ulaşmadı da Allah’tan olmayan sözlerle ayrılıyoruz. Dağılıyoruz, benim görüşüm diyoruz, kardeşimiz de başka fikirde uymuyor bize. “Allah’ın mesajını görmezden gelen kimseye bir şeytan tahsis ederiz; artık bu onun arkadaşıdır. Kendilerini doğru yolda zannederken bu şeytanlar onları yoldan saptırıp dururlar. Sonunda o kişi bize gelince -şeytana hitaben- 'Keşke seninle aramız doğu ile batı kadar uzak olsaydı!' ” der. Ne kötü arkadaş! (Zuhruf Suresi 36-38)
Allah’ın (cc) ayetleri, sözleri, emirleri birleştiremiyor bizi. Ne kadar inadımız var değil mi, ne kadar şeytanımız? Kime hizmet ediyoruz! Makamlarımız, görevlerimiz var. Tasavvuf ehliyiz, tarikat mensubuyuz, virdimiz dersimiz var. Namaz kılıyoruz, diğer safta namaz kılanı tekfir edebiliyoruz. Ediyoruz, dilimizin belası, elimizin belası duramıyoruz. Haber veriyor Rabbimiz bu durumu; “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.” (Şura Suresi 30)
Bir sabah ya da akşam, hiç aklımızda yokken ansızın bir deprem oluyor. Ya da aklımıza gelmeyecek bir felaket. Sarsılıyoruz, ölenlerimiz oluyor, yıllarca biriktirdiğimiz düzenimiz yerle bir oluyor. Hani bir plan yapmıştık ya mutlaka gerçekleştirmemiz gereken! oda olmuyor. Ansızın bir hastalık, bir musibet, bir felaket haber vermeden gelebiliyor. Ne hazırlık soruyor ne de hatır. Biz aciz bir şekilde gelene teslim oluyoruz. Falanca yerde görevimiz vardı, hani zengindik, güçlüydük istediğimizi yapardık, gençtik te bize bir şey olmazdı. Hiçiz, hiçiz! Öyle zannettiğimiz gibi güçlü olsaydık yeryüzünde huzur olurdu. Zalimler insanlığın gözüne bakarak masum çocukları katledemezdi. Geleceğimiz çalınıp köleleştirilmezdik. Vesselam..