Hüsran, iman, sâlih amel ve cihadın tam karşıtıdır diyebiliriz. Yani bunlar varsa hüsran yok, bunlar yoksa hüsran var demektir.
Nasıl mı?
Yüce Allah, bunu Asr Suresi'nde bize bildiriyor. 'Asra yemin olsun ki bütün insanlık hüsrandadır. Ancak; iman edip, sâlih amel işleyen ve birbirlerine hakkı ve sabr-ı tavsiye edenler müstesna.'
Tabii iman, en önde gelir. Yani iman ilk barajdır, onu geçmeyen, hüsrandan kurtulamaz. Birinci baraj dururken diğerlerini geçmeye çalışmak insanı hüsrandan kurtarmaz. Bilakis daha da tehlikeye götürür. İmansız amel sahipleri, Kur'an'ı Kerim'de münafık diye tanımlanmış ve cezalarının daha da ağır olacağı vurgulanmıştır.
İman, iki safhada bütünlük kazanır. İcmali ve tafsȋli. İcmali İman, Yüce Allah'ın melekleri, kitapları ve peygamberleri aracılığıyla şeksiz, şüphesiz ve tereddütsüz inanmaktır.
Allah'a, meleklerine, kitaplarına, resullerine, ahiret gününe, kadere ve hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine inanmak, bunların en önde gelenleridir.
İnsan, imanın temeli olan “Allah'a imanı” zaten ezelde Rabbine verdiği sözle yerine getirmiştir. Yüce Allah, ezelde Âdem'in sülbünden (belinden) yaratılacak bütün insanların beden şifrelerini alıp, ruhlarıyla bütünleştirerek, onlara: “Rabbiniz değil miyim?” diye sordu. Onlar da istisnasız: “Evet, Rabbimizsin, şahidiz.” dediler.
İmanın en temeli işte bu cevapla oluştur. Bununla hiçbir itiraza mahal olmadan; Yeryüzünde yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan hiç kimse: “Bilgisizdim, haberim yoktu.” mazereti arkasına sığınamayacaktır.
Yüce Allah, A'raf/172'de 'Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik.” dememeniz içindir.' buyurmuştur.
Anlaşılan bu haliyle cüz-i iradesi tevdi edilmemişti insana. Eğer cüz-i irade verilseydi, belki şeytan gibi itiraz edip lanetlenebilirdi. İtiraz olmadığına göre, demek ki en temel iman olan 'Allah'a iman' bütün insanlarda mevcuttur…
Bu durumda nihai olarak bütün insanlar cennete gitmelidir.' diye düşünülebilir. Fakat öyle değil. “Evet, şahidiz.” cevabı, imanın mayasını oluşturuyor. Bu yeterli olsaydı, insan da melekler gibi günahsız olurdu. İman mayasının tutması ise insanın cüz-i iradesiyle alakadardır. Eğer cüz-i iradesini müspet manada kullanırsa, o zaman iman, maya tutar ve nihai bir gün cennete girer. Yok, menfi manada kullanırsa o zaman kusura bakmasın…
İnsan, “Evet, şahidiz.” cevabıyla bir anlamda imtihana tabii olmayı da kabullenmiştir. Yani zamanı gelince yeryüzünde imtihan olacaktır. Allah'ın Rabbliğini kabul etmekle mayalanmış imanının maya tutması için, kendisine verilen cüz-i iradeyi kullanacak ve böylelikle Asr suresindeki şartları yerine getirerek hüsrandan kurtulacaktır.
İnsanın Rabbini inkâr etmesinin bir anlamı yoktur. “Bilmiyordum.” mazeretine sığınması da yersiz olacaktır. Zira beden şifresinde “Evet Rabbimizsin, şahidiz.” formülü mevcuttur. Hüsrandan kurtulmak için sadece cüz-i iradesini müspet yönde kullanması gerektir diye ifade ettik. Tabii paşa keyfi bilir. Ama fani âlemde paşa paşa keyif süren, baki âlemde sonsuza kadar hüsranda yaşayacaktır, bundan hiç bir şüphesi olmasın.
Hüsrandan kurtulmanın en temel ve en önemli şartı olan 'Allah'a imanı' Yüce Allah, bizatihi kendisi kullarına vermiştir. Diğer esaslar, insanın cüz-i iradesiyle-nefsi arasındaki mücadeleyle şekillenir. Nefis her dem Şeytan'ın telkinlerine meyleder durur. Cüz-i iradenin bunun karşısında mücadele vermesi ise Allah'a sağlam bir iman ile bağlanmakla olacaktır. Bu sağlandıktan sonra diğer iman esasları kendiliğinden gelecektir. Böylelikle iman, daha da sağlamlaşacaktır… Ancak iman sağlam olsa dahi bu, hüsrandan kurtulma reçetesinin sadece birinci kalem ilacıdır.
İman hakikatinin şuuruna varan insan, onu güçlü bir şekilde kalbine yerleştirme gayreti içerisinde olacaktır. Öyle ya, iman esaslarına şeksiz, şüphesiz inanılacak. Fakat 'kıstasları ve kaideleri nelerdir' bunu da inceden inceye öğrenmek mecburiyeti vardır. İşte buna 'Tafsili iman' denir. Bu olmazsa, iman bütünlük arz etmez. Eksik imanla amel-i sâlih de işlenmez… Öte yandan iman, tam olsa dahi bu insanın hüsrandan kurtulmasına yetmeyecektir. İman, imtihanın sadece bir bölümüdür. Bir anlamda ilk barajdır. Birinci barajı geçen de öyle hemen cennete gidemiyor.
Sırada sâlih amel vardır. Bu hüsrandan kurtulmak için ya da Cennet'e gitmek için şarttır. Nedir Salih Amel? Namaz, oruç, hac, zekât, şahadet; sadakat, itaat, haramlardan sakınma, infak, güzel söz... Kısacası güzel ahlaklı ve adalet sahibi olmaktır.
Salih amel, insanın ruhunu güzelleştir. Yaratana kul olmanın hazzını yaşatır. Samimi bir kalp ile Rabbe bağlanır insan. İç dünyasında kendi benliğini bulur…
Salih amel aşılması gereken ikinci barajdır. Kurtuluş reçetesine yazılmış olan ikinci kalem ilaçtır. Peki, ikinci barajı geçmekle hüsrandan kurtulur mu insan?..
Asr Suresi'ne göre sâlih amel işlemek de yetmeyecektir insanın cennet ehli olmasına. Ve üçüncü kalem ilaç gerektir ebedi saadetin reçetesine yazılması gereken. Üçüncü baraj da geçilmelidir ki Cennet makamına erişilsin.
Peki, o nedir?
O, Hakk'ı ve sabr-ı tavsiye etmek yani cihaddır. Hüsrana uğramamak için başkalarını da kurtuluşa davet etmektir. Yani başkalarının da bizim gibi iman etmesi, inandıklarının ilmini alması ve de onları hayatına tatbik etmesi için tavsiyede bulunmaktır.
Bu iş zor değildir. Çünkü ezelde her insanın fıtratına iman mayası zerk edilmiştir... Yani alt yapı hazırdır. Sadece maya tutması için ezelde verdiği sözün hatırlatılması gerekir. Bu, Müslüman'ın üzerine farzdır. Bu, Müslüman için üçüncü barajı da atlayarak hüsrandan kurtulmak ve Cennet'in tam ortasına düşmektir inşallah!
Ve ey insan!
Eğer hasta isen işte tabib Rabbin Allah sana yeter. Gel ve teslim ol, eğer ilaç arıyorsan. Üç kalemlik reçete hazır. İşte Asr Suresi (iman, amel ve cihad) al ve uygula. Uygula ki, gerek Dünya ve gerekse Ukba'da hüsradan kurtulasın ve inşallah Cennet ehlinden olasın.
Allah'a emanet olunuz!