Hakikat bilinci

Abone Ol

Hakikatin ışığının altındayız. Görenler, bilenler, hissedenler ve inananlar için. Kâinatın varlığı, işleyişi ve gidişatı da bunun göstergesi.

Büyük Maraş depremi bize çok şeyi anımsattı ve bizi daha derinden sarstı ve uyandırdı. Uyananlar için bir inanış ve buna göre tedbir almaya yönlendirdi. Kalplerin daha bir bağlanışına nasipleri olanlar yeniden kendilerini hakikat üzere olduklarını, olanca acılarına rağmen daha bir inandı.

İman ve inanış da bir nasiptir. Materyalizmin kör kuyusunda devinenler, çırpınanlar Allah’a ve onun dinine karşı olduklarından asıl öfkelerini insanlar üzerinde belli ettiler, ediyorlar. Hakikat bilincinden yoksunluk onların iman ettiği akıl ve bilim dinlerinin insanları sürüklediği uçurumlarda var olmaya devama ve tercihe daha sıkı bağlanmalarına neden oldu, oluyor.

Her topluluk ve inanış inancı gereği kimi kavramları oluşturur. Bu, onların hayal ve düşünüş ufkuyla ilgilidir. Onlar, bir caminin mabet oluşu ve yapılışı insan eliyle oluşunun yıkılışını da Allah’a bağlıyorlar. Yani demek istiyorlar ki sizin Tanrı’nız yaptığınız, ona adadığınız yapılarınızı camilerinizi de korumadı. Yani korumaktan aciz kaldı. İnsanların üzerinden Allah’a saldırı için bir fırsat kolladı. Oysa o büyük güç sadece küçük bir sarsıntı ile yerleri yardı, kayaları parçaladı, yerleri kaydırdı. İnsan aklına sığmayan o dehşetli sarsış ile insanlara ne kadar çaresiz olduklarını gösterdi.

İnsanların tapındıkları, inşa edip gölgelerine sığındıkları, o betonarme yapılarını başlarına yıktı. Kendilerini dünya saltanatının bir kralı sananları, dünyada elleriyle oluşturdukları ve tapındıkları nesnelerin hiçbir değerinin olmadığını kendilerine gösterdi. Kendi karanlık kuyuları içinde ne denli çaresiz olduklarını gösterdi.

Deprem bir şerit üzerinde gerçekleşti. Orada yaşayanlar bu dehşetli anı yaşadı. Onun o büyük sarsıntısı ruhlarında devam edegeliyor. Henüz o anı yaşamamış olanlar dışarıdan sadece gazel okuyorlar.

Bu büyük sarsılış sonrasında onu aşkın kent hayata yeniden bir yerden itibaren başlayacak. Sarsılan ruhlarının derinliğinin şaşkınlığını bir süre daha yaşayacaklar. Onlar için bu, elbette unutulamayacak bir oluştur. İnsanlar evlerini yeniden inşa edecekler. Camilerini, sosyal tesislerini oluşturacaklar. Bunları kendi elleriyle yapacaklar. Allah’ın kendilerine verdiği güç ve moral ile gerçekleştirecekler. İnanışlarını daha bir güçlendirmiş olarak sürdürecekler. Bu büyük sınavdan kaçamayacaklarını elbette bir gün kendileriyle yüzleşeceklerini bilecekler. Hesap günü kendi kusurları, yanlışları ve ihanetleri ya da iyilikleri, güzellikleri, sadakatleri ve daha iyi ve güzel şeyler yapabileceklerinin de hesabını verecekler.

Evet, ölüm var ve bundan asla kaçınılmayacak. Zalimler de mazlumlar da ölecek. Tanrısızlar ile inananlar da ölecek. Asıl büyük deprem budur. Bu büyük deprem şunu göstermiştir. Bu toplu bir sınanış ve toplu bir ölümdür. İnsanların kiminin ölümleri insanların kusurlarının ve yanlışlarının bir sonucudur.

Kendilerini çok akıllı sananlar, bilgiçlik taslayanlar, paralarının güçlerine inananlar, yani bütün materyalistler ve sultanlar, krallar, cumhurbaşkanları, devlet başkanları da ölüyor. İşte o hakikatten hiçbir canlı varlığın kaçışı olmayacaktır. Bir hakikat var ise o da budur.

İnsanlığın iyiliği, hayrı derdi için hiçbir çırpınışta bulunmayanlar, insanlık adına katkıları olmayanlar insanların yanlışlarının hesabını Tanrı’ya havale ediyorlar. İnsanların üzerinden Tanrı’ya saydırıyorlar. Oysaki bir hastalık illetine yakalandıkları andan itibaren ne denli zavallı ve çaresiz olduklarını yaşadıkları hâlde bilemezden ve görmezden gelebilirler. Ama hakikatin bir gerçeği var ve insan, günü ve zamanı gelince ölüm anını öyle ya da böyle yaşayacak. Zehirleri kusmak için zaman kolluyorlar. İnsanların zaafları ve yanlışlarını bir inanca ve medeniyete bağlıyorlar.